Hasan El-Utrûş

230 (844) yılında Medine'de doğdu. en-Nâsırü'l-Kebîr, en-Nâsır-Lilhak, en-Nâsırü'l-Alevî, en-Nâsır-Lidînillâh, en-Nâsır el-Utrûş, ed-Dâî el-Kebîr unvanlarıyla da tanınır; ancak daha çok Utrûş (sağır) lakabıyla meşhur olmuştur. İmam Ali Zeynelâbidîn'in dördüncü nesilden torunu, Şerîf el-Murtazâ ile Şerîf er-Radî'nin anne tarafından büyük dedesidir.

Hasan el-Utrûş, Muhammed b. Mansûr el-Basrî, Hasan b. Yahyâ, Ahmed b. Yahyâ, Muhammed b. Ali b. Halef ve Bişr b. Hârûn'dan tahsil gördü. Ali b. İsmâil el-Fakīh, Muhammed b. Osman en-Nakkāş gibi âlimlerin derslerini dinledi. Mu'tezile kelâmcısı Ebü'l-Kāsım el-Belhî el-Kâ'bî ile ilim alışverişinde bulundu. Öğrenimini tamamladıktan sonra Abbâsî yönetiminden memnun olmayan diğer Ehl-i beyt mensupları gibi daha rahat bir faaliyet ortamı bulmak amacıyla, Taberistan'da Zeydî Devleti'ni kuran Hasan b. Zeyd el-Alevî devrinde (864-884) Taberistan'a gitti. Hükümdarın kardeşi ve halefi Muhammed b. Zeyd el-Kāim-Bilhak ile iyi münasebetler kurmaya çalıştı. Ancak kendisinden şüphelendiğini anlayınca hâkimiyetini Taberistan'ın doğusunda kurmayı düşündü ve bu bölgeye giderek 284 (897) yılında faaliyete başladı. Önceleri kendisine yardımcı olan Abbâsîler'in Nîşâbur ve Cürcân âmili Muhammed el-Hûzistânî daha sonra onu tutuklayıp işkenceye tâbi tuttu ve bundan dolayı kulağı sağır oldu. Serbest bırakıldıktan sonra Taberistan'ın yeni hükümdarı Muhammed b. Zeyd'e iltihak etti ve onunla birlikte, Sâmânîler'den İsmâil b. Ahmed'e taraftar olan Muhammed b. Hârûn'un ordusuyla savaştı. Muhammed b. Zeyd'in öldürülmesi üzerine önce Damgan'a, sonra da Rey'e kaçtı. Abbâsî Halifesi Mu'tazıd-Billâh'ın ölümünün (289/902) ardından Taberistan'a döndü ve Sâmânîler'le arası bozulan Muhammed b. Hârûn'un desteğiyle tekrar imâmet faaliyetini yürütmeye başladı. Deylem'e geçerek Deylem Hükümdarı Cüstân (Cestân) b. Vehsûdân ile iyi münasebetler kurmaya çalıştı. Cüstân ailesinin önde gelen Deylemli idarecileri, öteden beri Bağdat'taki Abbâsî halifelerine ve onların yanında yer alan Tâhirîler ile Sâmânîler'e karşı Alevî ve Zeydî dâîlere yardımcı oluyorlardı. Hasan el-Utrûş, kendine güçlü bir taraftar zümresi meydana getirmek için Hazar denizinin güney kıyısında, henüz müslüman olmayan Deylem halkı arasında İslâmlaştırma faaliyetine girişerek 200.000'e yakın Deylemli'nin müslüman olmasını sağladı. Daha sonra Gîlân'a geçti ve faaliyetlerini burada sürdürdü. Çok sayıda mescid inşa ettirerek İslâmiyet'e yeni giren Deylemli ve Gîlânlılar'ı teşkilâtlandırdı. Fakat Gîlân'da İslâm'a davet ettiği bazı kimselerin kendisine karşı çıkmasından dolayı Deylem'e dönmek zorunda kaldı. Deylem Hükümdarı Cüstân b. Vehsûdân'ın Hasan'ın ahaliden öşür ve sadaka almasını yasaklaması üzerine çıkan savaşta Cüstân'ı yenerek Deylem'e tamamen hâkim oldu.

Bu gelişmeler üzerine, bölgede yeni bir devlet kurulmasını istemeyen Sâmânî Hükümdarı Ahmed b. İsmâil 298 (910) yılında Muhammed b. Hârûn'u Taberistan valiliğinden azlederek yerine Ebü'l-Abbas Muhammed b. Su'lûk'ü tayin etti. Muhammed b. Hârûn taraftarlarıyla birlikte Hasan el-Utrûş'a sığınınca Muhammed b. Su'lûk kumandasındaki Sâmânî ordusu Hasan el-Utrûş kuvvetlerine karşı harekete geçti. Muhammed b. Hârûn'a bağlı kuvvetlerin de Sâmânîler'e karşı savaşması kararlaştırılmışken eski valinin sözünde durmaması üzerine Hasan sadece Deylemliler'den oluşan ordusuyla savaşa girmek zorunda kaldı. Muhammed b. Su'lûk kumandasındaki orduyu Bûrrûd nehri kıyısındaki Bûrdîde'de bozguna uğrattı. Daha sonra Âmül'e girerek Zeydîler'in Hasenî kolundan Muhammed b. Zeyd el-Kāim-Bilhakk'ın eski sarayına yerleşti ve Sâmânîler'in içinde bulunduğu karışıklıklardan faydalanarak hükümdarlığını ilân etti (Cemâziyelâhir 301 / Ocak 914). Böylece Deylem ve Taberistan'da hâkimiyet Zeydîler'in Hüseynî koluna geçmiş oldu (Zambaur, s. 192; EIr., I, 882). Ertesi yıl Sâmânîler'in karşı saldırılarıyla Şâlûs'a çekilmek zorunda kalan Hasan el-Utrûş, kırk gün sonra Sâmânî kuvvetlerini bozguna uğratıp bütün Taberistan'a ve Cürcân'a hâkim oldu.

Hasan el-Utrûş bölgeye hâkim olduğu sırada yakın çevresi ve özellikle akrabalarıyla anlaşmazlığa düştü. İmâmet konusunda Hasenîler'le Hüseynîler arasındaki mücadele Taberistan ve Deylem'de de devam etti. Hasan el-Utrûş'un Hasenîler'e mensup olan ordu kumandanı, görev alanına giren birçok işi kendi ailesinin damadı olan Hasan b. Kāsım'a bıraktı. Hasan da yönetimde söz sahibi olan önemli kişilere bol hediyeler vererek idareyi ele geçirdi, Hasan el-Utrûş'u da hapse attırdı. Ancak Hasan b. Kāsım'ın bu davranışı Deylemliler'den tasvip görmedi. Halkın ve ordu kumandanlarının baskısı üzerine Hasan el-Utrûş'u serbest bırakmak zorunda kalınca hayatından endişe ederek Gîlân'a kaçtı. İkisini uzlaştırmak isteyen Gîlânlılar Utrûş'tan Hasan b. Kāsım'ı ordu kumandanı ve veliaht olarak tanımasını istediler. Utrûş'un bu teklifi kabul etmesi üzerine Hasan b. Kāsım Âmül'e döndü.

Zeydiyye ve İmâmiyye tarafından imam kabul edilen ve İslâm dünyasının yetiştirdiği en âdil ve en müttaki hükümdarlardan biri sayılan Hasan el-Utrûş Şâban 304'te (Şubat 917) Âmül'de vefat etti. Utrûş'un Âmül'e girdiği sırada orada bulunan ve ona vergi ödeyen (Madelung, CHIr., IV, 209) meşhur tarihçi Taberî bölge halkının Utrûş gibi adaletli, güzel ahlâklı ve hakkı hâkim kılmaya çalışan bir kimseyi görmediğini söyler (Târîḫ, X, 149). Deylemli ve Gîlânlı Nâsırîler onun Âmül'deki türbesini ziyaretgâh haline getirdiler ve soyuna daima saygı gösterdiler. Bunların dışında kalan Zeydîler ise evlâdından hiçbirini desteklemeyip Hz. Hasan'ın soyundan gelen Hasan b. Kāsım ed-Dâî-İlelhakk'a biat ettiler. Utrûş'un oğullarından Ebü'l-Hüseyin Ahmed de ona itaat arzetti. Bunun üzerine diğer oğlu Ebü'l-Kāsım Ca'fer, kardeşini ayıplayarak Âmül'ü terketti ve Hasan b. Kāsım'a karşı iktidar mücadelesine girişti fakat başarılı olamadı. Âlim ve şairleri himaye eden, yaptırdığı medrese ve hankahlarla eğitim ve öğretime katkıda bulunan bir devlet adamı ve kumandan olarak temayüz eden Hasan b. Kāsım, öldürüldüğü 24 Ramazan 316 (10 Kasım 928) tarihine kadar Taberistan'daki hâkimiyetini sürdürdü.

Üstün bir zekâya sahip bulunan Hasan el-Utrûş akaid, hadis ve fıkıh konularında geniş bilgi sahibiydi. Akaidde Mu'tezile'ye yakın bir görüşü benimseyen Utrûş'a göre tam anlamıyla tevhid, sıfatların ve dolayısıyla teşbihin nefyedilmesiyle meydana gelir. Ona göre iman kalp ile tasdik, dil ile ikrar ve ilâhî emir ve yasakların gereğini yerine getirmektir. İman artar, fakat eksilmez. Takvâ, ihsan, İslâm ve salâh imanın vasıflarındandır. Kul ancak bunlarla kendini Allah'ın gazabından koruyabilir. Büyük günah işlemekte ısrar eden kimse "Allah'ın nimetini inkâr eden" mânasında kâfir sayılır.

Hasan el-Utrûş'a Nâsıriyye adıyla bir mezhep nisbet edilmektedir. Taberistan Zeydiyyesi'nin bir kolu olan bu mezhep zamanla Kāsım er-Ressî tarafından kurulan Kāsımiyye mezhebiyle kaynaşmıştır.

Eserleri. Hasan el-Utrûş tefsir, hadis, akaid, fıkıh, Arap dili ve edebiyatıyla ilgili birçok eser kaleme almıştır. Bunların on üç tanesinin adını kaydeden İbnü'n-Nedîm eserlerinin 100'e ulaştığı şeklindeki bir rivayeti nakleder (el-Fihrist, s. 244). Bir kısmı günümüze ulaşan başlıca eserleri şunlardır: 1. el-İbâne. Fıkıhla ilgili olup Ebû Ca'fer Muhammed b. Ya'kūb el-Heysemî'nin Şerḥu'l-İbâne ʿalâ meẕhebi'n-Nâṣır-Lilḥaḳ adlı eseri içinde zamanımıza kadar gelmiştir. 2. Kitâbü'l-İḥtisâb. Robert Bertram Serjeant tarafından neşredilmiştir ("A Zaidī Manual of Ḥisbah of the 3rd Century [H]", RSO, XXVIII [1957], s. 1-34). 3. el-Bisâṭ (bu üç eserin yazma nüshaları için bk. Sezgin, I, 567). 4. Tefsîrü'l-Ḳurʾân. İki ciltlik bir eserdir (Nüveyhiz, I, 132). 5. Kitâbü'l-İmâmeti'ṣ-ṣaġīr. 6. Kitâbü'l-İmâmeti'l-kebîr. Bu iki eser devlet başkanlığıyla ilgilidir. 7. Kitâbü'l-Mevâlidi'l-İs̱nâʿaşeriyye (son üç eser için bk. Hasan es-Sadr, s. 337). Ayrıca Kitâbü'l-Müsterşid, Uṣûlü'd-dîn, el-Emâlî, eẓ-Ẓalâmâtü'l-Fâṭımiyye ve Fedek ve'l-ḫumus adlı eserleri kaynaklarda zikredilmektedir.

Şiirle de ilgilenen Hasan el-Utrûş'un şiirlerinin önemli bir kısmı Zeydiyye'nin tabakat ve terâcim kitaplarında yer almaktadır

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA