Hayatizade Seyyid Şeref Halil kimdir?

Elbistanlı Hayâtî Ahmed Efendi'nin oğludur. Babasının yanında iyi bir tahsil görmüş ve daha çok dil ve edebiyatla uğraşmıştır. Bazı memuriyetlerde bulunduğu anlaşılan Hayâtîzâde'nin hayatı hakkında Bağdat kadılığından dönüşünde öldüğünden başka bilgi yoktur.

Eserleri. 1. Ravżatü'l-eşrâf fi'l-mużâf ileyh ve'l-mużâf. Arapça'dan Türkçe'ye bir isim tamlamaları dizini olan bu dört ciltlik çalışmanın, Muhammed Emîn el-Muhibbî'nin, Seâlibî'ye ait S̱imârü'l-ḳulûb fi'l-mużâf ve'l-mensûb'u alfabetik hale getirdiği Mâ yüʿavvel ʿaleyhi fi'l-mużâf ve'l-mużâf ileyh adlı eserine dayanılarak hazırlandığı belirtilmektedir. 2. Efkârü'l-ceberût fî Tercemeti Esrâri'l-melekût (İstanbul 1265). Kitabın asıl metnini oluşturan Esrârü'l-melekût, Bâkīhanlı lakabıyla tanınıp şiirlerinde Kudsî mahlasını kullanan Bakülü tarihçi, edip ve şair Abbas Kulı Ağa'nın (ö. 1846) yeni astronomi konusunda önce Farsça yazıp sonra Arapça'ya çevirdiği ve 1846'da Sultan Abdülmecid'e sunduğu bir eserdir. Müellifin Rusça kaynaklardan da faydalanarak hazırladığı kitap padişah tarafından beğenilince Türkçe'ye tercüme edilmesi işi Sadrazam Reşid Paşa tarafından Hayâtîzâde'ye verilmiş, o da sadece tercümeyle yetinmeyerek Erzurumlu İbrâhim Hakkı'nın Mârifetnâme'si, Kâtib Çelebi'nin Cihannümâ'sı, Rifâa et-Tahtâvî'nin et-Taʿrîbâtü'ş-şâfiye'si ile Mecmûa-i Fennü'l-bahriyye'si, İshak Efendi'nin Mecmûa-i Ulûm-i Riyâziyye'si gibi kitaplarla eski astronomiden ve yerine göre tefsir, hadis vb. kaynaklardan aktarmalar yaparak ortaya daha ayrıntılı bir eser çıkarmıştır. Abbas Kulı Ağa'nın, coğrafyaya dair bir kitabının riyâziyyât kısmından kısaltarak bir mukaddime, üç bab ve bir hâtime şeklinde düzenlediğini söylediği Esrârü'l-melekût'un mukaddimesinde astronominin kısa bir tarihçesi verildikten sonra Copernicus ve teorisinden bahsedilmekte ve en doğru teorinin bu olduğu kaydedilmektedir. Eserin on bir fasıldan oluşan birinci babı yeryüzü şekilleri ve yerin durumu, beş fasıldan oluşan ikinci babı gök cisimleri (ay, güneş, gezegenlerle uydular ve kuyruklu yıldızlar), üç fasıldan oluşan üçüncü babı ise Kepler'in üç kanunu ve yörüngelerin tam daire olmadıkları hakkındadır. Baştan sona yeni astronomi verilerine göre yazılan eserde aklî meselelerde taklidin câiz olmadığı belirtildikten sonra "Tercîh-i Hey'et-i Cedîde" başlığı altında müstakil bir bahis açılıp Batlamyus veya Copernicus teorilerinden birini tercih etmenin gerekliliği üzerinde durulmuş ve bazı yeni müslüman astronomların Copernicus teorisinin doğruluğunu âyet ve hadislerin yardımıyla müdafaa ettikleri açıklanarak bu teori benimsenmiştir. Bu arada bilim ve gözlem esaslarına uymayan Batlamyus sisteminin nasıl olup da bu kadar uzun zaman şöhretini sürdürebildiği hususu şaşkınlıkla karşılanmaktadır. Hâtime kısmı, bu yeni astronominin ortaya koyduğu kâinat anlayışının âyet ve hadislerle desteklendiğini açıklamak üzere kaleme alınmış ve o tarihe kadar telif edilmiş eserlerin hiçbirinde görülmeyen ölçüde bir din-bilim uzlaşmasının sağlanmasına gayret gösterilmiştir (İhsanoğlu, s. 103-104). Osmanlı ilim muhitinde Efkârü'l-ceberût'un yayımlanmasından sonra yeni astronominin Kur'an'a uygun olup olmadığı konusu çeşitli âlimler tarafından işlenmeye başlanmış ve kitap bu hususta bir kaynak haline gelmiştir. Bunun arkasından kaleme alınan eserler arasında Fasîhuddin İbrâhim b. Sıbgatullah el-Haydarî el-Bağdâdî'nin, Cevdet Paşa'nın isteği üzerine kaleme aldığı Arapça İmʿânü'l-fiker fi'l-heyʾeti'l-cedîdeti'l-es̱er'i (İstanbul 1292), Gazi Ahmed Muhtar Paşa'nın Türkçe Serâirü'l-Kur'ân'ı (İstanbul 1336), Bursalı Hâfız Abdurrahman Aygün'ün 1921'de telif ettiği üç ciltlik el-Musâhabâtü'l-felekiyye fi'l-işârâti'l-Kur'âniyye adlı Türkçe eseri (İSAM Ktp., nr. 11678) ve Mahmûd Şükrî el-Âlûsî'nin Arapça Mâ delle ʿaleyhi'l-Kurʾân mimmâ yaʿḍudü'l-heyʾete'l-cedîdete'l-ḳavîmete'l-burhân'ı (Bağdat 1960) zikredilebilir. Süleyman Sûdî Efendi de Tabakāt-ı Müneccimîn adlı Türkçe eserinde (tek nüshası torunu Noyan Brovalı'dadır), yeni astronominin Osmanlılar'a girişine öncülük eden başlıca eserin Efkârü'l-ceberût olduğunu söylemektedir (s. 128).

Hayâtîzâde ayrıca babası Ahmed Efendi'nin yarım bıraktığı Şerh-i Nuhbe-i Vehbî adlı eseri tamamlamıştır; bunun tam bir nüshası İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi'nde bulunmaktadır (TY, nr. 5773). Müellif, 1261 (1845) yılında yazdığını belirttiği bu nüshanın başında yer alan mukaddimede babasının biyografisini de vermiştir.

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA