Hüseyin Vâiz-i Kâşifî kimdir ?
İran'ın Horasan bölgesinde Sebzevâr'da doğdu. 860'ta (1456) Meşhed'e gittiği sıralarda otuz yaşlarında olduğu kabul edilirse 830 (1427) yılı civarında doğduğu söylenebilir. Vaazlarıyla tanındığı için "Vâiz" lakabı ve şiirlerinde kullandığı Kâşifî mahlasıyla tanınır. Çocukluk ve gençlik yıllarını Sebzevâr ve yöresinde geçiren Hüseyin Vâiz'in iyi bir öğrenim gördüğü, Herat'a gittiğinde ilmi ve vaazları ile kendisini kısa sürede kabul ettirmesinden anlaşılmaktadır. Hüseyin Vâiz, geniş bilgisi ve etkili vaazlarıyla şöhreti etrafa yayılınca ülkesinden ayrılıp Nîşâbur'a gitti, oradan Meşhed'e geçti. Dönemin büyük Nakşibendî şeyhi Sa'deddîn-i Kâşgarî'nin Herat'ta öldüğünü (Mayıs 1456) öğrendiği günlerde rüyasında onu görmesi, mezarını ziyaret etmek üzere Herat'a gitmesine sebep oldu. Burada Sa'deddîn-i Kâşgarî'nin müridi ünlü sûfî ve şair Abdurrahman-ı Câmî ile tanıştı ve onun vasıtasıyla Nakşibendî tarikatına intisap etti. Herat'ta verdiği vaazlarla kısa zamanda meşhur olan Hüseyin Vâiz, bir süre sonra Hüseyin Baykara ve Ali Şîr Nevâî'nin himayesine girdi. Onların teşvikiyle çeşitli kitaplar telif etti. Câmî'nin ölümünden (898/1492) sonra Herat'tan ayrılan Kâşifî 910 (1504-1505) yılında Sebzevâr'da vefat etti. Türbesi Sebzevâr'ın güneybatısında Dervâze-i Nîşâbûr denilen yerdedir. Hüseyin Vâiz halkın çoğunluğu Şiî olan Sebzevâr'da Sünnîlik, Herat'ta yaşadığı dönemde ise Şiîlik'le itham edilmiştir. Şiî olarak tanınmasında daha çok Ravżatü'ş-şühedâʾ adlı eserinin etkisi vardır. Bu eserin bir beytinde, "Ali içinde doğduğu için müslümanlara Kâbe'yi tavaf etmek vâcip olmuştur" diyen Kâşifî'nin Ehl-i beyt'e duyduğu büyük sevgi ondaki Şiîlik eğiliminin daha kuvvetli olduğunu gösterir. Nakşibendiyye tarikatının temel eserlerinden Reşeḥât-ı ʿAynü'l-ḥayât adlı eserin müellifi Fahreddin Safî (ö. 939/1532-33) onun oğludur.
Eserleri. Hüseyin Vâiz tefsir, tasavvuf, edebiyat ve gizli ilimler başta olmak üzere çeşitli konularda eserler kaleme almıştır. Kâşifî mahlasıyla şiirler yazmakla birlikte şair olarak önemli bir varlık gösterememiştir. Kâşifî'nin başlıca eserleri şunlardır: 1. Cevâhirü't-tefsîr li-tuḥfeti'l-emîr (Tefsîrü'l-ʿarûs, Tefsîrü'z-zehrâveyn). Müellif, dört cilt olarak planlayıp ancak ilk cildini yazabildiği eseri Ali Şîr Nevâî'ye ithaf etmiştir. Kur'an'ın başından Nisâ sûresinin 84. âyetine kadar olan kısmının tefsirini ihtiva eden eserin giriş bölümünde dört ana başlık altında Kur'an ilimlerine dair yirminin üzerinde konu ele alınmıştır. Eserin birçok yazma nüshası bulunmaktadır (Storey, I/1, s. 12). 2. Mevâhib-i ʿAliyye (Tefsîr-i Ḥüseynî). Hüseyin Vâiz, Cevâhirü't-tefsîr'in geri kalan kısmını yazmaktan vazgeçerek 897-899 (1492-1494) yılları arasında daha sade bir dille ve daha kısa olarak bu eseri kaleme almıştır. Birçok baskısı yapılan eser (Bombay 1268, 1279, 1290, 1295, 1303, 1312; Delhi 1294, 1304; Agra 1308; Leknev 1313; I-IV, Tahran 1329 hş.) Ebülfazl Mehmed Efendi (ö. 982/1574) tarafından Türkçe'ye çevrilmiş (Atâî, s. 189), İsmâil Ferruh Efendi de 1830'da eseri bazı ilâve ve kısaltmalarla Mevâkib adıyla Türkçe'ye tercüme etmiştir. Bu çevirinin 1282 (1865) tarihinden itibaren birçok baskısı yapılmıştır (Özege, III, 1128). Mevâhib-i ʿAliyye'nin Urduca ve Peştuca tercümeleri de mevcuttur (Storey, I/1, s. 13). 3. Câmiʿu's-sittîn. Yûsuf sûresinin tasavvufî tefsiridir (a.g.e., I/2, s. 1195). 4. Ravżatü'ş-şühedâʾ. Ehl-i beyt'e yapılan zulümleri ve Kerbelâ Vak'ası'nı anlatan eser, 908'de (1502) Hüseyin Baykara'nın kız tarafından torunu Mirza Mürşidüddin için yazılmıştır. On bölümden meydana gelen Ravżatü'ş-şühedâʾ müellifin en tanınmış eseridir. İlk defa Bombay'da basılan eserin ilmî neşri Muhammed Ramazan ve Ebü'l-Hasan Şa'rânî tarafından yapılmıştır (Tahran 1331 hş., 1349 hş.). Eseri Âşık Çelebi Tercüme-i Ravzatü'ş-şühedâ, Câmî-i Rûmî Saâdetnâme adıyla Türkçe'ye tercüme etmiş, Fuzûlî de Hadîkatü's-suadâ'sını yazarken bu eserden geniş ölçüde faydalanmıştır. Eserin Deh Meclis ve Münteḫab-ı Ravżatü'ş-şühedâʾ adıyla kısaltılmış şekilleri de vardır (Storey, I/1, s. 212). 5. Aḫlâḳ-ı Muḥsinî*. Hüseyin Baykara'nın oğlu Ebü'l-Muhsin Mirza adına 900 (1495) yılında yazılan eser birçok defa basılmış (Bombay 1298, 1312, 1313; Leknev 1271, 1279; Tahran 1321, 1326, 1328) ve çeşitli dillere çevrilmiştir. 6. Envâr-ı Süheylî. Müellif, Kelîle ve Dimne'yi Hüseyin Baykara'nın emîrlerinden Şeyh Ahmed Süheylî'nin isteği üzerine bu adla yeniden kaleme almıştır. On dört bölümden meydana gelen Envâr-ı Süheylî'nin birçok yazma nüshası vardır. Müellifin sağlığında istinsah edilen 897 (1492) tarihli bir nüshası Süleymaniye Kütüphanesi'nde bulunmaktadır (Ayasofya, nr. 4215). Eser ilk defa Kalküta'da basılmış (1804), bunu J. W. J. Ouseley'in neşriyle (Hertford 1851) Kalküta (1916) ve Berlin (1301 hş./1922) baskıları takip etmiştir (diğer baskıları için bk. Hânbâbâ, I, 581-583). Envâr-ı Süheylî Alâeddin Ali Çelebi tarafından Hümâyunnâme adıyla Türkçe'ye çevrilmiştir. Avrupa'da çok tanınan ve eserin ilk Fransızca tercümelerine esas teşkil eden bu çeviriden sonra E. B. Eastwick (Hertford 1854) ve A. N. Wollaston tarafından (London 1877) İngilizce'ye tercüme edilmiştir. Urduca'ya da çevrilen Envâr-ı Süheylî'ye Ekber Şah'ın veziri Ebü'l-Fazl el-Allâmî ʿİyâr-ı Dâniş adıyla bir nazîre yazmıştır. 7. Maḫzenü'l-inşâʾ. Kâşifî, Hüseyin Baykara ve Ali Şîr Nevâî için kaleme aldığı mektup yazma sanatıyla ilgili bu eseri 907 (1501-1502) yılında tamamlamıştır (Rieu, II, 528). 8. Esrâr-ı Ḳāsımî. Sihir, tılsım ve kimyaya dair olan eser ilki Bombay'da (1302) olmak üzere dört defa basılmış, oğlu Fahreddin Safî esere Keşf-i Esrâr-ı Ḳāsımî adıyla bir şerh yazmıştır (Bombay 1894, 1910). 9. Fütüvvetnâme-i Sulṭânî. Fütüvvet ve fütüvvet erbabı hakkında yazılmış olan bu eseri Muhammed Ca'fer Mahcûb yayımlamıştır (Tahran 1348 hş.). Eser Abdülbaki Gölpınarlı tarafından tanıtılıp özet bir tercümesi yapılmıştır (İFM, XVII/1-4 [1956], s. 127-155). 10. Bedâyiʿu'l-efkâr fî ṣanâyiʿi'l-âs̱âr. Edebî sanatlardan bahseden eser Rahim Müslüman Ali tarafından Rusça bir önsözle neşredilmiştir (Moskova 1977). 11. Risâle-i Ḥâtimiyye (Ḳıṣaṣ u Âs̱âr-i Ḥâtim-i Ṭâʾî) Müellifin 891'de (1486) Hüseyin Baykara adına yazdığı bu eser cömertliğiyle efsaneleşmiş Hâtem et-Tâî ile ilgili hikâyeleri içerir. Schefer (Paris 1883) ve M. R. Celâlî (Tahran 1320) tarafından yayımlanan eser Dâstân-ı Hâtim-i Tâî (Hâtem-i Tâî Hikâyesi) adıyla Türkçe'ye çevrilmiş ve birçok defa basılmıştır (Özege, I, 253; II, 517). Eserin Kuzey Türkçesi'ndeki bir versiyonu Kazan'da yayımlanmış (1876), Hint, Urdu, Felemenk ve Malay dillerine de çevrilmiştir. 12. Leṭâyifü'ṭ-ṭavâʾif. Fıkralardan ibarettir (Tahran 1957). 13. Lübb-i Lübâb-i Maʿnevî. Müellifin Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'nin Mes̱nevî'sinden yaptığı seçmeleri ihtiva eder (nşr. Saîd-i Nefîsî, Tahran 1319 hş./1940). 14. er-Risâletü'l-ʿaliyye fi'l-eḥâdîs̱i'n-nebeviyye. Kırk hadis konusunda 875 (1470) yılında Farsça yazılmış bir şerh olup Şemseddin Ebü'l-Meâlî Ali el-Muhtâr en-Nessâbe en-Nakīb'e ithaf edilmiştir. Eser Abdurrahman Hibrî ve Taşköprizâde Kemâleddin Mehmed Efendi tarafından Türkçe'ye çevrilmiştir. 15. Ṣaḥîfe-i Şâhî. Müellifin Arapça ve Farsça mektuplarını ihtiva eden bu risâlenin taş basması yapılmıştır (Leknev 1844; Cawnpore 1848).
Hocası Fahreddin Hâce Ehad'ın astronomiyle ilgili Lübâbü'l-iḫtiyârât fî taʿyîni'l-evḳāt adlı eserini tamamlayan Hüseyin Vâiz'in astronomi ve astrolojiye dair Mevâhibü'z-Zuḥal, Meyâminü'l-Müşterî, Ḳavâṭiʿi'l-Mirrîḫ, Levâmiʿu'ş-Şems, Mebâhicü'z-Zühre, Menâhicü'l-ʿUṭârid ve Levâʾiḥu'l-Ḳamer adlı risâleleri vardır.
Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi