İbn Ebü’l-Hadîd kimdir ?

Kaynaklarda 1 Zilhicce 586'da (30 Aralık 1190) Medâin'de dünyaya geldiği ve ilk öğrenimini burada yaptığı kaydediliyorsa da bir şiirinden (krş. İbn Ebü'r-Rızâ el-Alevî, s. 113) Kerh'te doğup Medâin'de yetiştiği anlaşılmaktadır. Kültürlü bir aileye mensup olan İbn Ebü'l-Hadîd'in babası Medâin'de kadılık yapmıştı. Kardeşleri Ebü'l-Meâlî Muvaffakuddin Ahmed, Ebü'l-Berekât Muhammed ve Ebû Muhammed Abdüllatîf de şairdir. Medâin halkı genellikle gulât-ı Şîa'dan olduğu için İbn Ebü'l-Hadîd'in de başlangıçta yetiştiği çevrenin etkisiyle bu mezhebi benimsediği, 611'de (1214) yazdığı "el-Ḳaşâʾidü's-sebʿu'l-ʿaleviyyât" adlı manzumelerinden anlaşılmaktadır. Daha sonra tahsilini ilerletmek için Bağdat'a giden İbn Ebü'l-Hadîd, Nizâmiye medreselerinde değişik mezheplere mensup âlimlerin derslerine devam etti. Şâfiî Ebü'l-Hayr Musaddık b. Şebîb el-Vâsıtî'den Arap dili ve grameri, Hanbelî Ebü'l-Bekā el-Ukberî'den Arap edebiyatı, Şiî-Hanefî âlimi ve Mu'tezile kelâmcısı Ebû Ya'kūb Yûsuf b. İsmâil el-Lemgānî'den Mu'tezile kelâmı, Hanbelî Ebû Muhammed Fahreddin İsmâil b. Ali el-Bağdâdî'den fıkıh, usul ve mantık, Şiî Ebû Muhammed Kureyş b. Sübey'a b. Mühennâ'dan tarih ve mutedil bir Şiî olan Basra nakîbi Ebû Ca'fer Yahyâ b. Muhammed el-Basrî'den İslâm tarihi dersleri aldı. Nehcü'l-belâġa şerhinde sık sık görüşlerine yer verdiği Ebû Ca'fer Yahyâ onun fikrî yapısının oluşumunda hayli etkili olmuştur. Bunlardan başka hocalarının bulunduğu da bilinmektedir.

Gördüğü eğitimin ve bulunduğu ortamın etkisiyle aşırı düşüncelerinden uzaklaşıp Mufaddıla'dan olmakla yetinen İbn Ebü'l-Hadîd aldığı kelâm ve usul derslerinden sonra da Mu'tezile'ye meyletti. Bağdat, Vâsıt, Kerh ve Hille'de bazı idarî görevlerde bulunmasının ardından Abbâsî Halifesi el-Müstansır-Billâh zamanında (1226-1242) hilâfet merkezinde kâtip olarak görevlendirildi. Daha sonra büyük kardeşi Muvaffakuddin'in de yardımıyla Dârü't-teşrîfât kâtibi, hazine kâtibi ve hilâfet divanı kâtibi olarak görev yaptı. Bir ara azledildiyse de son Abbâsî halifesi el-Müsta'sım-Billâh'ın hilâfete geçmesiyle Hille'ye vilâyet müşrifi olarak tayin edildi (642/1244). Bir süre Emîr Alâeddin Tabers'in hocalığını yapan İbn Ebü'l-Hadîd daha sonra Kerh'teki Adudüddevle Hastahanesi nâzırlığına getirildi. Son olarak Nasîrüddîn-i Tûsî onu ve kardeşi Muvaffakuddin ile öğrencisi İbnü's-Sâî'yi Bağdat kütüphaneleri müşrifi olarak tayin etti (656/1258). Aynı yıl Moğol istilâsıyla birlikte Dîvânü'z-zimâm kâtipliği görevine getirildiği de rivayet edilmektedir. Hülâgû'nun 655'te (1257) Bağdat'a saldırısı esnasında ölüme mahkûm edilen İbn Ebü'l-Hadîd, Vezir İbnü'l-Alkamî'nin yardımı ve Nasîrüddîn-i Tûsî'nin aracılığıyla kurtulmuş, ertesi yıl Bağdat'ta vefat etmiştir.

İbn Ebü'l-Hadîd kendisinin Sünnîlik'le Şiîlik arasında bulunduğunu söyler. Ayrıca Nehcü'l-belâġa şerhinde (I, 185-186) itikadî görüşlerinin Câhiz'in görüşleriyle uyuştuğunu belirttiği için Mu'tezile'nin Câhiziyye kolundan sayılmıştır. Son Abbâsî halifesi el-Müsta'sım-Billâh'ın gulât-ı Şîa'dan olduğu bilinen veziri İbnü'l-Alkamî'ye son derece bağlıydı. Moğollar'ın Bağdat'a ilk hücumunda (642/1244) Abbâsî ordusu Moğol kuvvetlerini mağlûp edince İbn Ebü'l-Hadîd bu zaferi İbnü'l-Alkamî'nin tedbirine bağlamış ve bu sebeple ona yazdığı bir kasideye Nehcü'l-belâġa şerhinde yer vermiştir (VIII, 242-243).

İbn Kesîr, İbn Ebü'l-Hadîd'in gulât-ı Şîa'dan olduğunu söyler (el-Bidâye, XIII, 213). Ancak Şerḥu Nehci'l-belâġa incelendiğinde onun mutedil bir Şiî olduğu görülür. Bağdat Mu'tezilesi'nin (Şîa-i Mufaddıla) görüşünü benimseyerek Hz. Ali'nin kendinden önceki üç halifeden üstün olduğunu savunan İbn Ebü'l-Hadîd'e göre halifenin en üstün kimse olması şart değildir. İbn Ebü'l-Hadîd gulât-ı Şîa'yı şiddetle kınamış, İmâmiyye'nin Ebû Bekir, Ömer ve Osman ile Hz. Âişe hakkındaki tutumlarını da tenkit etmiştir.

İbn Ebü'l-Hadîd'in kaynaklarda adı geçen kelâma dair eserlerinden hiçbiri günümüze ulaşmamıştır. Bununla beraber Şerḥu Nehci'l-belâġa'dan onun kelâmî görüşleri hakkında bilgi edinmek mümkündür. O bu eserinde yeri geldikçe tevhid, Allah'ın sıfatları, adl, rü'yetullah, büyük günah işleyenin durumu vb. konularda Eş'ariyye, Kerrâmiyye, İmâmiyye gibi kelâmî ekollerin yaklaşımlarına yer vermiş ve bunları Mu'tezilî bakış açısıyla değerlendirmiştir. Ebü'l-Hüseyin el-Hayyât, Câhiz, Kādî Abdülcebbâr, Ebü'l-Kāsım el-Belhî gibi Mu'tezile âlimlerinden yaptığı iktibaslardan ve onları tahlil edişinden, onun yalnızca Mu'tezilî fikirleri aktaran bir nakilci değil aynı zamanda bunları kendi bakış ve yorumlarıyla değerlendiren güçlü bir kelâm âlimi olduğu anlaşılmaktadır (meselâ bk. Şerḥu Nehci'l-belâġa, III, 223-237; VII, 113-118).

İbn Ebü'l-Hadîd'in gerek Dîvân-ı İnşâ'da görevliyken kaleme aldığı resmî mektuplarında gerekse özel risâlelerinde eski Arap şiiri, emsal ve hutbeleriyle ediplerin sözlerinden, âyet ve hadislerden lafız ya da anlam itibariyle pek çok iktibas yaptığı görülmektedir. Bu bakımdan onun bu tür sanatlı nesirle kaleme aldığı mektupları edebî ve tarihî açıdan büyük önem taşır. Bununla birlikte gereksiz uzatma ve tekrarlar da göze çarpmaktadır. Diğer taraftan el-Felekü'd-dâʾir ve Şerḥu Nehci'l-belâġa gibi eserlerini yalın, sade, açık ve güçlü bir üslûpla kaleme almıştır. Bu eserlerde az kullanılan kelimelere yer vermeyerek daima fasih kelime ve tabirlerin seçimine dikkat etmiş, kelâm âlimlerinin dile soktukları "essıfâtü'z-zâtiyye, el-cismâniyyât, el-mahsûsât..." gibi terkip ve kelimeleri fasih bulmamış, bunları kullanmak zorunda kaldığı için de özür dilemiştir (a.g.e., XX, 350).

Dil ilimlerinde, edebiyatın bütün dallarında, eski şiir, hutbe, ahbâr, ensâb ve emsalde, Arap, lugat ve lehçelerinde, fesahat ve belâgatta güçlü ve geniş bir birikime sahip olan İbn Ebü'l-Hadîd'in bu zengin kültürü başta Şerḥu Nehci'l-belâġa olmak üzere bütün eserlerine yansımıştır. Ziyâeddin İbnü'l-Esîr'in el-Mes̱elü's-sâʾir'i üzerine kaleme aldığı el-Felekü'd-dâʾir'i edebî tenkit alanında önemli eserlerdendir. Tenkitlerinde genellikle delillere dayalı tarafsız bir eleştiri sergilemekle birlikte bazı tenkitleri daha sonraki eleştirmenlerce haksız bulunmuştur.

Dil ve edebiyat açısından bir kültür hazinesi olan Şerḥu Nehci'l-belâġa'sında ele aldığı seci, cinas, mukabele, istidrâc, kinaye, ta'riz, remz, îmâ, tehallus, istitrat gibi belâgat türleri hakkında teorik bilgilerden çok âyet ve hadislerden, Arap şiir, söz ve emsalinden örneklere yer vermiştir. Hz. Ali'nin secili sözlerini beğenmeyip eleştiren bir grup belâgat âliminin görüşlerini secili âyet ve hadislerden örnekler vererek reddetmiş (I, 126-133), Ebü'l-Alâ el-Maarrî'nin lüzûm mâ lâ yelzem sanatını uyguladığı manzum eserini de tenkit ederek birtakım zorlamalarla dolu olduğunu söylemiştir (I, 133-135). Ebû Temmâm, Ebû Nüvâs gibi bazı meşhur şairlerin şiirlerindeki istiareleri de bu açıdan eleştirmiştir (I, 215-218). Fesahatte kuralı değil zevki esas alan İbn Ebü'l-Hadîd, İbn Nübâte el-Hatîb'in hutbelerini Hz. Ali'ninkilere denk görenlere karşı onun bazı hutbeleriyle Hz. Ali'nin hutbelerini edebî açıdan karşılaştırarak Hz. Ali'nin hutbelerinin üstünlüğünü göstermiştir (VII, 211-216). Şerḥu Nehci'l-belâġa'da bunların dışında çeşitli konularda şiirler, hutbe ve risâleler, hikmetli sözler, atasözleri, vasiyetler, fıkra, mizah, hikâye, haber, müfâhare, münâfere gibi konularla ilgili bol miktarda edebî malzeme yer almaktadır.

Aynı zamanda yetenekli bir şair olan İbn Ebü'l-Hadîd'in es-Sebʿu'l-ʿaleviyyât ve el-Ḳaṣâʾidü'l-Müstanṣıriyyât gibi sanat, edebiyat ve tarih açısından önem taşıyan kasideleri yanında Naẓmü'l-Faşîḥ gibi öğretim amacıyla nazmettiği didaktik urcûzeleri de bulunmaktadır. Özellikle yirmi beş yaşlarındayken kaleme aldığı yedi uzun kasideden oluşan es-Sebʿu'l-ʿaleviyyât geleneksel kasidenin bütün şartlarını taşımakta olup edebî sanatlar, coşku ve lirizm yoğunluğu itibariyle bir şaheserdir. Medih, risâ, hikemiyat, tasvir, gazel ve özellikle münâcâta dair olan şiirlerinden birçoğu el-ʿAbḳariyyü'l-ḥisân adlı eserinde ve öğrencisi İbnü's-Sâî'nin el-Câmiʿu'l-muḫtaṣar adlı tarihinde yer almaktadır. Divanı zamanımıza ulaşmamıştır.

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA