Lâmekânî hüseyin efendi

XV. yüzyılın ortalarında Rumeli'de doğdu. Hüseyin olarak bilinen adı, divanının Saraybosna nüshasındaki (Gazi Hüsrev Bey Ktp., nr. 3049) bir gazelin başlığında Hüsâmeddin olarak kaydedilmekte, bazı şiirlerinde Hüsâm ve Hüsâmî mahlasını kullandığı görülmektedir. Ancak bu nisbeyi tarikatın kutublarından Hüsâmeddin Ankaravî'ye hürmeten kullanmış olması mümkündür. Şiirlerinde genellikle, tasavvufta mutlak fenâ makamında olduğunu simgeleyen "evsiz barksız" anlamındaki Lâmekânî nisbesini mahlas olarak kullanmış ve bu mahlasıyla tanınmıştır.

Lâmekânî'nin doğum yeri hakkında farklı görüşler bulunmaktadır. Kâtib Çelebi Bosnalı olduğunu söylerken Atâî onun doğum yeri olarak Peşte'yi kaydeder. Bu konuda daha ayrıntılı bilgi veren Evliya Çelebi de Tuna kenarındaki Peşte şehrinden olduğunu bildirir. Kâtib Çelebi'nin Atâî'nin eserinden faydalandığı, ayrıca Bosna ve Peşte kelimelerinin yazım benzerliği göz önünde tutulursa Lâmekânî'nin Peşteli olması kuvvetle muhtemeldir. XVI ve XVII. yüzyıllarda Peşte'nin müslüman nüfusunun çoğunu Boşnaklar'ın teşkil ettiği dikkate alınarak Peşte'de doğmakla birlikte aslen Bosnalı olduğu da söylenebilir. Ayvansarâyî'nin onun Makedonya'da bulunan Horpeşte'den (Hrupişte) olduğunu söylemesi kelimenin yine yazım benzerliğinden kaynaklanan bir yanılma kabul edilebilir.

Atâî, Kâtib Çelebi ve Evliya Çelebi şiir ve risâlelerinden Arapça, Farsça ve dinî ilimlere vâkıf olduğu anlaşılan Lâmekânî'nin tahsilini tamamladıktan sonra tasavvufa yöneldiğini vurgulamakla beraber bu konuda ayrıntılı bilgi vermemişlerdir. Müstakimzâde onun Peşteli olduğunu ve "Kazzâz" (İpekçi) lakabıyla tanındığını söyler. Geçimini kendi el emeğiyle kazanmanın Melâmî ahlâk anlayışının bir gereği olduğu düşünülürse Lâmekânî'nin tasavvuf yoluna girmeden önce ipekçi esnafından olduğu, daha sonra da bu mesleği devam ettirdiği söylenebilir.

Lâmekânî'nin İstanbul'a ne zaman geldiği ve Hamza Bâlî'den sonra kutbiyyet makamına geçen Bursalı Hasan Kabâdûz'a ne zaman intisap ettiği bilinmemektedir. Hasan Kabâdûz'un 1010 (1601) yılında vefatının ardından kutub olan İdrîs-i Muhtefî döneminde ona tâbi olarak "kalbe bakıcılık" görevini sürdüren Lâmekânî meşhur sûfî Olanlar Şeyhi İbrâhim Efendi'yi yetiştirmiştir. Vahdetnâme adlı eserini Lâmekânî'nin mânevî emriyle kaleme aldığını belirten İbrâhim Efendi, Müfîd ü Muhtasar'ında onu "merd-i ma'nâ" olarak tanımlamış ve eserde anlattığı bütün tarikatların zevk ve irfanının onda toplandığını söylemiştir.

Lâmekânî temkinli davranışlarıyla İsmâil Ma'şûkī, Hamza Bâlî ve İdrîs-i Muhtefî ile ilgili suçlamalarla devlet, ulemâ ve diğer tarikat mensupları tarafından töhmet altında tutulan tarikata bu dönemde meşruiyet ve itibar kazandırmıştır. Şeyh Abdülmecid Sivâsî, Hamzavîler ve İdrîsîler diye andığı Bayramî-Melâmîleri'ni küfür ve ilhâd ile suçlarken Lâmekânî'den saygıyla bahsetmesi onun temkinli bir tutum izlediğini göstermektedir. Sadrazam Ferhad Paşa da kendisinden feyiz alanlar arasında zikredilebilir.

İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nin sınırları içinde kalan Şah Sultan Camii yakınında ikamet edip sohbet meclisleri düzenleyen Lâmekânî'nin ölüm tarihi tezkirelerde 1034 (1625) olarak verilmektedir. Ancak divanının İstanbul nüshasında (Süleymaniye Ktp., Hâlet Efendi, nr. 800) onun 21 Rebîülevvel 1035'te (21 Aralık 1625) vefat ettiği kaydedilmekte, İbrâhim, Hüsâmî ve Hâdî adlı müridlerinin düştükleri tarih beyitleri de bunu göstermektedir. Kabri Şah Sultan Camii bahçesinde mihrabın önündedir. Kabrinin baş ve ayak ucunda dikdörtgen biçiminde kitâbesiz iki kalın taş bulunmaktadır. Evliya Çelebi "merd-i kâmil ve ârif billâh-ı âmil" diye tanımladığı Lâmekânî'yi sağlığında ziyaret ettiğini ve sohbetiyle müşerref olduğunu söyler.

Eserleri. 1. Divan. İki kaside, altmış beş gazel, mesnevi tarzında sekiz manzume, üç terciibend, bir terkibibend, iki murabba, dokuz kıta ve üç müfredi ihtiva eden divandaki şiirlerin üçü Farsça'dır. Lâmekânî'nin şiirleri tasavvufî görüşlerini yansıtması açısından önemlidir. Bununla birlikte samimi ve zarif manzumeleri de vardır. "Pâk eyle gönül çeşmesini tâ durulunca / Dik tut gözünü gönlüne gönül göz olunca" beytiyle başlayan gazeline şiir mecmualarında çok sık rastlanmaktadır. İki nüshası bilinen divan (Süleymaniye Ktp., Hâlet Efendi, nr. 800; Saraybosna Gazi Hüsrev Bey Ktp., nr. 3049), transkripsiyonlu metni ve Almanca tercümesiyle birlikte Slobodan Ilić tarafından yayımlanmıştır (Wiesbaden 1999). 2. Vahdetnâme. İnsân-ı kâmil bağlamında tasavvufî görüşlerini anlattığı birkaç sayfalık bu risâle, Lâmekânî'nin Sünnî kelâm anlayışıyla asla bağdaşmayacak fikirlere sahip olduğunu göstermektedir. Birçok nüshası bulunan risâleyi Bilâl Kemikli neşretmiştir (bk. bibl.). 3. Risâle-i Vahdet. Vahdet-i vücûda dair risâlenin çeşitli nüshaları olup Lâmekânî'nin mensuplarından Ahmed Hâdî tarafından şerhedilmiştir (Vatikan Ktp., Vol Turco, nr. 335). 4. Esrârnâme Tercümesi. Mesnevi tarzında yazılmış 537 beyit ihtiva eden eseri Abdülbaki Gölpınarlı Hâlet Efendi nüshasına dayanarak İnsân-ı Kâmil adıyla tanıtmıştır. Millî Kütüphane'deki nüshasının (nr. 5278) başında eserin Ferîdüddin Attâr'ın Esrârnâme'sinden yapılmış seçmeler olduğu kaydedilmiştir. Eserin bir nüshası daha bulunmaktadır (Cambridge Üniversitesi Ktp., Broan, Or., nr. E 8).

Lâmekânî'nin ayrıca, biri "küllü şey'in yerciu ilâ aslihî" hadisini şerheden (Süleymaniye Ktp., Hâlet Efendi, nr. 800, vr. 228b-229a), diğeri vahdet-i vücûda dair (Staatsbibliothek zu Berlin, MS, Or., oct., nr. 2761, vr. 48b-54a) Arapça ve atvâr-ı seb'aya dair Türkçe bir risâlesi (Uppsala Üniversitesi Ktp., O. Nova, nr. 656) mevcuttur. Lâmekânî'nin, semâ ve devranın aleyhinde bulunan Halvetî şeyhi Belgradlı Nûrullah Münîrî Efendi'ye, iki defa sadârete gelen ve 1003'te (1595) idam edilen İran savaşları serdarı Ferhad Paşa'ya, İdris Efendi'ye (muhtemelen İdrîs-i Muhtefî), Kurşuncuzâde'ye (muhtemelen Bosna Valisi Kurşuncubaşızâde Mustafa Paşa), müridlerinden Aşağıhisarlı İbrâhim Efendi ve Hüsâm Dede'ye (iki adet) yazdığı yedi mektubu tesbit edilmiştir. Çeşitli tasavvufî meselelere temas eden bu mektuplardan Ferhad Paşa'ya yazılanın bir bölümü Abdülbaki Gölpınarlı tarafından yayımlanmıştır. Belgradlı Münîrî Efendi'ye yazdığı mektup Müstakimzâde'nin eserinde yer almaktadır (Risâle-i Melâmiyye, vr. 37a-39a).

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA