Kitâbiyat nedir ?

Yunanca biblion (kitap) ve graphien (yazmak) kelimelerinden meydana gelen Fransızca bibliographie karşılığı olarak Türkçe'de kullanılan bir terimdir. Türkçe'de aynı anlamda esâmi'l-kütüb, esâmî-i kütüb, ilm-i kütüb, ahvâl-i kütüb, ilm-i ahvâl-i kütüb gibi kavramlara da rastlanmaktadır. Bunun için yine Batı dillerinden gelen literatür de kullanılmıştır. Türk Dil Kurumu'nun teklif ettiği kaynakça ise genel anlamda değil bir eserin kaynakları karşılığı olarak daha yaygındır. Bibliyografyalar, belirli bir konuda ve genellikle belirli bir dönem içinde yazılan veya yayımlanan eserlerin tasnif edilmiş tam listesini verir. Bu özellikleriyle bir kitabevi ya da kütüphanede bulunan eserleri veya bunların bir bölümünü gösteren kataloglardan ayrılır.

Bibliyografyalar hazırlanışları ve kapsamlarına göre bazı adlarla anılmaktadır. Öncelikle kapsamları bakımından genel ve özel bibliyografyalar (ihtisas bibliyografyaları) ayırımı yapılmıştır. Birincisi, herhangi bir konu sınırlaması yapılmaksızın bütün yayınları içine almak amacıyla hazırlanmış, ikincisi ise kültür, teknik ve ilmin belirli bir dalındaki yayınları içerecek şekilde düzenlenmiştir. Bibliyografyalar, alan veya konularıyla ilgili bir dildeki yayınlara yönelik olabileceği gibi farklı dillerdeki yayınları kapsayacak genişlikte de olabilir. Yine konu sınırlaması olsun veya olmasın yalnızca seçilmiş yayınları içine alan seçme bibliyografyalar da bulunmaktadır. Süre bakımından ise tamamlanmış ve periyodik bibliyografyalar ayırımı yapılmaktadır. İlki, belli iki tarih arasında veya bir tarihe kadar çıkmış yayınları konu edinir. İkincisi, yayınları düzenli veya belirsiz aralıklarla ortaya koyan bibliyografyalardır. Periyodik bibliyografyalar sonradan bir araya getirilerek dönemler halinde kümülatif bibliyografyalar da oluşturabilmektedir. Belli bir alanda veya genel olarak daha önce düzenlenmiş bibliyografyaları belirlemek üzere bibliyografyaların bibliyografyası hazırlanır. Genelde bütün bibliyografyalar çeşitli arama cetvelleri ilâve edilerek daha kullanışlı hale getirilebilir. Hangi türe girerse girsin listeledikleri eserlerin yazarı, içeriği, değeri hakkında bilgi veren bibliyografyalara açıklamalı bibliyografyalar, bazı eleştiriler getirenlerine ise eleştirel bibliyografyalar denilmektedir.

ARAP EDEBİYATI. Arap edebiyatında kaynak masdar ve merci' kelimeleriyle, bazan da menba' terimiyle ifade edilir. Bir ilmî konu ve alanın kaynakları asıl (esas, temel) kaynaklar, fer'î (ikincil) kaynaklar olmak üzere ikiye ayrılır. Konuyla doğrudan ilgili eş zamanlı veya yakın zamanlı eser, bilgi ve belgeler asıl, diğerleri de fer'î kaynaktır. Masdar terimini "göğüs, ön" anlamındaki "sadr" ile irtibatlandırmak suretiyle "bilginin ilk çıktığı yer" anlamında alarak temel kaynak karşılığı, diğerlerini de "kaynağın bilgisini açıklayıcı ya da tamamlayıcı başvuru eseri" anlamında merci karşılığı kullananlar olduğu gibi her iki terimi de mutlak olarak kaynak karşılığında kullananlar vardır. Bir şairin şiirleri, bir yazarın eserleriyle çağdaşlarının veya yakın zamandakilerin onun hakkındaki yazı ve eserleri temel kaynak, daha sonraki zamanlarda yazılanlar tâli kaynaktır.

Dil ve din ilimlerinde tedvin faaliyeti yaygınlaşıp istikrar buluncaya kadar geçen uzun süreçte eser telifinde hâkim gelenek şifahî nakildi. Talebe semâ', kıraat, tenâvül, imlâ, icâzet gibi belli yollarla hocasından haber ve bilgileri alır, aynı yöntemlerle kendi talebelerine aktarır, bilgi ve haberler bu şekilde nesilden nesile intikal ederdi. Böylece her haber, görüş, şiir ve lugatın önünde ilk şahit râviden başlayan bir râviler zinciri (sened) tabii bir şekilde ortaya çıkıp bir telif geleneği halini aldı. Sîbeveyhi'nin el-Kitâb'ının muhtevasını oluşturan bilgiler, müellifin başta Halîl b. Ahmed olmak üzere Yûnus b. Habîb, Ebû Zeyd el-Ensârî gibi hocalarından doğrudan yapılan nakillerle telif edildiğinden senedleri kısa ve doğrudandır. Bilgi daha sonraki nesillere intikal ettikçe kaynağını oluşturan râviler zinciri uzar. Ebü'l-Ferec el-İsfahânî el-Eġānî'sinde, ilmî emanete riayetin bir gereği olarak naklettiği her haber ve şiirin kaynak zincirini vermeyi ihmal etmez. Ebû Ali el-Kālî'nin el-Emâlî'sinde de nakledilen şiir ve lugat açıklamalarının senetleriyle verilmesinde aynı titizlik gösterilir. Bu davranış, işin başından beri her bilgi ve kelimenin beraberinde kaynağının bulunması düşüncesinin yaygın bir teamül haline gelmesini sağladı. Hiçbir milletin lugat, dil ve edebiyatında Araplar'da olduğu kadar kaynak ilkesine önem verilip titizlik gösterilmemiştir. Hadislerin sonraki nesillere aktarımında gösterilen titizliğin gereği olarak hadis hâfızları ortaya çıktığı gibi kelimelerin zabt ve anlamlarında gösterilen titizliğin gereği olarak da lugat hâfızları sınıfı oluşmuştur. Hocalarından dinledikleri lugat açıklamalarını ezberlemelerinin yanında bunları yazmak da (imlâ) temel görevleri arasında yer alıyordu. Lugavî bilgilerin tesbit edildiği kâğıdın baş tarafına hocanın adının, tesbit yerinin, gün ve tarihin yazılması bir gelenekti. Ayrıca yazılan metin içinde anlamı bilinmeyen garîb ve nâdir kelimeler varsa bunların Araplar'dan ve fusahâdan yapılacak senetli nakillerle açıklanması, senetsiz ve nisbetsiz şiirlerin şairlerinin ve senetlerinin belirtilmesi de gerekiyordu. İlk dönemlerde yaygın olan bu yöntemle lugat rivayetinin Zeccâcî ile (ö. 337/949) nihayete erdiğini Süyûtî söylerse de Kālî'nin (ö. 356/967) el-Emâlî'si ile Şerîf el-Murtazâ'nın (ö. 436/1044) el-Emâlî'sinde de aynı usulün takip edilmiş olması bu teamülün daha sonraki devirlerde de uzun bir süre devam ettiğini gösterir.

III. (IX.) yüzyıldan itibaren gelişen ve yoğunluk kazanan telif hareketiyle birlikte özellikle lugat ve şiire dair eserlerde kaynakların belirtilmesine, bunların eleştirilip değerlendirilmesine itina gösterilmiştir. Ezherî, Tehẕîbü'l-luġa adlı hacimli sözlüğünün mukaddimesinde daha önce yazılan otuz dört sözlüğü yazarlarıyla birlikte tanıtarak değerlendirir ve eleştirir. İbn Sîde de el-Muḫaṣṣaṣ'ının girişinde kaynaklarını eleştirmiştir.

Eserlerinde yer alan nakil ve bilgilerin güvenilirliğini belgelemek ve bu şekilde okuyucuya güven vermek amacıyla yazarların kaynaklara gösterdikleri itina zamanla daha da artmıştır. Yâkūt el-Hamevî'nin Muʿcemü'l-üdebâʾ adlı eseriyle Muʿcemü'l-büldân'ının girişlerinde, Tâceddin es-Sübkî'nin ʿArûsü'l-efrâḥ'ı ve Süyûtî'nin Buġyetü'l-vuʿât'ının girişlerinde kaynaklara, onların eleştiri ve değerlendirilmesine yer verilmiştir. Bazı eserlerde ise kaynaklar girişte değil metin içinde yeri geldikçe zikredilir ve çoğunlukla harfiyen nakil yapılır.

Dipnot (hâmiş, hevâmiş) geleneğinin bulunmadığı kadim müelliflerde buna karşılık sayfaların boş kenarlarına düşülen hâşiye (derkenar) geleneği yaygındı. Ancak bu uygulama, çoğunlukla müellifin kendisi tarafından değil eseri okuyan bir âlim tarafından düşülen ve daha çok metindeki garîb kelimelerle şiir, âyet ve hadis izahı, bunların kaynağına dair notlar (ta'lîkāt) şeklinde olurdu. Bu notların başına genellikle "fâide, latîfe, tenbîh, nükte" vb. ifadeler yazılırdı. Bu ifadeleri taşımayan hâşiyelerin birçoğu daha sonraki cahil müstensihler tarafından asıl metinle karıştırıldığından bunların metinden ayıklanması güçleşmiştir. Matbaanın icadı, yazarlara hem dipnota hem de kenar notuna birlikte yer verme imkânı sağlamıştır.

Fârâbî, İḥṣâʾü'l-ʿulûm adlı eserinde Aristo tasnifine göre ilimleri sınıflandırıp haklarında bilgi verirken her ilmin temel eserlerini de zikretmiştir. Bibliyografik mahiyette ilk önemli eser olarak İbnü'n-Nedîm'in el-Fihrist'i, 377 (987) tarihine kadar yazılan Arapça eserlerle Hintçe, Farsça, Süryânîce ve Yunanca'dan Arapça'ya çevrilen çeşitli ilim dallarına dair eserleri ve bunların yazarları hakkında mâlûmat ihtiva eden bir çalışmadır. Hârizmî'nin Mefâtîḥu'l-ʿulûm'u ilimlerin yeni bir tasnifiyle temel kaynaklarını kapsar. Fahreddin er-Râzî'nin Ḥadâʾiḳu'l-envâr'ı ile Kutbüddîn-i Şîrâzî'nin Dürretü't-tâc'ı da biyobibliyografik teliflerdir. Taşköprizâde Ahmed Efendi'nin Miftâḥu's-saʿâde'sinde 150 bilim dalı kaynaklarıyla zikredilir. Müellifin oğlu Kemâleddin Mehmed'in esere yazdığı zeyille birlikte ilim dallarının sayısı 500'e ulaşmıştır.

Özellikle Endülüs ve Kuzey Afrika öğretim geleneğinde yaygın olan ve "fehrese, bernâmec, sebet, mu'cem, meşyeha" gibi adlarla anılan eserlerde dönemin hocalarından okunan çeşitli alanlardaki temel eserlere dair bilgiler yer alır. İbn Hayr'ın el-Fehrese, İbn Atıyye'nin el-Fihrist, Ruaynî, Vâdîâşî, Kāsım b. Yûsuf et-Tücîbî ve Mücârî'nin el-Bernâmec'leri, İbn Hacer el-Askalânî'nin el-Muʿcemü'l-müfehres, Ebü'l-Ferec İbnü'l-Cevzî ve Bedreddin İbn Cemâa'nın el-Meşyeḫa ve Ebû Ca'fer Ahmed b. Ali el-Belevî'nin es-Sebet adlı eserleri bunlar arasında zikredilebilir. Abdülhay el-Kettânî bu tür eserlerden söz ettiği Fihrisü'l-fehâris adıyla bir kitap kaleme almıştır. Bunlardan başka yine daha çok Endülüs ve Kuzey Afrika'da, ilim tahsili amacıyla yapılan seyahatleri konu alan eserlerde de müellifin uğradığı yerlerde görüşüp ders halkalarına katıldığı hocalardan okuduğu eserlere dair zengin mâlûmata rastlanır. Bu tür eserlere de "er-rahalâtü'l-fehresiyye" adı verilir. İbn Rüşeyd'in Milʾü'l-ʿaybe'si ile Ahmed b. Muhammed el-Makkarî'nin Ravżatü'l-âs'ı bunlardandır.

Carl Brockelmann'ın Geschichte der Arabischen Litteratur'unda (GAL) Arapça yazılan eserlerin yazmalarının bulunduğu kütüphaneler, baskıları, şerh ve hâşiyeleriyle üzerine yapılan çalışmalar, yazarlarının kısa biyografileri ve kaynakları ilim dallarına göre kronolojik sıra ile kaydedilir. Fuat Sezgin, Geschichte des Arabischen Schrifttums'unda (GAS) 430 (1038) yılına kadar telif edilmiş eserleri GAL'in bir ikmali olarak aynı yöntemle inceler. Yûsuf İlyân Serkis'in Muʿcemü'l-maṭbûʿâti'l-ʿArabiyye ve'l-Muʿarrebe'si, telif veya tercüme olan Arapça eserleri yazarların alfabetik sırasına göre ve kısmî biyografileri eserin ana bölümleri ve bazı değerlendirmelerle ele alır. E. A. van Dyck'in İktifâʾü'l-ḳanûʿ bimâ hüve maṭbûʿu da aynı mahiyettedir. Kannevcî'nin el-Bülġa fî uṣûli'l-luġa'sı ile Emîl Bedî'in el-Meʿâcimü'l-luġaviyyetü'l-ʿArabiyye'sinde başlıca sözlükler incelenir. Corcî Zeydân, Ömer Ferruh, Şevkī Dayf ve Hannâ el-Fâhûrî gibi çağdaş yazarların Arap edebiyatı tarihlerinde de Arap dili ve edebiyatının kaynaklarına dair zengin malzeme bulunur. Yûsuf Es'ad Dâgır'ın Meṣâdirü'd-dirâseti'l-edebiyye'si, İbrâhim es-Sâmerrâî'nin Maʿa'l-Meṣâdir fi'l-luġa ve'l-edeb'i, Nâsırüddin el-Esed'in Meṣâdirü'ş-şiʿri'l-Câhilî ḳīmetühâ et-târîḫiyye'si, Mahmûd İsmâil es-Sînî'nin el-Merâciʿu'l-muʿcemiyyetü'l-ʿArabiyye'si, Abdüsselâm el-Müseddî'nin Merâciʿu'l-lisâniyyât'ı ve Abdülhamîd eş-Şelkānî'nin Meṣâdirü'l-luġa'sı gibi son zamanlarda dil, edebiyat ve diğer alanlardaki kaynaklardan söz eden çok sayıda eser yazılmıştır.

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA