Karanisa Nedir? Karanisa Ne Demek?

Kelime olarak sözlükte “tecrübeli, kıdemli, işini iyi bilen” anlamındaki kurnâsın (قرناس / قرناص) çoğuludur

Memlükler döneminde olumlu anlamda kullanılan kurnâsın günümüz Farsça'sında "hilekâr, düzenbaz" mânasındaki aynı kelime ile ilişkisi tesbit edilememiştir (Steingass, s. 966). Kurnâs ve karânîs, Bahrî Memlükleri döneminde "tecrübeli asker, kıdemli askerler" anlamında kullanılmaya başlanmış ve bu isimlendirme Burcî Memlükleri döneminde de devam etmiştir. Kurnâs sıfatının bazı emîrlere lakap olarak verildiği de görülmektedir. Burcî Memlükleri'nde karânîs ve karânisa kelimeleri, Memlük Devleti ordusunun en önemli unsuru olan kapıkulu birlikleri sultâniyyenin bir grubunun adı olmuş ve el-memâlîkü'l-karânisa terkibi giderek yaygınlaşmıştır (İbn Tağrîberdî, en-Nücûmü'z-zâhire, XV, 103; İbn İyâs, III, 124, 246; IV, 242, 431; V, 44-45). Sultanın kapıkulu birlikleri, doğrudan sultanların satın aldığı memlüklerle (müşterevât/eclâb, cülbân) daha önceki sultanların veya emîrlerin memlüklerinden olup sultan tarafından bu gruba dahil edilen ve "müstahdemûn" denilen memlüklerden meydana geliyordu. Müstahdemûn içinde önceki emîrlerin birliklerinde görev yapmış memlüklere seyfiyye, önceki sultanlardan kalma memlüklere ise karânisa adı veriliyordu.

Karânisa, askerî sınıfa önceden girmeleri sebebiyle askerî tecrübeleri ve savaşlardaki maharetleriyle öne çıkıyorlardı (Makrîzî, es-Sülûk, IV/3, s. 1074). Ancak bu kabiliyetlerine rağmen karânisa ve seyfiyye, sultâniyye içinde bizzat sultanın satın aldığı memlüklerin teşkil ettiği müşterevât/cülbâna nisbetle ikinci derecede kabul edilirdi (Ayalon, TİD, IV [1989], s. 239-240). Sultanlar kendi memlüklerini her bakımdan onlara tercih ederdi. Çünkü memlükler kendilerini yetiştirip âzat eden efendilerini üstat ve baba yerine koyar, ömürlerinin sonuna kadar onlara büyük sadakatle bağlı kalırlardı. Ancak kendilerini yetiştiren üstatlarına bağlılıklarını devam ettiren karânisanın yeni efendileri olan sultana bağlılıkları aynı derecede olmayabiliyordu. Bu sebeple sultanlar iktidarlarını güçlendirmek için kendi memlüklerine daha çok özen gösteriyordu. Büyük bir emîrin Sultan Barsbay'a hitaben söylediği, müşterevâtı olmasaydı ümerâdan hiçbirinin kendisine itaat etme mecburiyeti duymayacağı şeklindeki sözleri (İbn Tağrîberdî, en-Nücûmü'z-zâhire, XIV, 327) bu özenin sebebini açıklamaktadır. Ayalon, Memlük sultanlarının savaş ve seferlere genellikle karânisayı göndermelerinin sebebinin de müşterevâtlarını koruma arzusu olduğunu söyler (BSOAS, XVI [1954], s. 80, 85-86).

Karânisa iktâ, aylık maaş (câmekiyye), yıllık elbise, günlük et istihkakı, kurbanlık, cülûs bahşişi ve sefer ödenekleri, binek hayvan dağıtımı, yem tahsisatının miktarı ve ödeme şekilleri bakımından da müşterevâtın gerisinde kalıyordu (a.g.e., XVI [1954], s. 86-88). Sultâniyye birlikleri içinde karânisaya yönelik bu ayırımcı tavır iki grup arasında süregelen çekişmelerin yanı sıra çatışmalara da yol açıyordu ve terfi şansı olmayan karânisa cülbânı çekemiyordu. Kansu Gavri, Suriye seferi öncesinde muhtemelen cülbânın baskısıyla karânisanın 500 kadarını sefere götürmeyip Mısır'ın bazı merkezlerinde görevlendirmişti (İbn İyâs, V, 30). Hatta tarihçiler, Mercidâbık Savaşı'nın kaybedilmesinde bu iki grup arasındaki rekabetin etkili olduğunu kabul eder. Emîrler arasındaki mücadelelerde de karânisanın genellikle müşterevâtın karşısında yer aldığı görülmektedir (Makrîzî, IV/3, s. 1074). Ancak karânisa yapılan ayırımcılığa rağmen ordunun önemli bir unsuru olma hususiyetini devletin sonuna kadar korumuştur. Devletin gücünü büyük ölçüde kaybettiği, müşterevât kısmının zayıf sultanlar üzerinde nüfuz kurarak yönetime müdahalede bulunduğu ve sık sık karışıklık çıkardığı son dönemlerde bazı sultanlar yaşlı memlüklerin oluşturduğu karânisa ve seyfiyyeye önem vermişlerdir. Karânisa memlüklerinin devletin yıkılmasından sonraki süreçte de varlığını sürdürdüğü görülmektedir (İbn İyâs, V, 458; Cebertî, I, 651).

Diğer taraftan karânîs kavramının Burcî Memlükleri zamanında bir grup emîr hakkında "el-ecnâdü'l-karânîs" şeklinde kullanıldığı görülmektedir. Kendisi de sultâniyye memlüklerinden olan devlet adamı ve tarihçi Halîl b. Şâhin sultan divanına kayıtlı ve buradan yüksek maaş alan, beşler emîrlerine denk bir rütbede az sayıdaki kıdemli asker olarak tanıttığı bu grubun daha önce 100 neferden meydana geldiğini, ancak giderek sayılarının azaldığını ve onlara "ulugālar"/(الوغالر) ulu ağalar denildiğini söylemektedir (Zübdetü Keşfi'l-memâlîk, s. 115). Onun bu açıklamasından -kesin olmamakla birlikte- el-ecnâdü'l-karânîs ifadesiyle sarayda görev yapan bir grup emîri kastettiği sonucu çıkarılabilir. İbn Tağrîberdî bir yerde "el-ecnâdü'l-karânîs" ifadesini kullanmış, bu adı taşıyan bir grup iktâ sahibi askerin gelirlerini ele geçirmek isteyenlerin saldırısına uğradığını kaydetmiştir (en-Nücûmü'z-zâhire, XVI, 142).

Kaynak: TÜRKİYE DİYANET VAKFI İSLAM ANSİKLOPEDİSİ

BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA