SADECE YETENEK YETMEZ
Futbola başladığın dönemde seninle birlikte yola çıkan pek çok arkadaşın bugün piyasada yok. Sense önemli noktalara gelmeyi başardın. Bu başarıya ulaşmanı sağlayan ve seni diğerlerinden ayıran özelliklerin nelerdi?
Elbette bazı yeteneklerim var ama asıl faktör babamdır. Ben babamın sayesinde bugün buradayım. Yetenekli olmak tek başına futbolcu olmanıza yetmiyor. Kesinlikle arkanızda çok sağlam duran ve sizi doğru biçimde yönlendiren birisinin olması gerekiyor. Almanya'da çok yetenekli Türk oyuncular 18 yaşına geldiklerinde gece kulüplerine gitmeye başlıyor ve başka bir yolu tercih ediyor. Babamsa benim hayatımı antrenman saatlerine göre programladı, dinlenmemi sağladı, beni balla, pekmezle besledi. Boş günlerimde ise "Git gez, canın ne istiyorsa yap" derdi. Onun desteği çok büyüktü. Elbette bunun üzerine yeteneklerim de eklenince bugünkü tablo çıktı ortaya.
Neydi o yetenekler, hocaların seni tercih ederken hangi özelliklerini göz önünde bulunduruyordu?
Yüreğimin küçük değil, kocaman olduğunu söylüyordu her hocam. Çok istekli, çok koşan, tam bir takım oyuncusu olduğumu düşünüyorlardı. Almanya'daki Türk oyuncular genellikle çok teknik ama tembel oluyor, çalışmayı ve koşmayı pek sevmiyorlar. Bendeyse tam tersi. Çok koşan, mücadele eden, tipik bir Alman futbolcusu gibi görüyorlardı beni.
Ne zaman ön liberodan açık oyuncusuna dönüştün?
Duisburg'da oynamaya başladıktan sonra kanatta görev aldım. Gençlerbirliği'nde oynayan Mehmet Kara beni Almanya'dan tanıyor. Orada karşılıklı oynamıştık. Gençlerbirliği maçında bana "Sen ne zaman kanat oyuncusu oldun, Almanya'da ön libero oynuyor, beni tutuyordun" dedi. Ben de "Artık işler değişti, siz beni tutacaksınız" cevabını verdim. Duisburg'a ön libero olarak gitmiştim ama o bölgede çok tecrübeli iki oyuncu Mihai Tararache ve Ivica Grlic oynuyordu. Hoca bana kanatta görev verdi ve orada oynamaya başladım. Açıkçası bu görev değişikliğini sevdim.
Süper Lig'e gelmen 1 yıl rötarlı oldu diyebiliriz aslında. Çünkü 2011 yılının Mart ayında Fenerbahçe'nin seni istediği yolunda haberler çıkmıştı...
O dönemde A2 Millî Takımı'na gelmiştim. Duisburg'da olduğum dönemdi ve A2 ile Finlandiya'ya karşı oynamıştım. Aykut Hoca da beni izlemiş ve ardından gazetelerde, "Fenerbahçe yeni Tuncay'ını buldu" diye haberler çıkmıştı. Bu arada Tuncay Şanlı'yı çok beğendiğimi de ekleyeyim. Bu haberlerden mutlu olmuştum. Ancak o sezon Fenerbahçe ile Trabzonspor şampiyonluk yarışındaydı ve benim transfer konum zamana yayıldı. O dönemde Kaiserslautern'den teklif alınca Bundesliga'da oynamayı tercih ettim. İlk hedefim Bundesliga'ydı çünkü. Kaiserslautern'de oynamaya başladıktan sonra da Abdullah Hoca tarafından A Millî Takım kadrosuna davet edildim. Bu benim için hem onur hem de özgüven kaynağı oldu.
SAMET HOCA TELEFON EDİNCE...
Peki sonrasında neden Türkiye'ye gelmeyi tercih ettin?
Kaiserslautern küme düşünce 2. Lig'de oynamak istemedim. Başka kulüplerden teklifler vardı ama bonservisim yüksek olduğu için transferim gerçekleşmedi. Bunun üzerine Türkiye'deki teklifleri değerlendirmek istedim. İlk teklif Galatasaray'dan geldi. Hatta Galatasaray, Kaiserslautern'le bonservis konusunda anlaştı. Ancak ben düşünmek için süre istedim, çünkü ailece bir karar vermek durumundaydık. Bu arada Kaiserslautern'in sezon başı hazırlıklarına katıldım. Stefan Kuntz beni görünce, "Senin burada ne işin var, biz Galatasaray'la anlaştık, senin şimdi orada olman lzım" dedi. Ben de kendisine, "Bana kimse bir şey sormadı, ben de Galatasaray'a imza atmadım" karşılığını verdim. Bunun üzerine Kuntz bana kızdı. Hatta 10 numaralı formamı alıp başka bir oyuncuya verdiler. Çünkü paraya ihtiyaçları vardı ve Galatasaray'la 1 milyon euronun üzerinde bir bedele anlaşmışlardı. Bu süreçte Bursaspor da beni istedi. Benim için önemli olan gideceğim kulüpte geleceğimin açık olmasıydı. Tüm bunları düşünürken Beşiktaş'ta Samet Aybaba göreve getirildi. Benim de içimden Beşiktaş'ta oynamak geçiyordu. Çünkü Beşiktaşlıyım. Samet Hoca imza attıktan bir gün sonra beni aradı ve "Seni çok beğeniyorum, takımda görmek istiyorum" dedi. Hiç tereddüt etmeden kabul ettim ve bir-iki gün içinde bu transfer bitti. Galatasaray daha fazla para teklif etmişti ama ben kendi açımdan neresi daha iyi olabilir diye düşündüm ve Beşiktaş'ı tercih ettim.
Peki Kaiserslautern kulübü ne dedi bu işe?
Stefan Kuntz'la görüşmeye gittiğimde, "Ben bu anlaşmayı kabul etmiyorum, Galatasaray bonservis için çok daha fazlasını veriyor. Gideceksen Galatasaray'a gideceksin" dedi. Bir yandan bana, "Futbol kariyerin açısından Beşiktaş daha iyi olur" diyordu ama diğer yandan da alacağı paranın fazlalığına bakarak Galatasaray'ı tercih ediyordu. Bunun üzerine menajerliğimi yapan abim Kuntz'la görüşmeye gidip, "Beşiktaş'ın teklifini kabul edecekseniz edin, aksi takdirde Olcay burada kalacak ve siz hiç para kazanamayacaksınız" dedi. Kuntz da hiç para kazanamamaktansa Beşiktaş'ın teklifini kabul etti ve bu transfer gerçekleşti.
Beşiktaş'ın "Feda" yılıydı ve kulüp maddi zorluklar yaşıyordu. Transfer kararını verirken bu durum seni düşündürmedi mi?
Ben hocama güvendim. Telefonla konuştuğumuzda bana çok iyi bir his verdi. Ben de karar verirken duygularımla hareket ettim. Bu arada babamı aradım ve "Samet Hoca beni istiyor, ne diyorsun?" diye sordum. O da "Sen nasıl istiyorsan, içinden ne geçiyorsa öyle karar ver. Biz her zaman senin arkandayız" dedi. Ben de "O zaman düşünmeye hiç gerek yok, Beşiktaş'ta oynamak istiyorum" cevabını verdim.
Geçtiğimiz sezon iki kanadında Quaresma ve Simao'nun yer aldığı Beşiktaş istenen başarıyı gösteremedi. Uluslararası çaptaki oyuncuların yerine geliyor olmak sana neler düşündürdü?
Bu konuda bir endişe duymadım. Çünkü feda yılında yeni bir dönem başlayacaktı. Samet Hoca bana güveniyordu ve "Seni ilk on bir için düşünüyorum" demişti. Takımda kimlerin olmayacağıyla ilgili planlarını da bana anlatmıştı. Diğer yandan da ben kendime güveniyordum. Quaresma veya bir başkası ile rekabete hazırdım. Rekabet oyuncuya zarar vermez, aksine gelişmesini sağlar.