Gökten taş falan yağacak; yine kornerden bir gol, yine Aurelien Chedjou. Koskoca sezonda sadece iki kez kornerden gol attı Galatasaray, hem de arka arkaya iki maçta. Dün gece; Sneijder yine deplasman modundaydı, Selçuk'sa yine tutuktu. Bu ikili acilen zihinsel ve fiziksel olarak bir üst seviyeye taşınmalı. "Zihinsel" demişken; G.Saraylı futbolcular gerek motivasyon, gerekse konsantrasyon açısından kaderleriyle başbaşa sanki. Takımın, lig, kupa ve Avrupa'daki gidişatı tek kelimeyle; hasbelkader... Uzun süredir yazıyorum; takımda özensizlik, ciddiyetsizlik ve disiplinsizlik hakim. Melo'nun"şımarıklık" olarak tabir edilebilecek davranışları bu maçta da devam etti. Selçuk, sarı kart gördüğü pozisyonda son derece dikkatsizdi. Üçte sıfır olabilir! Oyuncular kritik pas ve şutlarda hayli savruktu. Muslera'nın sebebiyet verdiği penaltıya ne demeli... Mancini, takımı üç kulvarda kritik maçlara çıkarken oyuncularıyla toplu ya da teke tek görüşmeler yapıyor mu? Terim varken bu konuda bir eksik gündeme gelmiyordu. Abdürrahim Albayrak'ın nevi şahsına münhasır yaklaşımları başta Türkler olmak üzere tüm futbolcuların hoşuna gidiyordu. Sarı-kırmızılı yönetim ve kulüp profesyonellerin bu konuda bir yaklaşım geliştirmesi gerekiyor. Takım Ziraat Türkiye Kupası'nda finalin eşiğinde, ligde F.Bahçe'nin ensesinde. Londra'daki rövanş maçı da cabası... Bu gidişle Galatasaray üç kulvarda da büyük bir hüsrana düşecek. Takımı şampiyonluk havasına sokmak, otorite altına almak, takımın en pahalı ismiyle prim pazarlığı yapmaktan ibaret değil.
Levent TÜZEMEN: Kaderci zihniyet
Deveye, "Boynun neden eğri?" diye sormuşlar. Deve de "Nerem doğru ki.." demiş... Bu tanımlama G.Saray'ın Rize'deki durumunu çok net anlatıyor. Deplasmanda kazanamamak Mancini'den tutun da Galatasaraylı oyuncularda bir saplantı haline gelmiş. Çünkü 'teknik adam-futbolcu' anlayışı kadercilik üzerine kurulmuş. Kimse bu kısır döngüyü çevirmek için çaba harcamıyor. Mancini kafa yormuyor, futbolcular oyunun akışına kendilerini bırakıyor. G.Saray deplasmanda rakip üzerinde "Biz büyük takımız" baskısını kuramıyor. Rize'nin hücum edecek hali, G.Saray'ın da rakip kaleye gidecek iştahı yok. Şampiyonluğa oynayan bir takım eviyle deplasman arasında oyun anlayışı olarak bu kadar fark göstermez, göstermemeli. Ancak Mancini de futbolcular da deplasman fobisi yaşıyor. Nasıl mı? Mancini deplasmanlarda, oyunu yeterli okumuyor. Oyuncu değiştirme konusunda saplantı halinde hep geç davranıyor. Düşünün; Galatasaray 86'da golü yemiş, 90'da Hajroviç, 91'de Emre Çolak oyuna giriyor. Allah aşkına bu iki oyuncu 4 dakikalık uzatmanın iki dakikasında şapkadan tavşan mı çıkaracak? Bu değişiklikler bir hocanın şaşkınlık ifadesidir. G.Saray iyi oynamıyor, Rize de 'Anti futbol' anlayışıyla kalabalık savunma yapıp ve "Bir kontratak golü yakalar mıyım?" diyor. Rize 86'da bu fırsatı penaltıdan yakalıyor. Sadece Mancini mi hatalı? Hayır. G.Saraylı oyuncular kötü oynarken Sneijder'in kornerini Chedjou kafayla gole çeviriyor. Golün ardından Umut ve Sneijder boş kaleye kapalı gözle atacakları golleri kaçırıyor. Özellikle Umut'un kaçırdığı gol akıllara zarardı, hatta Mancini sahayı terk etmeye bile kalktı. Final dakikalarına girilirken oyuna savunma anlayışı güçlü oyuncuları erken almak, orta sahayı güçlendirmek doğru olmaz mı? Kulübeden "Start yapmayın, zamana oynayın, oyunu yavaşlatın" şeklinde bir uyarı olmaz mı? Eğer akıl tutulması yaşarsanız aklınıza bu uyarıları, bu değişiklikleri getiremezsiniz. Yazık; Galatasaray elindeki kuşu kaçırdı. Ayrıca; Muslera çok maç kurtardı. Hata yapma lüksü vardır. Ama Dünya Kupası'nda oynayacak Muslera gibi bir kaleci net gol pozisyonu yokken rakibin ayaklarına böyle 'Bodozlama' girmemeli. Bu penaltı Muslera'nın kalitesine yakışmadı.
Rıdvan DİLMEN: G.Saray kafa olarak kopmuş!
MAÇ ortada görünüyordu ta ki Galatasaray öne geçene kadar. G.Saray golü atana kadar en net pozisyonu Rize yakaladı. Altı pastan auta attı. Chedjou, hafta içinde attığı golü bu kez kafayla attı. Aslında Rize çözülmek üzereydi ve gelmiyordu artık. Sneijder ve Umut net pozisyonları kaçırdı. Mancini kenarda isyan etti. Şimdi G.Saray'ın yediği golden önce rakibini 4'e üç yakaladı. Umut kolay pası yapacakken risk aldı ve bu top döndü, gol oldu. Burada Muslera'nın da zamanlama hatası var. Direkt penaltı yapmaya gitti. G.Saray, 1-0'dan 2-0'ı, 3-0'ı yapamadı. Sonra kaçırdığı gollerin bedelini ödedi. Şampiyonluk yolunda çok ağır bir yara aldı. Galatasaray'ın bu deplasman kabusu aslında şampiyonluk yolunda nerelerde yara aldığını gösteriyor. G.Saray sahasında taraftarıyla oluşturduğu coşkuyu deplasmanda bulamıyor. Yani deplasmanda idare ediyor. İçerde aslan ama dışarıda kedi... Ben Mancini'ye sormak isterim. 90. dakikadan sonra iki oyuncu değişikliğini neden yaparsın? Hani uzun oyuncular olsa uzun toplardan karambolden gol yaparsın. Duran top olma ihtimali yüksek. Aldığın iki oyuncu da kısa... Ayrıca çıkan oyuncuların önemli özelliği de iyi orta yapmaları. Hakem de 90+4 dolmadan oyunu neden bitirdi anlamadım. En az bir dakika daha uzatması lazımdı. Selçuk'un, Melo'nun deplasmanlarda performanslarının düşüklüğünün sebebi nedir? Bence Galatasaray kafa olarak da şampiyonluk yarışından kopmuş biraz. Chelsea maçıyla, bu maçın oyuncuları farklı görüyor. Bu tamamen mental. Bu işi çözecek olan da teknik direktördür. Verim alamıyorsan, verim alacak oyuncuları oynatman lazım. Drogba gibi oyuncularla sezon boyunca diyalog kuracaksın. Drogba kenarda olsaydı 83'te yediğin golden sonra 'Hadi bakalım Drogba' dersin. Dinlendirmek doğaldır ama aktif olarak dinlendirmek gerekir. Drogba bir havadır. Hajrovic veya Emre'nin yerine Drogba girseydi Rize tedirgin olmaz mıydı? Mancini, Drogba'yı yanında götürmeliydi, konuşup seni yedekte bırakacağım demeliydi. İkili arasında bu diyalog yok demek ki...
Ahmet ÇAKAR: Futbolun yüz yıllık gerçeği
G.Saray, deplasmanlarda puan kaybetmeye devam ediyor. Deplasmanlarda puan kaybetmek demek, belki de şampiyonluğu kaybetmek demek olacak. Üstelik sadece puan kaybı değil, iyi bir oyun da göremiyoruz. Seyrantepe'nin sihiri midir nedir bilemiyorum ama G.Saray orada çok daha istekli ve içten oynuyor. Dün geceye bakıyoruz, orta saha oyuncuları ortada yok. Selçuk iyi değil, Veysel oyuna giremiyor, orta saha top kapamıyor ve hücuma destek veremiyor. Durum böyle olunca da ortaya çok tuhaf bir G.Saray çıkıveriyor. Özellikle ilk yarıda Rize çok adamla birçok kez geldi. Final paslarını biraz iyi yapsalar ilk yarıda golü bulabilirdi. Yine ilk yarıda Burak'ın sol çaprazdan kaçırdığı dışında kayda değer bir şey yok. İkinci yarı G.Saray gol atıp kazanmak zorundaydı. Attı da. Chelsea maçının kurtarıcısı Chedjou yine kornerden gelen bir topta G.Saray'ı öne geçiren isim oldu. İşte ne olduysa bundan sonra oldu. G.Saray öne geçtikten sonra iyi oynamaya başladı. İkiyi, üçü bulabilirlerdi ama bulamadılar. Hele Umut'un auta attığı top gol olsa G.Saray işi bitirmişti. Ama son dakikalarda futbolun yüz yıllık bir gerçeğiyle karşı karşıya kaldık. Atamayana attılar. Rize derinlemesine topla çıktı, Muslera da bence gereksiz kötü zamanlamayla penaltıya neden oldu ve G.Saray Rize'de iki puanı bırakıverdi. G.Saray'da disiplinsizlik diz boyu. Drogba "Maça gitmem" diyor, gitmiyor. Ne Mancini'yi ne de yöneticileri takıyor. Neymiş efendim, Çarşamba gecesi özel milli maçı varmış. Yesinler senin özel milli maçını. Özel maç mı önemli, G.Saray'ın şampiyonluk yarışı mı? Tabii şunu söylemek gerekir ki Drogba olsa bu maçı G.Saray kazanabilir miydi? Böyle bir şeyi iddia edemeyiz ama araba yüküyle para kazanan bir futbolcu takımını böyle maçlarda yalnız bırakamaz. Hakem, Rizespor lehine verdiği penaltıda yüzde yüz haklı fakat sarı kartı unuttu. İlk yarıda Burak'ın kafa vuruşunda Rizeli oyuncu topu koluyla kesti ama hakem penaltıyı vermedi.
Erman TOROĞLU: Penaltı güme gitti