İki bekin Veysel ve Tarık'ın çabaları ile kanatları kullanmaya çalışan Sarı-Kırmızılılar ceza alanı içinde çoğalamadıklarından bir türlü istedikleri pozisyonları bulamadılar. İkinci yarıda Prandelli'nin oyuncu değişiklikleri sonrası daha eütkili olmaya başlayan ve maçı kazanabilecek pozisyonları yakalayan Galatasaray Boffin'i geçemeyince ilk puan kaybını yaşamış oldu. Bu maçta Galatasaray'ın Melo'yu çok aradığınıo söyleyebilirim. Yokluğu fazlasıyla hissedildi. Sonuçta lig uzun bir maraton. Bu tarz kayıpların olması doğal. İtalyan hocanın ideal 11'i bulması ile G.Saray için daha doğru yorumlarda bulunabiliriz. Kısaca zamana ihtiyaç var.
Serkan Korkmaz: Melo
Anlamayan kaldı mı; Galatasaray'ın en önemli oyuncusu, ne Sneijder, ne de Burak. O oyuncu; -açık ara- "olayların adamı" Melo... Eskişehir maçında ilk yarının en iyi isimleri; yerlilerden Yekta, yabancılardansa Chedjou'ydu. Enteresandır; sezon planlamasında bu iki futbolcunun isimleri yoktu. Prandelli, ikinci yarıda, Bruma- Umut, Sneijder- Olcan ve Burak- Pandev değişiklikleriyle takımını bir miktar silkelemeyi başardı ama golü bulamadı. Çünkü; Galatasaray'da üç oyuncudan çok daha fazlasının değişmesi gerekiyor. Ali Kırca niye istifa etti? Açıklamasında ''kitap yazmak için'' diyor. Onu sevenler, yönetimle ters düştüğü pek çok konu olduğuna dikkat çekiyor. Spor İletişimi'nden anlayanlarsa, istifasının, Kuzey Kore Spor Kültürü'ne yakışan ''4. Yıldız seremonisi'' ile ilgili olduğunu biliyor. Ben de ''bir iletişim faciası'' olarak gördüğüm seremoninin, Kırca gibi bir ekran yıldızının kaymasına gerekçe olduğuna adım gibi eminim.
Spor iletişimi(!)
Kulüp iletişiminin tepesindeki ismin böyle bir ''facia''dan sonra istifa etmesi rastlantı olamaz. Kırca'yı sevenler ''seremoniyi, o ve ekibi değil, başkaları yaptı'' diyor. Bazı yöneticilerse seremoninin, onun sevk ve idaresinde gerçekleştiğini fısıldıyor. Bazı haberlerde Kırca'nın istifaya zorlanarak görevden alındığı bile yazıldı ama, benim istifa olarak kabul ettiğim bu gelişme; ister bir tepki, isterse bir bedel olarak, ''kek kalıbı hadisesi'' denen o ''şey'' ile ilgili. G.Saray yönetimi böyle bir ''şey''e kendisini ikna edenleri tek tek ifşa etmek zorunda. Futbol ve medya; sokağımdaki bakkal, yolda karşılaştığım ergen, milyar dolarlık patronlar, profesörler, ev hanımları vb tarafından en az bizim kadar BİLİNİYOR. Öyle ya; gazete okuyorlar, TV izliyorlar ve futbolu en az bizim kadar seviyorlar(!)… E öyleyse; spor iletişimi, herkesin kolayca varlık gösterebileceği bir branş... O yüzdendir ki; pek çok haberci ağabeyimiz, spor sayfalarinda yazıları, spor programlarında yorumlarıyla (farklı sektörlerden pek çok insan gibi) sahne alabiliyorlar. HEPSİ- NİN kariyerinde spor servislerini hor görüp, ikinci plana atmış olmanın lekesi varken hem de... Bari yönetmeye talip olmasalar! Çünkü; herhangi bir iletişimcinin anladığı kadar sporla, spor iletişimcisi olunamıyor.
Levent Tüzemen: Mehter takımını bile geçemezler
Deveye "Neden boynun eğri?" diye sormuşlar. Deve de "Nerem doğru ki!" şeklinde cevap vermiş. Galatasaray'ın Eskişehir karşısında hali "Deve"nin haline benziyordu. Bir takım bu kadar temposuz oynar mı? Bu kadar çok yan pas yapar mı? Koskoca Galatasaray'ın geriden oyun kurucusu Yekta olur mu? Kaptan Selçuk sorumluluk almazsa Galatasaray kazanabilir mi? Bu defolar Galatasaray'ın el ferini gibiydi. İnanın Mehter Takımı ile Galatasaraylı futbolcular "Yavaşlık" konusunda yarışa girselerdi geride kalırlardı. Muslera, Semih, Chedjou, Tarık Çamdal hariç, başta Prandelli olmak üzere Burak dahil herkes döküldü. Tarık Çamdal fizik olarak çok güçlüydü. İlk maçında etkili bindirmeler yaptı. Galatasaray takımı fizik olarak Tarık'ın gerisinde kaldı. Demek ki; Prandelli bu takıma yeterince yükleme yapmamış. Temposuzluk, yavaşlık, ağır oynama, çabuk düşünememe güçsüzlükten kaynaklanıyor. Avrupa'daki hazırlık döneminde "Kadro istikrarı"nı koruduğu ve kanatlardan hücum etmeyi arzuladığı için alkışladığım Prandelli şaşırtıcı biçimde bindiği dalı kesiyor. Bruma'yı oynatıp, Olcan'ı kulübede tutmak kanat istikrarına darbeydi. Bruma'nın yerine Umut'u alıp geç de olsa çift forvete dönmek doğruydu. Sola geçinceye kadar yorgun, bitkin ve etkisiz görünen Sneijder'i tam etkili ortalar yaparken oyundan almak hataydı. Orta yapacak Bruma ve Sneijder çıkınca çift forvete geçmenin anlamı kalmadı. Sneijder haklı olarak bozuldu ve Prandelli'nin elini sıkmadı.
Medyada bir haftadır Pandev'in leblebi gibi goller attığı yazıldı, çizildi. O zaman Pandev gibi tek vuruş ustası oyuna son 15 dakikada mı girer?
Dzemaili çok koşan, çalışkan ama ağır bir oyuncu. İyi şut attığı söylenen İsviçreli'nin ilk yarıda Tarık'ın yaptığı asistte şut atmayıp pas vermesi akıllara zarardı. Acaba Prandelli şut atmayı Galatasaray'a yasakladı mı? Çünkü Bruma, Sneijder, Dzemaili, Selçuk şut atması gereken pozisyonlarda "İkramcı!" rolünü üstlendiler.
Üç önerim var;
1-Galatasaraylı futbolcular birbirleriyle konuşmaya özen göstersinler. Konuşmadıkları için doğru ve isabeti pas yapamıyorlar.
2-Selçuk İnan hiç etkili değil. Kaptan eğer yorgunsa dinlenmeli, kendini yenilemeli. Bu haliyle çok eleştiri alır.
3-Burak dikine koşu yapar arkadaşın önüne değil ters tarafa koşu yapmalı.
Rıdvan Dilmen: Özel bir maç gibiydi
Seyircisiz oynanan maçlar takımların coşkularını doğrudan etkiliyor. Özellikle Galatasaray içeride oynadığı karşılaşmaların hepsinde seyirci baskısını kullanan bir ekip... Taraftarın desteğiyle en kötü ihtimalle iki yarıda da 15'er dakika büyük bir baskı kurabiliyor. Fizik güçlerinin yetersiz kaldığı maçlarda dahi bu avantajlarını kullanarak coşkusu yüksek, tempolu bir aralık yakalayıp rakibini hapsedebilmeyi beceriyor.
Önemli eksikleri bulunan Eskişehirspor ise teknik direktör Ertuğrul Sağlam'ın pas alışkanlığı kazandırdığı bir takım... Bir ekip deplasmanlarda savunma yaparken ya takım halinde hareket ederek bunu yapar ya da pas yaparak savunma yaparsın. Eskişehir genellikle ikinci seçeneği tercih etti ve savunmayı paslaşarak yaptı. Eskişehirspor'un dün oynayan savunma dörtlüsü yan yana oynamaya alışkın bir dörtlü değil. Geçen sezon oynattıkları iki kenar oyuncusu bugün rakip takımdaydı: Tarık Çamdal ve Veysel Sarı. Göbekte oynattıkları Akaminko ile Diego ise sakatlıkları sebebiyle yoktu zaten. Bu duruma rağmen Galatasaray'a ciddi bir pozisyon şansı tanımadılar.
Galatasaray, dörtlü savunmanın önünde Yekta, Dzemaili ve Selçuk'u, onların önünde ise Sneijder'i, ileri uçta da Burak ile Bruma'yı kullandı. İleride Burak ve Bruma'yla başlayan Cesare Prandelli maçı Umut'la bitirdi. Eğer böyle bir sistem kullanıyorsanız bunun en önemli, belki de tek şartı vardır: Önde baskı kurmak. Galatasaray bunu gerçekleştiremedi, önde baskı kuramadı. Önde pres yapmanız lazım. Sezon başında, daha ligin ikinci haftasındayken bunu yapmanız çok güç... Yapamadı da zaten. Ne Eskişehirspor savunma yaparken zorlandı, ne de Galatasaray istediği gibi zorlayabildi. Bunun birinci sebebi kaleciler Muslera ve Boffin'in dahi oyuna rahatça elle başlayabildiği bir pres eksikliğinin bulunmasıydı. Adeta özel maç niteliğinde giden bir tempo mevcuttu ve aslında adaletli bir sonucun ortaya çıktığını söyleyebiliriz.
Bu tür savunma yapan takımları aşmanız için pres yapamazsanız ikinci silah olarak hücumunuzu kenarlara yığarsınız. Öndeki üç oyuncu Burak, Bruma, Sneijder ve daha sonra oyuna giren Umut hemen hemen tüm maç boyunca stoperlerin ve Hürriyet'in kucağında kaldığından kenarlara çıkamadı. Bu sebeple Galatasaray pozisyon bulmakta zorlandı.
Maçın hakemi için rahat bir karşılaşmaydı geride kaldı diyebiliriz. Galatasaray'ın yeni transferlerinden sadece Dzemaili'yi beğendim. Göbekte de, içte de oynayabiliyor. Tarık'ı bekleyeceğiz.
Erman Toroğlu: Galatasaray'ın akordu bozuk!
Prandelli'nin nasıl bir oyun tarzı var anlamak mümkün değil. Tahmin ediyorum sarı-kırmızılı futbolcular da anlamamışlardır. Teknik adam olarak bir sistem koyar, üzerinde rötuşlar yaparsın. İtalyan çalıştırıcıda böyle bir şey kesinlikle yok.
Şimdi iki takıma da bakalım; Eskişehirspor, mali açıdan zorlanan bir takım. Futbolcularını tutamıyor, fazla oyuncu da alamıyor. Galatasaray'ın bu kadar yatırım yapan bir takım olarak bir planı olması lazım, futboluyla ışık vermesi lazım. Mesela, "Biz pres yapacağız. 7-10 dakika öyle bir bastıracağız ki, rakip kafasını kaldıramayacak" demesi lazım. Ama Galatasaray takım olarak rakibe pres yapmıyor. Her futbolcu rakibe tek tek basıp, hepsi de teker teker oyundan düşüyor. Eskişehirspor ise oynaya oynaya 30 metre geliyor. Sen Galatasaray isen 5-10 dakika hırpalayacaksın, zorlayacaksın. Şu anda bakıyorum Galatasaray'da ne ahenk var, ne de akort. Takımın görüntüsü iyi değil. İyi olmaz mı? Elbette olur. Ancak ne kadar zamanda olur onu bilemiyorum. Hep birlikte bekleyip göreceğiz. Eskişehirspor, dün akşam pek fazla zorlanmadan maçı tamamladı. Bunun en büyük nedeni, yapılan sahte presti...
Wesley Sneijder, geçenlerde, "Bizim soyunma odası arı kovanı gibi" demiş. Çok da doğru söylemiş. Ortada 5-6 tane tercüman var ve hoca bir şeyler anlatırken ortalık fena halde karışıyor. Bu takım adına çok kötü bir durum. Tercümanla iletişim bir yere kadar. Hocanın her söylediğini futbolcuya geçirmesi imkansız. Bir de tercüman enflasyonu yaşanıyorsa düşünün yaşanan curcunayı.
Bir de aklımıza gelmişken söyleyelim; Galatasaray'da futbolcuların hepsi oyundan çıkınca soyunma odasına gidiyor mu? Sneijder'in soyunma odasına gidişi gerçekten düşündürücü.
Maçın hakemlerine gelince... 44. dakikada Erkan'ın pasıyla ceza alanına giren Mori'ye yardımcı ofsayt diye bayrak kaldırdı. Ancak pozisyonda ofsayt yoktu. Bu bayrakla Eskişehirspor'un bariz gol pozisyonu hakem tarafından kesilmiş oldu.