LEVENT TÜZEMEN: Olağanüstü...
Tarihe geçecek mücadele ve kaçan pozisyonlar olarak uzun yıllar unutulmayacak nefes nefese bir derbi izledik. G.Saray, Tudor'la dibe vurduğu büyük maç kazanma alışkanlığını Terim'le yeniden elde etti. Bu başarının son halkası belki de G.Saray'a şampiyonluk getirecek Beşiktaş galibiyeti oldu. Devler Ligi'nde başarısıyla iz bırakan Beşiktaş'a karşı G.Saraylı oyuncular olağanüstü bir performans ortaya koydu.
Derbinin kırılma noktası 20 ve 23. dakikalardı. Önce Negredo kötü bir aşırtma yaptı, ardından Mariano sakatlandı, yerine Linnes girdi. 24. dakikada Nagatomo'nun ortasına mükemmel koşu yapan Fernando, G.Saray'ı öne geçirdi. G.Saray doğru bir taktikle topu Beşiktaş'a verdi. Alan savunması içinde rakibin hızlı hücumlarına karşı dikkatli oldu. Kontrataklarla gol bulmaya özen gösterdi. Eğer G.Saray puan kaybetseydi kral Gomis büyük tepki alabilirdi. Çünkü ilk yarıda karşı karşıya yüzde yüz golü kaçırdı, ikinci yarı kendine yapılan penaltıyı üst direğe nişanladı.
Her şerde bir hayır vardır derler... Mariano'nun yenine giren Linnes derbinin kaderine imza attı. Hem alanını mükemmel savunan hem de hücuma etkili çıkan Linnes, Rodrigues'e attırdığı golle hem takımını rahatlattı hem de şampiyonluk kapısını açtı. Fernando ve Donk'un etkili oyunları alkışlandı. İki bek Nagatomo ve Linnes çok iyi oynadıkları gibi atılan iki gole de doğrudan asist yaptılar.
Beşiktaşlı oyuncular kupa maçının travmasını tam atlatamamışlar. G.Saray ise yine zihinsel olarak maça Florya'da mükemmel hazırlanmıştı. Terim ne kadar büyük bir hoca olduğunu bir kez daha gösterdi. Rakibi çok iyi analiz etmiş, özellikle Talisca'nın dışardan etkili şutlar atmaması için Donk'u ve Fernando'yu kalkan olarak kullandı. Tudorlu G.Saray büyük maçlarda 1 puan aldı. Terimli G.Saray, hiç yenilmedi 10 puan topladı. Bu derbi zaferi rakiplerinin de direncini kıracaktır. Kalan üç maçta direksiyonda G.Saray olacaktır.
ÖMER ÜRÜNDÜL: Haklı bir galibiyet
Maçın önemi çok büyük ve rakip Beşiktaş olunca, Galatasaray alışılmış önde baskı klasiğini sahaya yansıtmadı. Haklı olarak kontrollü anlayışı benimsedi. Fatih Terim'in hücum planının odak noktası sol kanat ataklarıydı. Gökhan Gönül'ün hazır olmayışı ve Quaresma'nın savunma yönünün zayıf olduğunu düşünmüştü. Bunun yanında Quaresma'nın ofansif aksiyonlarındaki tehlikeyi en aza indirmek için de yine bu kanada yardımlaşmalı tedbir almıştı.
Maçın iki kırılma noktası vardı: İlk yarıda Negredo çok önemli bir pozisyonu, fiziki güçsüzlükten kötü bir vuruşla harcadı. Ardından Quaresma'nın takip etmediği Nagatomo'nun asistini değerlendiren Fernando ile Galatasaray skor avantajını yakaladı. Saha içi dengeler, Galatasaray lehine döndü. Çünkü Beşiktaş kazanmaya mecburdu ve risk alacaktı.
İkinci yarının ilk 20 dakikası çok önemliydi. Beşiktaş beraberlik golünü bulamazsa maçın gidişatı dolayısıyla Galatasaray ikinci golü bulacaktı. İşte ikinci kırılma anında Babel, çok önemli bir pozisyonda pas verse Quaresma golü atacaktı. Bunu düşünmedi, peki bu klasta bir oyuncu, böyle bir pozisyonda bu kadar kötü vurabilir miydi? Bu andan sonra Galatasaray penaltı kazandı ve Beşiktaş bir kişi eksildi. Nagatomo ile birlikte sahanın en iyisi olan Rodrigues, işi bit-i ren golü attı. Galatasaray, haklı bir galibiyet aldı. Terim, rakibin özelliklerine göre iyi bir taktik kurmuştu. Böyle coşkulu bir taraftar önünde hırslı olacakları belliydi. Şampiyonluk yolunda Başakşehir ile başbaşa kaldılar. Artık Galatasaray avantajlı ama futbolun sürprizlere açık olduğunu da unutmayalım. Negredo'nun sakatlığı sonrası Lens, Şenol Güneş'in yanlışıydı. Lens'in fizik yetersizlikten hareket edecek hali yoktu. Larin ya da Mustafa Pektemek girse en azından mücadele eder; Talisca, Quaresma ve Babel'e alanlar açar, pres yapardı. İkinci hatası da Pepe'yi oynatmasıydı. Portekizli oyuncunun, "Nasılsa 2 maç ceza alırım" diye kendine iyi bakmadığı ortaya çıktı. Fırat Aydınus zorluk derecesi yüksek maçı az hatayla yönetti. Penaltı kararı ve kırmızı kart doğruydu. Tosic'in gol şansındaki Gomis'i indirirken yaptığı hareketleri futbol oynama isteği dışında olduğu için atılması gerekiyordu.
METİN TEKİN: Güneş'in hatalarıyla kaybetti
1- Beşiktaş yenilgiyi hak etti mi?
İlk yarının oyun başlangıcına baktığımızda Galatasaray'ın alışılmış önde baskılı, tempolu oyunundan ziyade dengeli ve kontrollü bir görüntü vardı sahada. İlk yarıda mücadele vardı ama beceri ve kalite yoktu. Maçın geneline baktığımız zaman sorduğunuz sorunun cevabı olarak;
Galatasaray'ın maçı skorun yanı sıra oyun anlamında da hak ettiğini söyleyebiliriz. Beşiktaş 10 kişi kalınca da zaten farklı bir oyuna dönüldü. Beşiktaş'ın oyununu etkileyen en önemli faktörlerden biri Negredo'nun sakatlanmasından sonra Şenol Güneş'in Lens tercihiydi
Kabul edelim ki Lens'ten bir türlü verim alamayan bir Beşiktaş var. Ve devre arasında apar topar alınan Vagner Love'ı böyle ihtiyaç duyulan bir maçta bile oynatmayacaksınız niye bu transfer? Ayrıca bu değişiklikle Babel'i de kenardaki etkinliğinden alıp santrforda stoperlerin içine atmak zorunda kaldınız.
Maçın başlangıcında Tolgay ve Medel'in iyi olacağını düşünüyordum ama verimsiz kaldılar. Oyun kurulumunda olumsuz olarak Tolgay'ın da etkisi vardı. Bu işi sadece Medel yapmaya çalıştı.
Özellikle ikinci yarıya başlarken Oğuzhan'ı kullanmamak da bana göre bir oyuncu seçimi yanlışıydı. Beşiktaş ikinci yarının başında bir 10 dakika oyunu ele aldı ama skor 2-0'a geldikten sonra ve 10 kişi de kalınca yapacağı çok bir şey kalmadı açıkçası.
2- Maçın kırılma anı sizce neydi?
Birkaç kırılma anı vardı. Skor 0-0 iken Negredo'nun kaçırdığı pozisyonda vuruş tercihini çok yanlış yapması, artı 1-0 iken Babel'in Muslera ile karşı karşıya kaldığı ve atamadığı pozisyon. Ki Babel gibi bir vuruş ustası bile yanlış yaptı. Bence bu iki pozisyon, Beşiktaş açısından oyunun kırılma anları idi. Ha Beşiktaş skoru 1-1'e getirse sahadaki oyunu çok farklı bir yere getirebilirdi ama günün sonunda iç saha oyunlarını çok iyi kullanan ve gerçekten önemli bir tribün katkısı ile oynayan Galatasaray bu zor maçı kazanmayı bildi.
Bitime 3 hafta kala bu kıyasıya yarışta Beşiktaş'ın artık 4 takım arasında en dezavantajlısı olduğunu çok rahat söyleyebilir.
RIDVAN DİLMEN: Şenol hoca beni aradı!
Derbiye mecburi değişiklikler damga vurdu. Daha maçın 21. dakikasında Galatasaray adına son dönemin en formda ismi Mariano kenara gelmek zorunda kaldı. Beşiktaş, maç 0-0 giderken ve 1-0 geriye düştükten sonra en çok ihtiyacı olan santrforunu kaybetti. 35. dakikada Negredo'nun yerini Lens'e bırakmasıyla Beşiktaş, kontratak takımına döndü. Galatasaray, çok tecrübeli ve evinde en coşkulu oynayan takım. Bu coşkusu ve önde baskı yapıp sert oyunuyla Beşiktaş'ı durdurdu. Bu sezon Şampiyonlar Ligi maçları da dahil Beşiktaş'ın oyununu kabul ettiremediği bir 45 dakika seyrettik.
İlk yarıda iki kritik pozisyon vardı. Birincisi Negredo'nun karşı karşıya kaldığı ve kaçırdığı pozisyon, ikincisi ise Gomis'in kaçırdığı ki bu gol olsa skor 2-0'a gelecekti ve belki de oyun ilk yarıda kopacaktı. İlk yarının en kötü oyuncusu Pepe'ydi. Gomis'le eşleştiğinde ona kafa topu vermemesi lazım ama rakibine 3 kez bu şansı verdi. Golde de rakibinin önüne geçmesine rağmen ciddi hata yaptı.
Terim çok iyi bir yarışmacı antrenör... Kredisi de muazzam açık... Dursun Özbek'in giderayak yaptığı en önemli operasyondu bu. G.Saray'ın Fatih Terim'le olan duyguları yükseldi. Sessiz sedasız müthiş konsantrasyonla maça hazırlandılar. Beşiktaş mental olarak hafta içi olaylar nedeniyle iyi hazırlanmadı. Zaten Şenol Hoca'nın maç önü açıklamaları da bunu gösteriyordu. 'Türkiye'de futbol filan yok' demeye getirdi. Tolgay mücadele etti ama etkili değildi, Talisca sertliğe dayanamadı. Quaresma konsantrasyon sıfırdı. Beşiktaş 'Oyun benim' demedi hiç.
Muslera sıfır hata ile oynadı... Müthiş bir konsantrasyon vardı. Nagatomo mükemmel oynadı. Denayer bireysel hatalar yaptı ama çabuktu. Maicon, cepheden gelen toplarda iyiydi. Teknik direktör ve taraftar 5 yıldızdı.
Bu arada Şenol hoca beni aradı yaşanan olaylar sonrası çok demoralizeydi. Daha sonuç açıklanmamıştı. Canının çok sıkkın olduğunu hissettim. Hâlâ da sıkkın, bu da performansını etkiliyor. Abartı bir kelime kullanıyorum belki ama yenilgiyi kabullenmiş... Beşiktaş'ın bundan sonraki 3 maçı da kolay olmaz.
AHMET ÇAKAR: Aydınus mükemmeldi
Galatasaray gerçekten özellikle kendi sahasında oynadığı maçlarda tarih yazıyor. Kolay değil, şampiyon adaylarını art arda Seyrantepe'de tek tek deviriyor. İlk yarıya bakıyoruz, Beşiktaş asla oyunu tutamadı. Galatasaray, sürekli baskı yaptı. Fakat ilk gol pozisyonunu bulan Negredo ile Beşiktaş oldu. Muslera açılmıştı, Negredo iyi aşırtsa gol olacaktı ama kötü vurdu. Yine ilk yarıda Gomis'in mutluk bir pozisyonu var. O da karşı karşıya kaldı, ama kötü vurdu.
Galatasaray'ın attığı ilk gol bu tür maçlar için çok önemli. Bütün taktik varyasyonlar birden değişiyor. İlk yarıda da Rodrigues ve Nagatomo iyi geldiler, Japon oyuncu sıfıra inip Fernando'nun önüne bırakıverdi.
İkinci yarı ilk 20 dakika Beşiktaş oyunu kontrol etti. Çabuk kontrataklarla çıktı ve birkaç önemli pozisyonu kullanamadılar. Ama maçın kırılma anı, penaltı ve kırmızı kart. Tosic, Gomis'i kaçırdı, daha doğrusu arkasında kaldı. Sarıldı, düşüremedi... Ama Gomis'in dengesi bozuldu, sonra düştü. Hakem de haklı olarak önce avantaja, avantaj sonuçlanmayınca da penaltıya hükmetti.
Penaltı gol olsa, iş orada bitmişti ama Gomis kaçırdı. İşte bundan sonraki bölüm Galatasaray için çok sıkıntı olacaktı ki kısa bir süre sonra Rodrigues, belki de şampiyonluğu getiren golü atıverdi.
Geriye kaldı 3 maç. Görünen o ki Galatasaray ya da Başakşehir'den biri yüzde 99 oranında şampiyon olacak. Ama G.Saray 3 maçını da kazanırsa pek tabii ki şampiyon onlar. Dün geceki galibiyet bence şampiyonluk yolunda atılmış çok net bir adımdır.
Karşılaşma hakem için masa başında çok zordu. Ama Fırat Aydınus, bana göre mükemmele yakın maç yönetti. Tatlı-sert disiplini, verdiği teknik kararlar ve en önemlisi verdiği penaltı. Hepsinde haklı. Haaa! Penaltıda sarı mı olur, kırmızı mı olur? Bu tartışmaya açık. O da düşündü ve kırmızı verdi. Bence saygı duymak lazım.
ERMAN TOROĞLU: G.Saray şampi...
Maç başlıyor... Pozisyonlar iki tarafa da gidip geliyor. Zaman zaman öyle bir maç oldu ki futbol maçından çıktı, voleybol veya basketbol maçına döndü oyun! Top havadan aşağı inmedi. Çok kontrolsüz hücumlar oldu. Ama şu olmadı; iki takımın futbolcuları da mücadele etmemezlik yapmadılar. Bir an dedim ki; bu iki takım 65'ten sonra ne yapacak? Birbirlerine cevap verirler mi, yoksa yorgunluk mu belirir? Ama şu gözüktü, dakikalar geçtikçe Beşiktaşlı oyuncular oyundan düştü. G.Saraylı oyuncular da giderek tempolu oynamaya başladı. 60'tan sonra fark 4, 5, hatta 6'ya kadar giderdi. Peki bunun sebebi neydi? Şuydu:
Galatasaraylı oyuncular topu daha iyi gezdirdiler, boşa çıktılar, topa hakim oldular. Böyle olunca rakibin morali bozulur, top kapmak için çok fazla uğraş verir. Ve gereksiz yere sinirlenerek güç kaybederler. Topla fazla oynayan takım da maçın içinde fazla kaldığı için bu işten büyük keyif alırlar. Keyif aldıkça da daha fazla koşmaya başlarlar. Top kapmak isteyen adam çok yorulur. Oynayan adam az... Sezon başından beri şunu söylüyorum, hâlâ da aynı şeyi söylüyorum; Beşiktaş Avrupa'da iyi mücadele etti. Herkes birbirine çok yardım etti. Ama lig maçlarında aynı yardımı birbirlerine yapmadılar. Çünkü bu takımın yaşı böyle oynamaya müsait değil.
Galatasaray Tudor döneminde bir başkaydı, Fatih Terim döneminde başka oldu. Şenol Güneş'in maçtaki yüz ifadesi ise "Arkadaşlar ben bu sene sonunda 'adios amigos' yaparım. Ne haliniz varsa görün" der gibiydi. Beşiktaş sadece maçı değil, şampiyonluğu da kaybetti. Galatasaray'da mücadele etmeyen yoktu. Kötü oynayan da yoktu. Herkes savaştı... Ama Nagatomo diye bir adam vardı. Tam bir Japon ahlakıyla oynayan, bir de bu seneki yeni transfer Donk!
İş bitmedi. Galatasaray daha şampiyon olmadı. Ama bu Galatasaray takımı bu tempoda üç maçı oynarsa ki bana oynarlar gibi geliyor. Önündeki üç maçı kaybetmez. Yani hani derler ya klasik "Şampi..." şu andaki durumları öyle.
Hakem iyiydi, tansiyonu düşürdü, kartları yerinde kullandı. Ama topla oyuncuların arasına girdi, futbolcuları rahatsız etti. Bir de bazı yerlerde düdük çalarak gereksiz oyunu kesti, futbolcuları ve kendini dinlendirdi.