Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ALİ GÜLTİKEN

Avrupa’daki maçlarımızı da Türk hakemler mi yönetti!

Futbolumuzun temel problemi, kulüpleri yönetenlerin hesap vereceği bir sistemin olmaması

Hakemlerle ilgili tartışmalarımıza yöneticilerin söylemleri üzerinden hiç ara vermeden devam ediyoruz. Her maç sonrası farklı ağızlardan benzer söylemleri duyuyoruz. Son tartışma hakemlerin kurayla çekilmesi. Bunu da, MHK'nin kulüpler tarafından seçilmesini de MHK'nin yalnızca hakemler tarafından kendi içindeki bir seçimle göreve gelmesini de veya daha ileri gidip yalnızca Kulüpler Birliği tarafından seçilmesini de konuşabiliriz. Bunların hepsi olabilir. Fakat tartışmalar sona erer mi, bundan emin değilim. Çünkü ülkemizde kaybedenin suçu ve mazereti kendinde, oyuncusunda, teknik adamında, yöneticisinde değil de yalnızca hakemde bulmak gibi bir kültürü oluştu. Bu durum futbolumuzu ciddi şekilde aşağıya çekiyor. Kısır tartışmalarla seviyeyi çok düşürdük. Hem tartışma kalitemiz düştü hem futbol seviyemiz hem de Avrupa'da bulunduğumuz sıralama düştü. İşin temel noktasındaki sıkıntıyı bir türlü görmüyoruz. Biliyoruz ama görmezden geliyoruz. Yapılacak olan şeyler yıllardır konuşuluyor ama bir türlü adımları atmıyoruz.
Türkiye'nin temel problemi, kulüpleri yönetenlerin hesap vereceği bir sistemin olmaması. Parayı harcarken de transfer yaparken de sportif başarısızlıklarda da hesap soracak bir sistemin olmaması. İşin kolayını seçip her maç sonrası hakemler üzerinden tartışma yaratarak bu sorunları toplumun gözünden kaçırdık ve kaçırmaya da devam ediyoruz. Teknik adamlar ve oyuncular da işin kolay tarafını seçip kendi sorumluluklarını bir kenara bırakıp işi "Baş sorumlu hakemler" noktasına getirdiler.
Kulüplerin hepsi borç batağında.
Devletin desteği olmasa ayakta kalma şansları mümkün değil. Türkiye'de son 20 yıldır futbolun içine giren para aşağı yukarı 15 milyar dolar. Karşılığında "Sportif başarı olarak ne elde ettik?" sorusunu sorma zamanı çoktan geldi ve geçti. Kulüpleri bu seviyeye getirenlerin hiçbiri bu bedellerle ilgili geriye dönük hiçbir sorumluluk yaşamadılar.
Kulüpleri borçlandırıp görevleri bırakıp gittiler. Herhangi bir tanesine, "Gel arkadaş, şunun hesabını ver" diyen de olmadı. İşin mali yanını geçip, sportif yanına baktığımızda da manzara hiç iyi değil. Hiçbir büyük kulübümüz Avrupa kupalarında yok. Bu birçok şeyi anlatmıyor mu? Katıldıklarını varsaydığımızda gruplardan çıkamıyoruz veya Şampiyonlar Ligi'ne eleme oynayıp gidebilen ikinci bir takımımız yok. Bunların hepsi futbolumuzun seviyesini gösteren örnekler. Avrupa'da şu anda 13. ülke konumuna geldik. Belki önümüzdeki yıldan itibaren Şampiyonlar Ligi'ne direkt olarak katılabilen takımımız olmayacak. Avrupa'daki bu maçları Türk hakemler mi yönetti? Hâlâ "Hakem" diyenlere bu tablolara bakmalarını tavsiye ediyorum. 15 yıldır futbol kanunumuz Meclis'te bekliyor. Hâlâ da adım atılmış değil. Futbolda yönetenlere attıkları imzanın hesabı sorulmadığı müddetçe yalnızca hakemler üzerinden gündemi kaçırma süreci devam edecek. Peki hakemlerin hiç mi suçu yok diyenlere de "Geri kalmışlık da gelişmişlik de bir bütündür" diyerek yazımı noktalıyorum.



Çocukluğumuzun efsanesi: Paolo Rossi


Futbola amatör olarak başladığım yıllarda iki tane çok büyük idolüm oldu. Biri Gerd Müller, diğeri Paolo Rossi... Müller'in 1974'te Almanya ile Dünya Şampiyonluğunu ve 1982 yılında Rossi'nin İtalya'yı Dünya Kupası Şampiyonu yapışını dün gibi hatırlıyorum. 82 Dünya Kupası'nda İtalya, çok sıkıntılı maçlar oynadı ve zoraki bir şekilde gruptan çıktı. Sonraki rakibi kupanın açık ara favorisi Brezilya görünmesine rağmen Rossi'nin Dünya Kupası'na damgasını vuran 3 golüyle Sambacılar kupadan elendi. Sonrasında İtalya yarı finalde Polonya'yı 2-0 yenerken Rossi attığı iki golle yine sahnedeydi. İtalya'yı finale taşıdı. Finalde de Almanya'ya ilk golü atan oyuncu olarak Dünya Kupası'nı kazanan İtalya'nın en büyük ismi oldu. O yıl futbolda dünyanın merkezi Rossi'ydi. İlk defa altın topu da o kazandı. Sonrasında Juventus'ta Platini, Boniek ve Rossi büyük işlere imza atmaya devam ettiler. Ve bugün artık böyle bir yıldızı kaybetmenin üzüntüsünü yaşıyoruz. Dünya futbolunda en büyük izlerden birini bırakan bir efsane olarak dünyaya veda etti ama imzası İtalya haritasının ortasında durmaya devam ediyor.



UEFA için tarihi fırsat


Başakşehir'in Webo ile yaşamış olduğu olay kabul edilebilir bir şey değil. Bu konu futbolda genelde taraftarların söylemleri üzerinde tartışılan bir olaydı. Fakat sahada icra makamı olan hakemlerden birinin söylemiyle başka bir boyuta evrildi. Baktığımızda işin vahameti çok büyük. Futbolun ana merkezi UEFA'nın temel argüman olarak belirlediği ırkçılık konusunun bizzat kendi görev verdiği insanlar tarafından dile getirilmiş olması, durumun geldiği noktayı gösteriyor. Başakşehir'in oyuncularının, kulübesinin, yönetiminin ve başkanının anlık gösterdiği tepki için hepsini kutluyoruz. Çok önemli bir şeye sebebiyet verdiler. Konu dünyada bir anda gündem yarattı.
Tersten baktığımızda ise her ŞER'de bir HAYIR vardır söyleminin de tecellisi oldu. UEFA yıllardır anlatmak istediği şeyi, kendi kalesine attığı golle bütün dünyanın gözleri önüne sermiş oldu. Şimdi bir fırsat doğdu. UEFA, hakeme verilecek men cezasıyla bir örnek yaratabilirse bu futbolun bütün aktörleri için de iyi bir ders olur.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA