PRENSLERİN VE MÜNZEVİLERİN YERİ
İstanbul merkeze en yakın ada 7 deniz mili mesafedeki Kınalı, en uzak ise 13.5 deniz miliyle Tavşan Adası. Adalar'a gidecek olanlar vapurların kış ve yaz seferlerinin farklı olduğunu bilmeli ve ona göre hareket etmeli. Kışları üçe inen seferler yazları iki katına falan çıkıyor. Adalar'a ilk insan yerleşiminin 4 bin yıl önce gerçekleştiği tahmin ediliyor. Antik dönemde de Büyükada'da pagan manastırları olduğu, Hıristiyanlık döneminde bu ibadethanelerin kiliselere dönüştürüldüğü söyleniyor. 5. ve 6. yüzyıllarda başta Kınalı olmak üzere Adalar bir manastırlar diyarına dönüşmüş. Hırslarından arınmak, rekabetten uzaklaşmak, kötülüklerle temas etmemek, dünya nimetlerine el sürmemek isteyen keşişlerin inzivaya çekildiği yerlermiş Adalar. Bu manastırların bir kısmı yüzyıllar boyunca hapishane olarak da kullanılmış. Tabii sadece manastırlar yokmuş Adalar'da. İmparatorlar, Büyükada ve Heybeli'de görkemli yazlık saraylar da inşa ettirmiş. Ama oturdukları tahttan inip bir manastır hücresine kapatılmaları an meselesiymiş. Çok sayıda Bizans soylusu bu hapishanelerde çile doldurmuş. Prensler, prensesler hücrelerde ömrünü tamamlamış. Bu sebeple de bizim bu küçük ve güzel beldemize tarihte Prens Adaları adı verilmiş. Türk edebiyatının zirve isimlerinden biri olan Bilge Karasu, Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı adlı eserinde söz konusu dönemde geçen bir hikayeyi anlatıyor. Evet bu kadar tarih ve ulaşım bilgisi yeter şimdi hep birlikte bir vapura binip en yakın Kınalı'dan Büyükada'ya doğru yol alalım. Baharla birlikte toprak, hava ve su yumuşar Adalar'da. Eğer baharı nerede karşılayayım diye düşünüyorsanız Adalar'a gitmenizi tavsiye ederim. Büyükada, Burgaz, Heybeli ve Kınalıada'ya büyük kalabalıklar akın etmeden, hava böyle şerbet gibiyken gitmelisiniz. Korularda gezmeli, çiçekleri koklamalı, nar çiçeği kadar güzel havayı soluklanmalı, tarihi yerleri ziyaret etmeli, birbirinden güzel lokantalarda demlenmelisiniz.
HEYBELİ'DE MEHTABA ÇIKAN BESTECİ KİM?
Yüzölçümü Büyükada'dan sonraki en büyük ada Heybeli'dir. Kış nüfusu 7 bin civarında olan ada yazları 50 bin civarında insanı ağırlıyor. Dünyanın her yanından gelenler bahardan itibaren Heybeli'de toplanmaya başlıyor. Eski adı Yunanca bakır anlamına gelen Halki'dir. Deniz Lisesi'nin bulunduğu arazi adanın tarihini de içinde saklıyor. Bir Bizans kilisesi olan Kamariotissa bu arazi içinde. Son imparatoriçe Maria Komnena tarafından yapılan bu ibadethane, Haliç kıyısında bulunan Fener semtindeki Aya Maria Kilisesi'nden sonra dört yapraklı yonca biçiminde yapılan tek eserdir. En büyük Rum kilisesini görmek istiyorsanız iskeleden çıkınca ilerlemeli ve çarşıdan geçmelisiniz. Denizcilerin azizi olan Aya Nikola adına yapılmış olan kiliseyle karşı karşıya kalacaksınız. Yıllardır tartışılan fakat bir türlü açılamayan Ruhban Okulu da Heybeli'de yer alıyor. Çamlık piknik alanını, Değirmen Burnu'nu gezmelisiniz. Bu arada adadaki tek Yahudi ibadethanesi olan Beth Yaakov Sinagogu'nu da görmelisiniz. Adanın kuzey kıyısında bulunan Abbas Halim Paşa'nın konağını da ziyaret edin. Bu yapı aynı zamanda Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın da yaşadığı yerdir. İstanbul'un en esaslı yazarlarından biri olan Ahmed Rasim de vasiyeti üzerine bu adaya defnedilmiş. Hani "Biz Heybeli'de her gece mehtaba çıkardık" şarkısı var ya, işte bu eser de Ahmet Rasim'in yeğeni Yesari Asım'ındır. Nerede kalırım diye dert etmeyin. Büyüklerden Merit Halki Palace'ı tercih etmelisiniz. Ya da limana yürüyerek beş dakika mesafede olan L'isola Guesthouse'a da gidebilirsiniz. Perili Köşk Butik Otel ve Heybeliada Pansiyon da seçenekler arasında. Yeme içme mekanları da şöyle: Terk-i Dünya, Mavi, Heybeliada Ada, Yeni Park Restaurantları ve Başak Et-Balık Lokantası.
KINALI: DİYOJEN'İN HAPİSHANESİ
İstanbul'a en yakın ada olduğu için ilk devirlerden beri sürgün yeri olarak kullanılmış bir yer burası. Diğer adalara oranla kıraç sayılır. Toprağı kırmızı olduğu için Kınalı denilmiş adaya. Gerçi diğer adaların toprağı da kırmızıdır. Bu sebepten olsa gerek Osmanlı devrinde bütün bu kara parçalarına Kızıl Adalar denirmiş. Adanın eski adı Proti. 1071 Malazgirt Savaşı'nda Selçuklu Sultanı Alparslan'a yenilen Romen Diyojen (Romanos Diogenes), İstanbul'a döndüğünde gözlerine mil çekilerek Kınalı'daki bir manastırda hapsedilmiş. Diyojen'in mezarının da adada olduğu söyleniyor. Kınalı'da üç önemli kilise ve bir de çok farklı mimariye sahip olan cami bulunuyor. Bunlardan en eski olarak kabul edilen Hristos Manastırı'nın geçmişi 7. yüzyıla kadar uzanıyor. Romen Diyojen'in de hapsedildiği manastır burası. Zaten mağlup komutan burada fazla kalmıyor, gözlerine mil çekilirken öyle kötü yaralar alıyor ki, manastıra geldikten birkaç ay sonra ölüyor. Panayi Kilise ise adada görülmesi gereken yerlerden. Adaya gitmişken Surp Krikor Lusavoriç Ermeni Kilisesi'ni de mutlaka görmelisiniz. Bu ibadethanenin akustiği muhteşem olduğundan İstanbul Avrupa Oda Korosu, yıllarca burada prova yaptı ve hatta konserler verdi. Çarşı Caddesi'nde bulunan Kınalı Camii, bence modern Türk cami mimarisinin başlangıç eseri olarak kabul edilmeli. Kınalı, adaların en küçüğü ama gece hayatı en renkli yerlerden biri. Adanın güneyinde yer alan Kamos Beach Club yaz gecelerinde çok hareketli oluyor. Zamanı geldiğinde gidin, eğlenin derim. Kınalı Meyhanesi'ni de ihmal etmeyin. Ayrıca Çınar, Teşvikiye ya da Manastır Tepelerinden birine çıkıp Moda sahillerine ve Tarihi Yarımada'ya bir bakın. Manzara muhteşemdir. Kınalı'nın Plaka, Çınaraltı ve Mimoza adındaki üç güzel meyhanesine sırasıyla gitmelisiniz. Rakı-balık yapmalı, Rum ve Ermeni mezelerinin tadına bakmalısınız. Kalmak isterseniz irili ufaklı konaklama yeri bulabilirsiniz. Ama Pembe Köşk Pansiyonu'nu görmeden karar vermeyin.
BURGAZADA: SAİT FAİK ABASIYANIK'IN SONSUZ RÜYASI
Eski devirlerde bu adaya Antigoni diyorlardı. Büyük İskender'in komutanlarından Demetrios'un babası olan Antigone burada büyük bir kale inşa ettirmiş. Daha sonraki zamanlarda bu kalenin burçlarından ötürü Bizanslılar buraya Pyrgos yani Burgaz adını vermişler. Bu iki isim de 1930'lara kadar kullanıldı. Sonra adaların ismi topyekun değiştirilince burası Burgazada olarak isimlendirildi. 2003'e kadar en yeşil adaydı ama o tarihte çıkan yangında Bayrak Tepesi'ndeki ormanlar kül oldu. Ama yangın sonrasında çok hızlı bir şekilde ağaçlandırıldı. Birkaç yıl sonra eski haline döner. Ömrünün büyük bir kısmını bu adada geçirmiş olan Türk edebiyatının önemli yazarlarından biri olan Sait Faik Abasıyanık'ın hikayelerini okursanız bu adayı çok daha fazla seversiniz. Benim de adalar içinde en sevgili bulduğum yer burasıdır. Yazarın ölümünden sonra yaşadığı ev müzeye dönüştürüldü. Buraya gelmişken mutlaka Sait Faik Müzesi'ni de görmelisiniz. Kaşıkadası ve Heybeli'ye bakan yamaçlara doğru ilerlerseniz adaların en güzel köşklerini görme şansını yakalarsınız. Gönüllü ve Mehtap sokaklarından da geçmelisiniz. Eskiden gençler eğlenmek ve yüzmek için Kalpazankaya'ya giderlerdi. Burada bulunan mağaralarda bir grup üçkağıtçı Osmanlı devrinde sahte para basarlarmış. Bu yüzden adı Kalpazankaya kalmış. Burası hâlâ çok şenlikli bir yer. Gitmeli ve görmelisiniz. Çam ağaçlarıyla kaplı adalar İstanbul'un havası en temiz olan bölgesi olduğu için eskiden burada sanatoryumlar vardı. Bunlardan biri Heybeli'de diğeri de Burgaz'daydı. Burgaz'daki 1928'de kurulmuştu. Evvel zamanda bütün adalarda olduğu gibi Burgaz'da da Rum nüfusu baskındı. Ama şimdi Türkiye'de toplam 2500 civarında Rum kaldığı için Burgaz'daki Rum yurttaşlarımızın sayısı da azaldı. Buna mukabil Yahudi nüfusu artmış. 1968'de Musevi vatandaşların ibadet etmesi için bir sinagog açılmış. Bu ibadethane kışları kapalı, yazları hizmet veriyor. Ada günübirlik gezinti için tercih edilebilir. Ama ben ille de kalacağım diyorsanız Öğretmen Evi'nde birkaç hafta öncesinden rezervasyon yaptırmalısınız. Ya da Mehtap 45 isimli butik oteli tercih edebilirsiniz. Ada sokaklarını gezerseniz, küçük ve güzel pansiyonlar da bulabilirsiniz. Burgaz küçük bir ada ama çok sayıda yeme içme mekanı var. Kalpazankaya'da çok güzel iki lokanta bulunuyor. Gün batımı vakti gelip geceyi burada devirmenizi tavsiye ederiz. Bu iki lokantada da balıklar ve diğer deniz ürünleri her daim taze, çıtır çıtır. Barba Yani, çok sayıda ve çeşitli mezesiyle ünlü. Midye Salma'yı denemelisiniz. Fincan adlı mekana da gitmelisiniz.
BÜYÜKADA: AYA YORGi'NİN TILSIMI
Adı üstünde adaların en büyüğü. Adadın eski adı Prinkipo. Eski çağlarda manastırlarıyla olduğu kadar Bizans dönemi saraylarıyla da ünlü. Adanın her iki tepesinde bir saray olduğu rivayet ediliyor. Şu anda sadece birinde o ünlü Aya Yorgi Manastırı bulunuyor. 1920'lere kadar adanın nüfusunun yüzde 70'i Rum ahaliden oluşuyormuş. Ama Birinci Dünya Savaşı'nın ardından adalıların bir bölümü göçüp gitmiş. Cumhuriyet sonrasında ise yeni devlet bürokrasisinin gözde sayfiye yeri olmuş. Atatürk'ün de gelip zaman zaman konakladığı Anadolu Kulübü de bu adada yer alıyor. Adaya gelenler faytonlara binip iki ayrı tur yapıyor. Bu neredeyse bir gelenek halini almış. Büyük tur ve küçük tur. Adayı yakından tanımak istiyorsanız bu turlardan birine katılın. Adaya gelenlerin bazıları da Luna Park meydanında allı pullu süslenmiş eşeklere binip Aya Yorgi Manastırı'na ya da ormana doğru yol alıyor.
KİLİSELERLE CAMİLER YANYANA
Siz de Aya Yorgi'yi mutlaka görmelisiniz. Manastır alanı içindeki en eski kilise 6. yüzyılda yapılmış. Bölgeyi gezdiğinizde birçok kilise ve ayazmanın kalıntılarıyla karşılaşacaksınız. İsa Tepesi'ne çıktığınızda Hristos Manastırı ile dünyanın en büyük ahşap yapısı olan Rum Yetimhanesi'ni göreceksiniz. Adanın Kumsal semtine gittiğinizde ise Ayios Dimitrios Kilisesi'ni ziyaret edebilirsiniz. Adada dört cami yer alıyor. Bunların içinde zarif ihtişamı ve değişik mimarisiyle Sultan Abdülhamit döneminde inşa edilen Hamidiye Camii dikkatleri çekiyor. Şimdiden bir yere not alın, yaz gelince yüzmek için şu plajlara gidebilirsiniz: Eskibağ, Halik Koyu, Prenses Koyu, Yörükalı, Nakibey, Kimsal ve Aya Nikola plajları. Büyükada'ya gelmişken İstanbul'un ilk modern kent müzesi olan Adalar Müzesi'ni de görmelisiniz. İçinde Adalar'ın hikayesi ve tarihini anlatan çok sayıda obje ve binlerce belge bulunan müze eski helikopter hangar alanında kurulmuş.
FISTIK AHMET'İN MEKANI
Elbette Büyükada'da da nerede kalacağım diye dert etmeyin. Her bütçeye ve zevke uygun konaklama yerleri bulunuyor bu adada. Ada Palas Butik Otel, Ascot Hotel, Panorama Butik Otel, Büyükada Princess Otel gibi yerlere gidebilirsiniz. Ben iki kez Büyükada Princess'te konakladım, çok memnun kaldım. Manzarası, bahçesi, sessizliği, kahvaltısı çok güzeldi. Yemeği de dert etmeyin. Çok güzel kahvaltı mekanları ve lokantalar var burada. Fıstık Ahmet namıyla bilinen Ahmet Tanrıverdi ve eşinin işlettiği Prinkipo adanın en eğlenceli ve lezzetli mekanlarından biri. Cuma ve cumartesi akşamları canlı müzik de var. Ama ben hafta içini tercih ediyorum. Fıstık Ahmet aynı zamanda bir yazar. Hem ada tarihi üzerine yazıyor hem de Büyükada yemekleri ve mezeleri üzerine bir kitabı var. Gitmişken bu değişik adamla mutlaka tanışmalısınız. Benim buradaki ikinci tercihim Gülistan Sokak'taki By Şükrü. Fenerbahçe'de de bir şubesi olan bu balık lokantasının mezelerine bayılacaksınız. Balık pastırması, çiroz, paella, lakerda daha neler neler. Adalar için bir seferlik bu kadar yeter.