Selahattin Yusuf

03 Aralık 2012, Pazartesi

“Öldüğü gün hepimizi işten attılar”

Cemal Süreya-Turgut Uyar dostluğu, pek öyle Edip Cansever-Turgut Uyar dostluğu gibi değildir. Cemal Süreya, insani ilişki anlamında sanki en çok Sezai Karakoç ile teşrik-i mesaide bulunmuştur. Sezai Bey sağ ve genç. Allah'a şükür. Ama soramadım henüz. Bende nedense hep öyle bir izlenim var. En azından öyle bir hali vardır Cemal Süreya'nın. Bu iki büyük şair, sanki hep bir "Mülkiyeli Yatılı" olarak kalmışlardır Türk şiirinde. Sanki hep yurttan kaçmışlardır ve gece içeriye girememişlerdir. Kapı kapanmıştır sanki. Statükonun, kariyerin, ailenin, maaşın, devletin ağırgri demir cümle kapısı yüzlerine kapanmıştır. Menkıbe gibi anlatılır. Günümüzden çook evvel dünyasını değiştirmiş olan Cemal Süreya, Sezai Karakoç'a bir gün şöyle demiştir, hafif efkârlı, hafif külhani bir edayla; "Yaşlandık be Sezai!.."

Cemal Süreya ile Turgut Uyar arasında biraz mesafe vardır hep. Araya "yatılı" girmiştir. Turgut Uyar'ın bana uzaktan hep keskin "askeri alan"ları varmış gibi gelir zaten. Yakın tanıyanlar bu izlenimimi sık sık tashih etseler de değiştiremiyorum fikrimi. Neyse. Edip Cansever ise zaten yarı-burjuvadır. Kapalıçarşı'daki antika dükkânı sayesinde -Cemal Süreya'nın iğneli diliyle söyleyelim- "Arkadaşlarıyla birlikte Beyoğlu'nda içtikten sonra akşamları lüks bir otelin kafesinde viski içmeye gider"miş. Üç şairi de tanıyan biriyle konuşmuştum geçenlerde. Turgut Uyar-Edip Cansever dostluğu sonuna kadar sürmüş. Ama Cemal Süreya ve Turgut Uyar dostluğu bir noktadan sonra akamete uğramış. "Yatılı" Cemal Süreya zaten yazar bunları anılarında. Ama siz siz olun, Büyük Türk Şiiri'ni düzünden okumayın: Cemal Süreya'nın anılarında onu da okuruz. Turgut Uyar'ın öldüğünü haber aldığında, evinde, Kadıköy'de, höyküre höyküre ağlar! Büyük Türk Şiiri (2. Yeni Şiiri'ni kastettiğimi anlamışsınızdır elbette) kendi yasını hep kıskançlıkla tutmuş, korumuş, kollamıştır. Kendi cenazesini, bir daha nedense hiç tekrarlanmayan (1954-1959) harici zekâya emanet etmemiştir.

Turgut Uyar'ın ölümünden sonra yazdığı "Turgut Uyar" şiirinde bir şey yapar Cemal Süreya. Günümüzün küt "sol" dilini utandıracak kadar ileri bir mizahla ve tragedya ve ye's ve elem içinde, şöyle yazar son dizelerini bu şiirin: "Dönülmez dizeler içinde Onunkiler gülaçılır Öldüğü gün Hepimizi işten attılar"

Tensikat mı, tenkisat mı, bilemedim. İşte ondan oluyormuş bu günlerde bütün gazetelerde, dergilerde. Her yerde Turgut Uyar ölüyormuş. Onun için yazdım bu yazıyı. Onları düşünürken yazdım. Çok güzel ve okkalı bir yere bağlayacaktım. Olmadı ama. Yani diyecektim ki, ne Cemal Süreya'nın işsizlikler tarlalarında gülaçmış hüsn-ü mizah ve zekâ dili var artık; ne birbirini çekememenin "o eski tadı" var.

Arkadaşlarım. Kardeşlerim. Şu anda evlerine doğru, başlarını montlarının yakalarına gizleyebileceklerini, bunu karılarının, çocuklarının fark etmeyeceğini sanarak, eve doğru ilerlemekte olan dostlarım. Bir şey elimden gelmiyor, bilin. Ama hissettim, bildim. Bu yazı hiçbir işinize yaramayacak, onu da bilin. Şair değilim ki kimin veya neyin öldüğüne istinaden sizi işten attılar. Affedin.

03/02/11

SON DAKİKA