Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ENGİN ARDIÇ

Şehrimize dönelim Ebru

Sesli dinlemek için tıklayınız.

İstanbul'dan kaçan üç gün sonra sıkılır.
Çünkü köyde "pırıltı" yoktur. "Hayat" yoktur. Köyde hiçbir şey cereyan etmez, pek pek cinayet.
Kasaba daha da baskıcı, daha da bunaltıcıdır.
Eskiden "enteller" ve solcu olduğunu ileri süren serseriler kaçarlardı.
Tercih ettikleri sığınak elbette Bodrum'du.
Bodrum'da "mübalağa" içki içiliyor ve cinsellik yaşanıyordu. Onların da hayattan başka bir beklentileri yoktu.
Bu konuda artık Cihangir yeterli oluyor.
İstanbul'dan kaçma öncülüğünü de "paralı emekliler" üstlendiler.
Fakat sıkılıyorlar.
İstanbul kalabalık, yorucu, pahalı, pis, karmaşık, "kaotik"... Ama asla "monoton" değil.
Alıştıklarını özlüyorlar.
"Köyüne dön Kezban" felsefesi burada da "şehrine dön Ebru" şekline dönüşüyor...

***

"Mandıra Filozofu" diye bir film vardı...
Burada köy hayatı, hatta köy kıyısında "inziva" hayatı yaşamak göklere çıkarılıyordu.
Oysa o hayatın münzeviye sağladığı, kabuğuna tavuk pisliği yapışmış taze yumurta, biber ve domatesten ibaretti.
Bunun için de şehirde iyi bir "market" bulmak yeterliydi.
Köyü öven sinemacı filmini şehirde planlamak, finanse etmek, daha sonra şehirde pazarlamak, oynatmak zorundaydı.
Mandıra filozofu kendisini anlatan filmi nerede ve nasıl seyredecekti?
Çanak anteni varsa televizyonda...
Taze yumurta uygarlığına pek uymuyordu bu.
Ama film, insanların "İstanbul'dan kaçma" özlemlerini gıdıklıyordu doğrusu.
Emekli olup kaçmasalar bile.
Onlar da ne yapsınlar? 57 bin liraya cep telefonu almak için geceden kuyruğa giriyorlar.
Var mı köyde "hava atmak" için 57 bin liraya telefon?

***

Magazincilerin ünlü olduğunu iddia ettikleri ama kimsenin tanımadığı bir hanım kızımız baklayı ağzından çıkarmış:
"Köy hayatı hiç bana göre değil!"
Kız bunu gerçekten söylemiş mi yoksa magazinciler genelde yaptıkları gibi bir taraflarından mı uydurmuşlar bilinmez, ama önemli bir meseleye parmak basılmış.
Köyde yapamazsın evladım...
Nitekim köylü de köyde yapamıyor da şehre gelip lumpen yazılıyor.
Bu işe umumi tuvaletlerin musluklarını çalarak başladılar, şimdi artık simitçi heykelinin simitlerini çalıyorlar.
Hiçbir kazma "açlıktan" demesin; çünkü bu simitler gerçek simit değil. Bronz.
Hurdacıya satacaklar.
Belki trafikte yol vermeyen arabanın önüne geçip sürücünün kafasına indirmeye de yarayabilir...
Sevgili lumpenler, dalaşlarınızda tabanca, bıçak ya da demir çubuk yerine simit tercih ediniz.
Şehirli gibi görünürsünüz lan...
Ayağınızda plastik terlik olsa bile.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA