Yazsam...
Tesiri yok...
Yazmasam, gönül razı değil...
***
Herkes kendi elini yakmadan ve meşrebine göre bu acının bir yerinden tutuyor...
Hakiki çığlıkların sesini bastıran tiksindirici sosyal medya kavgaları...
Bu da hiç şüphesiz ayrı bir acı...
***
Bakanlıklar ne için var bu ülkede?
Belediyeler ne için var?
Kanunlar ne için?
Yönetmelikler ne için?
Geçip giden bir felaketten gelen yenisine...
Bir yanlıştan ötekine kadar durumu (hayatı) idare edelim diye mi?
***
Devletin gücünden, hukukun etkinliğinden söz edip duruyoruz...
Şimdi
Bolu'daki felaket şunu da sordurmazsa, ne sorduracak...
Devlet gerçekten güçlüyse...
Biz
"Yangın merdiveni nerede?" diye hop oturup hop kalkmazdık...
Başka felaketler için de geçerli bu soru...
"Nasıl oluyor da dere yatağına ev yapıyoruz kardeşim?" diye
yanıp yakılmazdık mesela...
Şimdi sade vatandaşıyla, siyasetçisiyle; yöneteni ve yönetileniyle tam bu noktadan yeni bir devlet ve toplum ilişkisi "dersi"ne başlamanın tam zamanıdır...
***
Peki sade vatandaşın depremde, selde, yangında ellerini tertemiz sanması nasıl bir şey?
Uzun ömürlü ve aldatıcı bir kaçış...
Sosyal medyada gördüm...
Evlerindeki bütün elektrik kabloları ve prizleri sakat, yangın tüpü kimbilir kaç yıl önce bodruma atılmış tipler millete akıl öğretiyorlar...
***
Turizm sektörü ışıltılı...
Çok baştan çıkartıcı...
Bizim kamuoyumuz bu yüzden
turizm sektörünü tartışmaktan uzak duruyor; parıltısı sönmesin istiyor sanki...
Oysa
arka planı belki en karanlık sektör...
Var mısınız konuşmaya?
***
Sevgili Yavuz Donat, dünkü yazısında "Yara yıllarca kanayacak" diyordu...
Katılamıyorum Yavuz'a...
Kanamalar duruyor ve yara yerleri unutkanlıkla kapanıyor.
Giden canlardan geriye kalanlarla ilgilenen olmuyor.
Bizim sosyolojik zihin atmosferimizde unutmak nasıl bir şey, biliyorsunuz değil mi?
KOYU VE YOĞUN BULUTLU HAVA...
Çarçabuk her şeyin üzerini örtüyor.
***
NOT DEFTERİ
Çok kez tarihi olaylar, birbirlerini beceriksizce taklit ederler. (M. KUNDERA / Gülüşün ve Unutuşun Kitabı)