Türkiye'nin en iyi haber sitesi
FERHAT ÜNLÜ

Medikal demokrasilerde aşı muhalefeti

Sağlık ya da daha spesifik bir isimlendirmeyle 'medikal güvenlik', zamanımızda politikayı, sosyolojiyi ve ekonomiyi doğrudan etkileyen başat parametre haline geldi. Öyle ki, artık ekonomik, sosyolojik ve politik muhalefet daha çok tıp üzerinden yapılıyor. Muhalif olmayanlar da, bir ruhsal ihtiyaç da olan muhalefeti pandemi kararlarına itiraz ederek yapıyorlar. Öyle ya, herkesin bir günlüğüne bile olsa 'muhalif' olmayı tadacağı düsturunun geçerli olduğu günlerdeyiz.

Aşı karşıtları ya da "Kovid-19 aşısının orta, uzun vadeli olası yan etkilerini bilmiyoruz" savıyla MRNA aşıları başta olmak üzere Korona aşılarına mesafeli yaklaşanlar bugün Maltepe'de bir mitingde bir araya geliyor.

Kaç kişi toplanır kestirmek güç. İstanbul Valiliği, mitinge izin verildiğini bildirdi. O sırada Twitter'a 'trolleme haberleri' de düştü. Valilik, aşı karşıtlarının mitingine iki doz aşı zorunluluğu karşılığında izin verdi kabilinden… Sosyal medyada olur böyle şeyler.

İşin ironisi bir yana İçişleri Bakanlığı'nın 20 Ağustos 2021 tarihli genelgesiyle bazı etkinliklere PCR testi zorunluluğu getirildi. Aslında PCR isteme hakkı var valiliklerin.

'Aşı karşıtları', küresel çeteye karşı direniş için -salgın ve afet gibi doğadan gelenler hariç- bugün yaşadığımız ne varsa hepsinin miladı sayılan 11 Eylül saldırılarının yıldönümünü bilinçli olarak mı seçti, orası meçhul. ABD'nin küresel imparatorluğunun gerileme devrinin başlangıcı da sayabiliriz bu tarihi.

AŞI KARŞITLARI ANAYASA'YI KORUYACAKMIŞ!

11 Eylül Maltepe mitingine katılacak gruplar kendilerini, 'Anayasayı Koruma İnisiyatifi Bileşenleri' olarak nitelendiriyorlar. Vücut dokunulmazlığı anayasal bir hak ya, konuya bu zaviyeden bakıyorlar ama kendi vücudunu anayasal bir hak olarak korumak ayrı, anayasayı korumak ayrı. Anayasayı korumakla mükellef kurumların sayısına bereket zaten ülkemizde. Yani bu konuda fazladan bir 'bodyguardlığa' ihtiyaç yok.

Mitingi düzenleyen gruplar 19 aydır yaşadıklarımıza küresel güçlerin, 'Plan-Demisi' adını vermişler. Bunca zamandır yaşadığımız her şey, hatta virüsün kendisi de dâhil her şey ama her şey, bir komploymuş onlara göre. Küresel güçler, hâşâ her şeye kadir konumlarıyla pandemi, pardon plandemi üzerinden geleceğin dünyasını kuruyorlarmış. Bu tezin dayandığı klasik, hatta klişeleşmiş ulus devletler-küresel güçler savaşı sağır sultanın bile bildiği bir şey. Ama aşı karşıtları, pandemiyle birlikte küresel güçlerin bütün ipleri eline aldığı kanaatinde.

Teorik olarak mümkün tabii böyle bir şey. Ama hayatın, hayatın kendisinin bütün komploların üzerinde bir kurgu olduğu ana fikrini hiçe sayan bir yaklaşım bu. İşler, dünyada şu sıralar üst akıl da dâhil kimsenin istediği gibi gitmiyor ki. Her tersliğin, hayattan, hatta doğadan gelen her şeyin planlayıcısının birileri olduğunu düşünmek rasyonel değil.

Ama işte pandeminin bir küresel komplonun parçası olduğuna inananların sayısı hiç de az değil. Bunlar arasında ulus devletçi liderler bile var. Brezilya Devlet Başkanı Bolsonaro da bunlardan biri. Öyle ki, 7 Eylül'de kendi halkını küresel güçlere karşı protesto mitingine davet etti Bolsonaro. Hatta bir devlet başkanı değil de devrimci silahlı bir örgütün lideri gibi "Geleceğim için 3 alternatif var; tutuklanmak, öldürülmek ya da zafer" mottosunu kullandı.

Türkiye'deki aşı karşıtları da Bolsonaro'yu örnek alıyorlar.

TIP MI DAHA OTORİTERDİR, SİYASET Mİ?

Bütün bu gelişmeler, yakın gelecekte medikal diktatörlükler kavramı kadar medikal demokrasi kavramını da tartışacağımızın göstergesi. Bir anlığına aşı karşıtlarının bütün dediklerini doğru kabul edersek bu süreçte küresel güçler kadar ulus devletlerin de rolü olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. 'Küresel çete', medikal diktatörlük peşinde koşuyorsa ulus devletler de daha şimdiden medikal demokrasileri kurdular bile. Öyleyse ulus devletler de, kendilerini yok edecek bir komplonun değirmenine su taşıyor!

Ben medikal demokrasiyi daha ziyade aşı karşıtlarının işinin düşeceği bir kavram olarak öneriyorum. Şahsen bana "Aşı mı PCR mı?" diye sorsanız ben hiç tereddütsüz aşı derim. Bu yüzden aşılandım. Ama aşı demeyecek olanların oranı da hiç az değil. Yüzde 15 seviyesinde. Onlar için mahalle baskısı giderek artıyor, çember daralıyor. Alın size yeni bir demokrasi problemi.

Aşı olmak istemediği için Koronavirüs'ten ölenlerin haberleri ise bu yeni demokrasi türünde, aşı karşıtlarının konvansiyonel medya üzerinden sıkıştırıldığını gösteriyor.

Ayrıca gerçekten de var olan bu örnekler, yani aşı olmadığı için ölenlerin varlığı, meselenin demokrasinin ötesinde bir medikal problem olduğunu da gösteriyor. Tıbbın, bilimin biraz otoriter doğaya sahip olduğunu, yanlışlanana kadar kendi doğrusunu dayattığını hesaba katarsak, tıp ve demokrasi kelimelerini yan yana kullanmak giderek zorlaşıyor.

Bu aşı tartışmaları, yalnızca ülkemizde değil, dünyada da devam edecek belli ki… İnsan sağlığını ve giderek toplum sağlığını gerekçe göstererek tıbbın devletler üzerinde bu derece etkili hale getirildiği bir başka dönem görülmemiştir. Medikal diktatörlük ütopik bir geleceği anlatan bir kavram. Ama medikal demokrasi, daha doğrusu demokrasi gibi görünen tıp hegemonyası sistemleri yavaş yavaş devreye giriyor. Aşı karşıtları konsolide oldukları sürece ulus devletlerin medikal demokrasileri de güç kazanacaktır.

Bu yüzden aşı karşıtları küreselcilerin medikal diktatörlüğüne hayır demek istiyorlarsa kendi ulus devletlerini yıpratacak söylem ve eylemlerden kaçınmalı. Aksi takdirde, yani ulus devletlerin medikal demokrasilerindeki aşı muhalefeti ideolojikleştikçe ulus devletler yıpratılacak ve böylelikle küresel güçlerin ekmeğine yağ sürülmüş olacaktır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA