29 Ekim... En büyük bayramımız. En gururlu günümüz. Evlatlarımıza anlatacağımız, onlarla onurunu, heyecanını paylaşacağımız en değerli milli hatıramız. Gelin görün ki Cumhuriyet Bayramı coşkusu çocuk kanallarına uğramadı. (Sanki büyük kanallarına uğradı da) Yabancı menşeli çocuk kanallarını kast etmiyorum tabii, onlardan böyle bir jest beklemekten uzun zamandır vazgeçtim zaten. Ama ya bizim 'milli' çocuk kanallarımız? Onlarda da tık yok. Hele ki devlet kanalı, bu köşede sık sık övgüye boğduğum TRT Çocuk kanalına ne demeli?
Perşembe sabahı erkenden uyandım, kızıma Türk bayraklı tişörtünü giydirdim, evimi bayraklarla donattım, onun okuduğu şiirleri, marşları paylaştım. Sonra onu yanıma alıp, çocuk kanallarında Cumhuriyet'i anlatan, o coşkuyu, sevinci çocukların yüreğine taşıyan bir program, çizgi film, gösteri, söyleşi vs. aramaya koyuldum. Nafile...
TRT Çocuk'ta önce Heidi, sonra Vikingler çizgi filmi vardı. Sanırsınız bu vatanı Heidi'nin ak sakallı dedesi kurtarmış... Sanki cepheye o top mermilerini kadınlarımız çocuklarının kundağında, kağnılara yükleyip değil de Viking gemileriyle taşımış... Çocuk ekranlarında elalemin bir sürü hayali kahramanı... Oysa o gün gerçek kahramanların günüydü. Atatürk'ün, İnönü'nün, Fevzi Çakmak'ın ve dahi midesinde sade suya arpa çorbası, ayağında yırtık çarık, elinde yaba ile düşman kovalayanların günü... Elindeki ışın kılıcını sağa solla sallayan hayali kahramanların değil...
Hiç olmazsa kanalınızda daha önce gösterdiğiniz Muhteşem Türkler'i, Çanakkale Destanı animasyon dizilerini yayınlasaydınız. Ya da bir zahmet arşive uğrayıp, eski 23 Nisan şenliklerinden birini verseydiniz de, elinde bayrak olan çocuk görseydik ekranlarda.
Cumhuriyet'in erdemini çocuklarının kulağına fısıldamaya bile üşenenler, yarından ne bekleyebilir ki?
Ağzına sağlık Nihat Hocam!
Cuma günü Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu, atv'deki programında kadına yönelik şiddetle ilgili öyle harika bir konuşma yaptı ki, bana göre bin cuma hutbesine bedeldi.
Kadınların, kocalarının eliyle öldürülmelerinden duyduğu üzüntü ve kaygıyı dile getiren Hatipoğlu, hem Kuran-ı Kerim'den hem de Hadis-i Şerif'lerden örnekler vererek, aydın bir din adamının topluma nasıl hizmet verebileceğini gösterdi.
Bir kadın, programa telefon bağlantısıyla katılarak 25 yaşındaki kuzeninin, boşanmak istediği için kocası tarafından boğularak öldürüldüğünü belirtip, "Acaba şehit sayılır mı hocam?" diye sordu. Hoca'nın cevabı ders niteliğindeydi:
"Ne demek 'Ya benimsin, ya kara toprağın...' Allah onu senin için yaratmadı ki... Sen mi yarattın onu, haşa! Sen onunla karı-koca olmak için bir anlaşma yaptın. Her hanım evinin emanetçisi ve misafiridir. 'Siz onları Allah'ın rızası ile aldınız ve onlarla beraber bir hayat sürüyorsunuz, onlara iyi davranın' diyor Hazreti Muhammed. Biz, peygamberimizin ne kadar sevecen olduğunu insanlara iyi anlatamadık. Peygamberimiz 'Hayatım boyunca elim hiçbir kadına, hiçbir hizmetkara kalkmadı' diyor. Hanımlarını dövenlere 'Ben sizin içn iyi bir örnek değil miyim? Beni niye örnek almıyorsunuz?' diye soruyor. Televizyonlarda bir sürü gerdan kıranlar var, görüyorum. İnsanlara bir gram faydaları yok. İşin felsefesini, laf cambazlığı yapmadan, çözüme odaklı gerçekleştireceğiz."
Ağzına sağlık Nihat Hocam, yine yelpaze salladın yüreğimize... Bu konuşmanın, gelin arabasından telli duvaklı gelini indirip sokak ortasında döven damat olayıyla aynı güne rastlaması ise ancak ilahi bir işaret olabilirdi.
Gaf'let kürsüsü
İzmir'de depremzedeler için dağıtılan gıda maddelerini toplayıp satanlar, vatandaş tarafından ifşa edildi. Sanki insanlığın da taşıyıcı kolonu kesilmiş gibi...
Zap'tiye
Koronaya aldırmadan, onlarca insanımızı depreme kurban vermişken, İzmir'de depremzedeler enkaz altında kurtarılmayı beklerken Cadılar Bayramı'nı kutlayanlara baktım. Cadıya benzemek için kostüm giymeye, makyaj yapmaya ihtiyacınız yoktu ki...
Ne demiş?
"Ardında gözyaşı bırakmayan hiçbir aşk, efsaneye dönüşmez." (Atv'nin dizisi Maria ile Mustafa'dan)
