Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ELVAN DEMİRKAN

Yediğiniz etin nereden geldiğini biliyor musunuz?

Geçen hafta, ormanlık bir bölgede araba kullanırken, bir anda koşarak yolumun önüne çıkan bir geyiğe çarptım!
Arabam ciddi hasar gördüğü halde, ben geyiğe daha çok üzüldüm.
Biz hayvanseverler, hayvanlara acı verildiğini düşündükçe, kendi etimiz koparılıyormuş gibi hissediyoruz.
Hele ben... Karafatmayı bile öldüremem, o kadar yani...
Hayvanların acı çekmesinden konuyu açmışken; Kurban Bayramlarında, kurban kesilsin mi kesilmesin mi mevzusunda biraz geç de olsa bir şey söylemek istedim. 'Homer Simpson' bir keresinde "Hayvanları yemeyeceksek, neden etten yapılıyorlar?" demişti. Ben hayvanseverliğime rağmen et yiyorum.

DOĞANIN DÜZENİ...
Et yeme alışkanlığını sağlık sebepleriyle azaltmak hepimiz için önemli ancak tümden bırakmayı ben de düşünmüyorum.
Hayvansal proteine de ihtiyacımız var. (Et ihtiyacımız haftada 200 grammış.) Ayrıca doğanın düzeni böyle.
Bununla beraber yediğim etin nereden geldiğini bilmek benim için önemli.
Oprah, Colorado Eyaleti'nde çok titiz ve temiz çalışan bir mezbahada hayvanları nasıl kestiklerini gösteren bir program yapmıştı.
Cargill, dünyanın en büyük et üreticisi.
Bu mezbahaya günde 4 bin 500 hayvan getiriliyormuş.
Söz konusu Oprah olunca, programın çok dikkatli hazırlandığından kuşkum yoktu, o yüzden izlemiştim.
Et yiyen birisi olarak, yediğim etin tabağıma nasıl geldiğini ve nasıl hissedeceğimi görmek istemiştim.
Danaları, yüksek protein içerikli mısırla her gün iki kilo alacak şekilde besliyorlarmış. 200 gün sonra da bu danalar kesime hazır hale geliyorlar.

ACI ÇEKMİYORLAR
Kesime hazırlanan hayvanların, iki saat öncesinden açık bir alanda sakinleşmelerini sağlıyorlar.
Hayvanlar daha sonra daracık ve karanlık bir koridordan, tek sıra halinde kesimin yapılacağı kemere doğru yürüyorlardı.
Bu koridorlar, onları sakin tutmak için dizayn edilmiş.
Sırası gelen hayvan kemere çıktığında, onu ürkütmeden kafasına bilincini kaybettiren bir şok veriliyor (cıvata atışı yapılıyor).
Hayvan bilincini kaybettiği için acı çekmiyor ve hiçbir şey hissetmiyor.
Ardından arteri kesiliyor ve iki dakika içinde kan kaybından ölüyor.
Yani mezbaha müdürünün deyişi ile 'haysiyetlerini kaybetmeden' ölüyorlar.
Bol gıdalı ve rahat bir ömürden sonra geçirdikleri tek kötü gün.
Acı çekmeden ölüyorlar. İşte biz et yiyen hayvanseverlerin içini rahatlatan anahtar kelime bu!
Bu programı izledikten sonra et alışverişimi çok daha bilinçli yapmaya başladım.
Artık, etin nasıl bir mezbahadan geldiğini ve nasıl işlendiğini bildiğim marketlerden alışveriş yapıyorum.

NE BÜYÜK TRAVMA!
Şimdi düşünüyorum da; çocukluğumda bahçede 10 gün elimle beslediğim kuzu, biz oynarken gözlerimizin önünde kesilirdi.
Hayvanın o iki dakika içinde nasıl can çekiştiğini görürdük.
Ne büyük travma!
Belki de o yüzden bir karafatmayı bile ezemiyorum artık!
Kurban aleyhtarları için "Onlara inat vurun kendinizi kavurmaya..." diye yazan modern ve ileri görüşlü bazı köşe yazarlarının en azından bunu kavrayabilmelerini beklerdim...
Et yiyen hayvanseverlerin derdi; et yemeyi tümden bırakmak değil!
Doğanın kanununu biz de biliyoruz.
Düşüncesizce yemeyi bırakalım.

10 MİLYAR HAYVAN
Sadece Amerika'da yılda 10 milyar hayvan öldürülüyor, mideye indirmek için!
Bu kadar et düşkünlüğü (imkanı olanlar için konuşuyorum) sağlımız için iyi değil en başta! Özellikle antibiyotikli ve hormonlu etten aldığınız protein yarar değil, zarar...
Tüketilen tüm antibiyotiklerin yüzde 70'i hayvancılıkta kullanılıyormuş.
Ayrıca yediğimiz etin nasıl kesildiğine biraz daha duyarlılık geliştirmekte ne sakınca var? Hele teknoloji bu kadar gelişmişken...
Yukarıda bahsettiğim gibi temiz ve kesilecek hayvana değer verilen mezbahalar kurabilecekken, niye hayvanlara acı çektiriyoruz hâlâ daha?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA