Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ÖNCEL ÖZİÇER

'Analı-babalı' tarihe karıştı

Bir çocuğun dünyaya gelipgelmemesine, sadece annesi mi karar verebilir?
Meryem Uzerli'nin hamilelik haberinden sonra bu tartışma tekrar başladı.
Ben bu soruya hemen cevabımı vereyim: Bilmiyorum!
Daha doğrusu kararsızım.
Daha da doğrusu; baba adayının tipine, tıynetine göre değişir diyorum.
Tabii aynı şekilde annenin de...
Çocuğu sadece ileride 'mirastan pay alacak bir tahsilatçı' olarak doğuran kadın tiplerinin derhal bağlanması taraftarıyım mesela.
Aynı şekilde çok hızlı bir gençlik dönemi geçirdikten sonra, artık 30'larına geldiğinde bulduğu ilk paralı ve şöhretli adamdan katakulliyle hamile kalıp birden 'kutsal anne' pozlarına girenlerin de...
İkisinin de örnekleri bol bol var bu ülkede.

GEÇMİŞ TEMİZLEME MALZEMESİ

Ve ben, çocuğunu 'geçmişini temizleme malzemesi' olarak kullananların doğurduklarına üzülürüm en çok. Çünkü bu durumda baba, kendi isteği dışında gelişen olayların acısını hayatı boyunca anneden çıkarır.
Anne de, hamile kaldığı halde onunla evlenmeyen adamdan aynı şekilde intikam almak ister.
Arada olan, çocuğa olur.
Neyse olaya genel olarak bakarsak; bir çocuk ille de anne-babalı bir ortamda mı büyümeli sorusunun cevabı herhalde en iyi şu şekilde olmalı:
Ebeveynlerden biri işe yaramazın, sevgisizin, vicdansızın, ilgisizin biriyse; çocuğun hayatında olmaması daha da iyi olabilir.
Can Ateş nasıl bir adamdır bilemeyiz ama hislerim bana, Meryem Uzerli'nin tek başına da harika bir çocuk yetiştirebileceğini söylüyor.
Bir kere o bebeğin sıcak bir aile ortamına doğacağı; Uzerli'nin babasının "Kızım sen doğurmak istiyorsan doğur, Can nüfusuna almazsa ben alırım" demesinden belli.

ÇOK YAŞASIN O DEDE!
Bir de eskiden hatırlıyorum; sınıfta anne-babası ayrılmış biri olduğu zaman, kendisine uzaylı muamelesi yapılırdı.
Hepimiz merak ederdik acaba bir insanın evinde anne ya da baba olmazsa ne olur, o evde hayat nasıl yaşanır diye.
O arkadaşlarımızın da üzerinde tuhaf bir hava olurdu.
Sanki onlar bizden daha çabuk büyürlerdi.
Öğretmenler de o arkadaşlara daha bir özen gösterir, onları adeta sorunlu öğrenci kategorisine sokarlardı.
Şimdi öyle değil tabii.
Gittiğimiz düğünlerde masada kumar dönüyor. Herkes o sırada imzaları atılan evliliğe kendince bir ömür biçiyor.
Artık hiçbir boşanma haberi bizi şaşırtmıyor. Çocuk doğduğunda diller 'Allah analı-babalı büyütsün' diyor ama gönüller bunun büyük bir ihtimalle gerçekleşmeyeceğini biliyor. Çok yakında bu söz tarihe karışacakmış gibi görünüyor.
Okullarda sınıflar anne-babası ayrı çocuktan geçilmiyor.
Dolayısıyla çocuklar da artık bu durumdan eskisi gibi etkilenmiyor, sınıfta parmakla gösterilmiyor.
Sonuç olarak, sanırım annenin karakteri ne kadar sağlamsa, o çocuğu banka şubesi olarak değil gerçekten kendi istediği için doğurduysa, sağlam bir işi gücü varsa, o çocuğu aydan aya gelip gelmeyeceği belli olmalan nafakayla değil aslanlar gibi kendi kazandığı parayla büyütebilecekse; o zaman bekar anne olmakta bir sakınca yok gibi duruyor.
Ama işte bak yine yazının başına döndüm.
Yine de kararsızım. Bir çocuğun yaşadığı evde ve hayatında iyi-kötü yine de bir baba olmalı mı, olmamalı mı bilemiyorum.
Bunun kararını hiçbir zaman veremediğim için de zaten şu anda çocuksuzum diyorum.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA