Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ÖNCEL ÖZİÇER

Rica etsek de o burnu bir indirsek

Kendisini fazla önemseyen insanları ben hiç önemseyemiyorum.
Tabii ki kendimizi sevelim, özsaygımızı koruyalım, sağlam duralım, omurgayı dik tutalım, kimsenin bizi ezmesine ve incitmesine izin vermeyelim.
Tamam bunları yapalım ama tüm bunları yaparken de ayarı kaçırıp küçük dağların efendisini oynamayalım.
Hayat sizi çok yormuş, zorlamış, hatta zaman zaman acımasız davranmış olabilir.
Hayatın attığı tüm çalımlara rağmen galip gelen sizseniz aferin size. Ama o burun var ya o burun, niye havalarda o öyle?
Bak ne güzel söylemiş atalar; "Ne oldum değil, ne olacağım diyeceksin."
Tevazu; ayarını tutturduğun sürece, poponu taşıyan balonun fazla havalanmasını engelleyen iyi bir ağırlık ölçüsü birimidir.
Ayarı tutturmak diyorum çünkü fazlası da ezikliğe girer. Sonra insanlar sahi zanneder, o da olmaz.
Bir de bir insan işini gerçekten iyi yapıyorsa, o konuda böbürlenmeye, kendini insanlardan sakınmaya, tek kaşı havada dolaşmaya ihtiyaç duymaz.

SAHİP ÇIK, YOLDAN ÇIKMA
Ender olarak katıldığım basın davetlerinde bazı meslektaşlarımı görüyorum mesela. Güleyim diyorum ama sanırım daha çok sinirleniyorum.
Onları davet eden insanlara her kaprislerini çektirmeleri, sanki bir iş seyahatinde değil de, parasını bastırıp dahil oldukları bir 'cruise tatilinde' gibi tavır takınmaları, firmaların basın danışmanlarına emrinde çalışan kahya muamelesi yapmaları, üzerlerinde gururla taşıdıkları o kibirli havalarıyla gazeteciden çok, az önce siyah minibüsünden inmiş pop star edasıyla dolaşmaları...
İşte bunlar hep, kendini ve yaptığın işi fazla önemsemekten oluyor.
Eğer hakkınla geldiğini düşünüyorsan tabii ki mesleğini sev, sahip çık ve konumunu dış mihraklara karşı koru. Ama sonuçta atomu parçalamıyorsun, bunu da yaz bir kenara.

REFİKA BİRGÜL FARKI
Geçen hafta hatırlarsanız Ayvalık'ta Zeytin Hasatı Şenliği'ndeydim.
Türkiye'nin, hangi kriterlere göre seçildi bilmiyorum ama, 'en ünlü olduğu söylenen' şefleri de oradaydı.
Kendileriyle mecburen yakın temas halindeydim ve gördüklerime pek anlam veremedim.
Bazılarına televizyon programlarından da aşina olduğumuz bu isimler, doğrusu bizden pek yüksek bir irtifadaydı!
Yemek yapmak ciddi bir iştir. Şeflik de çok özen isteyen, meşakkatli ve yıpratıcı bir meslektir eyvallah da, o mutfakta tanrı parçacığını aramıyorsunuz be güzel kardeşim!
Yani tavırlarını bir görseydiniz...
Selam vermekten, bir günaydın demekten, tebessüm etmekten imtina eden, sadece birbirleriyle muhatap olan bir küçük topluluk olarak dolandılar iki gün. Tenezzül etmediler 'halkın' arasına karışmaya!
Birine yanlışlıkla bir şey soralım dedik, zar zor verdiği cevaptan sonra, baktım yanında oturan arkadaşlarına tweet atmış: 'Bu kadınlar da beni burada bayılttı, öff çok sıktılar beni' falan diye.
Altı üstü sorduğumuz tek bir soru ve aldığımız tek cümlelik cevaptı; kimsenin kimseyi bunalttığı falan yoktu.
Neyse, sonra bir gece Refika Birgül ile aynı sofrada buluştuk da kafamızdaki şef algısı olumlu yönde değişti.
O burnundan kıl aldırmayan şefler, arka masada 'Angara'nın Bağları' ile masa üzerinde göbek atarken Refika; zarafeti, görgüsü ve tebessümü eksik etmediği gülen yüzüyle, mutfak konusunda tatlı sohbetini bizden esirgemedi.
Diyeceğim o ki; söz konusu hangi meslek olursa olsun, mesele sadece işini iyi yapmak değil.
Hangi konuma gelirsen gel, bir ömür boyu tevazuyu elden bırakmamak.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA