Allahım tatil gibisi yok, ama bana tatilde de dinlenmek yok! Bakın, denizden, güneşten, havuzdan feragat edip odaya giriyor, yazımı yazıyorum. (Yok canım, sahilde wireless yok!) O da yetmiyor geceleri oturuyor, pazar röportajımın deşifresini yapıyorum. Üstelik bunu yaparken hayatımda gördüğüm en pahalı internet hizmetini kullanıyorum (Haftalık ya da 24 saatlik ücret vermek zorundasınız, daha azı yok. Bunun fiyatını da ne siz sorun, ne ben söyleyeyim.) Yani yaptığım şeyi sakın yabana atmayın!
***
Geçelim Alaçatı notlarına, tatilin güzelliklerine... Bodrum-Çeşme kıyaslamasına girmeye hiç niyetim yok, bazen nerede olduğunuzdan çok nasıl vakit geçirdiğiniz, kimlerle ne yaptığınız önemlidir. Dört sene üst üste
Yunan Adaları'nda en salaş tatilleri yapmış, ama en çok da o tatillerde eğlenmiş, 'bu tatil hiç bitmesin' demiş biriyim. Tatilde lüks aramam; huzur ve doğallık yeterlidir... Kafamı dinlemek isterim, kimse beni ayartmasın, yolumdan döndürmesin, rahat bıraksın derdine düşerim... Bir ağacın ya da şemsiyenin altında kitabımı, gazetelerimi okuyayım, yan gelip yatayım, keyif yapayım; bunun peşindeyim.
Ama neresi olursa olsun; iyi servis isterim. Her şeyim elimin altında olsun, isteklerim yerine gelsin diye beklerim.
Çeşme Shereton böyle bir yer işte! Çeşme gibi kalabalık bir yerde, herkesin kopup aktığı bir tatil beldesinde kendine ait dünyası olan bir otel burası.
İncecik-beyaz kumları, kumsalı, denizi, Çeşme'de tek olan iskelesi ve servisin kalitesiyle çok ayrıcalıklı hissediyorsunuz kendinizi. Lafın gelişi söylemiyorum, plajdaki görevliden tutun da garsona kadar herkes öyle bir koşturuyor, isteklerinizi anında yerine getiriyor, bir dediğinizi iki etmiyorlar ki... 'Bravo, işte budur!' çekiyorsunuz her seferinde.