Türkiye'nin en iyi haber sitesi
NİHAT HATİPOĞLU

Eskilerin ahlakına sahip olalım

Eski nesiller, yani büyüklerimiz, yani konup göçenler bize benziyorlar mıydı? Veya biz onlara benziyor muyuz? Dilerseniz "evet" veya "hayır" demeden önce bu yazıyı okuyalım. Eskilerde var olup sayacağım özellikler bizde var mı? Hadi sizi hakem kılalım. Cevabı siz verin:
Eskiler yoksulları severdi. Onlara yardım ve ikramda kusur etmezlerdi.
Kendilerinden hoşlanmayanları da sükûnet içinde dinler, varsa hataları düzeltirlerdi.
Allah'a karşı yaptıkları kusurlardan utanırlardı.
Helalinden kazanır, helale harcarlardı.
İmkân sahibi olmayı, yardım etmek ve dağıtmak için severlerdi.
Dünyada yaşar ama kendilerini dünyaya kaptırmazlardı.
Oruç, zekât, namaz gibi ibadetlerinde çok hassas, saygılı ve edeplilerdi.
Güler yüzlü, sevecen ve çok mütevazılardı.
Asla kötü söz söylemezlerdi. Başkasının kötü sözünü duyunca onlar adına utanırlardı.
Muhtaç olup isteyene şefkatle yaklaşırlardı.
Birbirlerine nasihatte bulunurlardı.
Arkadaşlarına bir nimet gelince kıskanmazlardı.
Makam ve mevkileri yükseldikçe, tevazuları da artardı.
Ne kadar ibadet etseler de, bunu yetersiz görür ve Allah'ın rızasını kazanamamaktan korkarlardı.
İyi amelleriyle övünmez, günahlarıyla yerinirlerdi.
Kendileriyle övünmez, "Kalbimiz temiz, arınmışız" demezlerdi. Bilakis kendilerini herkesten daha günahkâr sayarlardı.
Çokça pişmanlık duyarlardı. Çok istiğfar -bağışlanma- dilerlerdi.
Ezanı duyarken bütün organlarıyla içlerine sindirirlerdi. Huzur doluşurlardı.
Takvanın yürekte olduğunun farkındalardı.
Çok fazla ve boş konuşmazlardı. Sözlerinde edep ve hikmet vardı.
Kendi ayıplarından başkasının ayıbına zaman ayırmazlardı.
Haram ve şüpheli şeylerden hızla kaçarlar, haram kazanan kişinin sofrasından uzak dururlardı.
Övdüklerinde Allah için över, yererlerken de Allah için yererlerdi.
Kandırmazlardı. Dürüst ve nettiler.
Özleri ve sözleri doğruydu. Dürüsttüler, samimiydiler, menfaate göre eğilmezlerdi.
Ümit ve umutlarını hiç kaybetmezlerdi.
Allah'a sonsuz hüsnü zan içindelerdi.
Kin ve nefretten uzak durmaya çabalarlardı.
Büyüklerini sayarlar, küçüklerini korurlardı.
Günahın sınırına yanaşırlarsa hızla sıyrılırlardı.
İnsaf sahibiydiler.
Kimsenin malına, mülküne el uzatmazlardı.
Gece ibadetini ihmal etmezlerdi.
Ticaretlerini dürüst yaparlardı.
Günah işleyenlerden nefret etmez, onlara acırlardı.
Dinin ahlak üzerine kurulduğunu bilirlerdi.
Eşlerine karşı şefkat ve sevgi doluydular. Çocuklarını mağdur etmezlerdi.
Giyim ve kuşamlarında toplumu rahatsız etmezlerdi.
Hastalara ziyarette bulunur, şifaları için dua ederlerdi.
Bizden önce geçenler, büyüklerimiz bu sıfatlarla doluydular. Bizim de onların bu temiz ahlakından yararlanmamız lazım. Zira böyle giderse bundan bir yüzyıl sonra bizi anlatmak için kaleme alınacak yazıda "Büyüklerimiz faziletlerle doluydular" şeklinde bir yazı yazacakların sayısı hayli azalacaktır.

***


KUR'AN-I KERİM NASIL TOPLANDI?
Kur'an-ı Kerim son vahiydir. Değişmemiştir, değişmeyecektir. Ondan sonra başka kitap da inmeyecektir. Onun korunmasını Allah kendi üzerine almıştır. Ayette: "Şüphesiz o zikri (Kur'an'ı) biz indirdik. Onun koruyucusu da elbette biziz" (Hicr/9). Kur'an-ı Kerim indiğinde bir taraftan sahabe tarafından ezberleniyor, diğer taraftan da yazılıyordu. Namazlarda, çarşı-pazar her yerde okunuyordu. Zira Kur'an bir anda değil, 23 yıllık periyotta indi. Biz nasıl Fatiha'yı teklemeden ezbere okuyorsak, sahabenin hafızları da böylece bütün inenleri ezberliyorlardı. Her sohbetin, zikrin, toplantının konusu bu ayetlerdi. Bundan ötürü ilk dönemlerde bir kitap haline getirilme ihtiyacı olmadı. Ancak Peygamberimizin vefatından sonra Hz. Ebubekir döneminde, bir kitap haline getirme ihtiyacı doğdu. Uzun görüşmelerden sonra halifenin onayı ve hafızların oluşturduğu komisyonca inen ayetler (Peygamberimizin kontrolünde yazılmış metinler esas alınarak) kitaba çevrildi. Daha sonra Hz. Osman döneminde bu metin esas alınarak Kur'an-ı Kerim çoğaltıldı. Böylece bütün önemli merkezlere (Mekke, Kûfe, Basra, Şam, Bahreyn ve Yemen) gönderildi. Böylece hiçbir değişikliğe uğramadan bize ulaştı. Bildiğiniz gibi oryantalistler dünyanın farklı yerlerinde özel birimler elle yazılmış veya bir şekilde kaleme alınmış binlerce Kur'an-ı Kerim'e ulaşıp birbirlerine aykırı Kur'an metinleri bulmak istediler. Fakat (kendileri de açıkladılar) tek bir Kur'an nüshasında farklı bir ayet bulamadılar.
İnsanın kendi ihtiyacı için kullandığı araç gereç ve malzemelere zekât düşer mi?
Sanat ve mesleğin icrası için gerekli olan araç gereç, makine ve malzemeler, asli ihtiyaçlar kapsamında yer alır. Dolayısıyla bunların zekâtını vermek gerekmez. Ancak kişinin kendi mesleğini icrası için değil de ticaret için üretilen veya alınıp satılan araç gereç, malzeme ve makinelerin zekâtının verilmesi gerekir. (Zeylâî, Tebyîn, I, 253; el-Fetava'l-Hindiyye, I, 190).

BİR HADİS
Müslüman, Müslüman'ın kardeşidir. Ona zulmetmez, haksızlık yapmaz, onu düşmana teslim etmez. Müslüman kardeşinin ihtiyacını gideren kimsenin Allah da ihtiyacını giderir. Kim bir Müslüman'dan bir sıkıntıyı giderirse, Allah Teala o kimsenin kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim bir Müslüman'ın ayıp ve kusurunu örterse, Allah Teala da o kimsenin ayıp ve kusurunu örter. (Buhârî, Mezâlim 3; Müslim, Birr 58)

ŞİBLİ'NİN BAYILDIĞI AYET
Ramazan gecesiydi. Mescitteydiler. İmam namazdayken İsra Suresi'nin 86. ayetini okudu. Ayet Hz. Peygamber'e hitap ediyordu. Şöyle idi ayetin meali: "Biz dilersek sana vahyettiğimizi ortadan kaldırırız. Sonra bu durumda sen de bize karşı hiçbir koruyucu bulamazsınız." Namazın ortasında İmam-ı Şibli bir nara attı ve bayıldı. Öldüğünü zannettiler. Morarmıştı. Saflardan geriye düşmüştü. Dediler ki: "Şibli ne oldu sana?" Dedi ki: "Baksanıza ayete! Allah dostu olan Peygamber'e bunu diyorsa ya bizim halimiz ne olacak?"

HZ. İSA'NIN PEYGAMBER EFENDİMİZİ ANLATMASI
İncil'in haber verdiğine göre Hz. İsa havarilerine (Peygamberimizi işaret etmek üzere) şöyle dedi: "Size daha çok söyleyeceklerim var. Fakat şimdi siz bunları kaldıramazsınız. Ben gideyim, ta ki dünyanın efendisi, gerçeğin ruhu, hakkı batıldan ayıran zat gelsin. Ve size bütün hakikatleri anlatsın." (Yuhanna, Babil 6/12; 14)

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA