Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HİLAL KAPLAN

“Demokratik üniversite” anılarım

2007-2010 yılları arasında Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nde yüksek lisans yaptım. Kulaklarımı ve boynumu kapatacak şekilde diktirdiğim bone üzerine şapka takarak, kimseye görünmemek için ana giriş kapısı yerine Bebek kapısını kullanarak, dik ve uzun bir yokuş yolu tırmanarak bölümüme gidiyorum. Bölüm içinde başörtülüyüm ama ne o meşhur yemyeşil çimlerin ne kantinin keyfini çıkarabiliyorum; güvenlik görevlilerine görünmeden eğitimimi tamamlamaya çalışıyorum.
Bir gün bölümün önde gelen 'özgürlükçü' hocalarının birinin odasındayız. "Neden bu kadar kısıtlanıyorsunuz anlamıyorum, sayınız çok olsa neyse" diyor bana. Sonra yıllar önce başarılı bir erkek öğrencisini asistan almaya uğraştığını ama öğrenci dindar olduğu için karşı çıkıldığını anlatıyor. Sayımızın az olması için gerekli tüm tedbirlerin nasıl alındığını anlatıyor aslında...
Eşim Suheyb Öğüt, o sıralarda Sabancı Üniversitesi Kültürel İncelemeler'de burslu yüksek lisans yapıyor ve asistan olarak çalışıyor. Yine 'özgürlükçü' bir hocası, eşimin dindar olduğunu bilmesine rağmen bölüm partisi için alkollü içkilerini ona aldırmaya kalkıyor. Benim TÜBİTAK bursum ve onun asistanlık maaşı dışında bir gelirimiz yok ve yeni evliyiz. "Rızık Allah'tandır" deyip istifa ediyor.

Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz


Sonra eşim doktoraya birinci sıradan Mimar Sinan Sosyoloji'ye giriyor. Gezi olayları patlamış. Bir internet sitesinde bedelsiz yazmaya başladığı dönem, neden Gezi'nin kendisi gibi düşünmeyen herkesi bastırmaya yönelik faşist bir ayaklanmaya döndüğünü anlatan yazılar kâleme alıyor. O yazılar üzerine, tam da yazdıklarını kanıtlarcasına jürisindeki Gezi'ci ve elbette 'özgürlükçü' hocalar tek tek tepki olarak çekiliyorlar. Zamanla geriye sadece doktora danışmanı kalıyor. O da Charlie Hebdo saldırısı sonrası yazdığı yazı üzerine bir e-mail atarak jüriyi tamamen boşaltıyor.
E-mailde "Sen bizim hayat tarzımıza karşısın. Senin tezinin altında imzam olamaz" yazıyor. Sorsan memleketi özgürleştirecek kurtarıcı rolündeki sol-liberal akademisyenler, fikrini paylaşmadıkları öğrencilerinin kariyerini bitirmeye kalkıyorlar. Eşim o üniversitede doktorasını bitiremeyeceğini anlayınca, başka üniversiteye mecburen geçiş yapıyor ama akademik kariyerinden üç yıl da çalınmış oluyor.
Diyeceğim o ki, ben yaşarken oldu her şey... Hayattan habersiz, "Vallahi AKP'li değilim" deme sevdalısı üç-beş dindar öğrencinizi aldatabilirsiniz ama ben o özgürlükçüdemokrat- liberal akademinizin iliğini kemiğini biliyorum. "Rektörü neden Cumhurbaşkanı atadı" diye dört yıldır geçerli bir kanuna sizin adınıza istisna yapılmasını istemenizdeki ayrıcalık arayışınız sırıtıyor.
"Ama Rektörü neden Cumhurbaşkanı atadı" sorusunu bir kez bile Boğaziçi dışından atanan onlarca rektör için sormadığınız gibi daha önemli bir soruyu daha sormadınız: "Bu kadar özgürlükçülük / çoğulculuk edebiyatı yapıyoruz da neden bizim bir tane dindar -öğretim üyesini falan geçtim- asistanımız yok?" On yıllar geçti sormadınız.
Üstelik kimse size bir baskı da uygulamıyor. Öğrencilerinizin akademik yaşantısının daha da geliştirilmesi için tüm devlet kaynakları da elinizin altında. Bu sene diğer devlet üniversitelerine göre daha fazla kadro ve 50 milyon lira ek bütçe alan Boğaziçi Üniversitesi'nin müstesna öğretim üyeleri milletin seçtiği Başkan'ın atamasına ille de karşı çıkacağım diyorsanız, kapı açık. Korkmayın, Rızık Allah'tandır!

***

EYLEMDEKİ 'EV ZENCİLERİ'

Siyahların üniversiteye girmesi, on yıllarca yasakmış. Sonra bir lider, tam 11 yıllık uzun mücadeleden sonra sadece 7 yıl önce siyahlara da okul kapısını açmış. Ancak siyahların hoca olması kâğıt üzerinde değil ama zımnen hâlâ yasakmış. O lider, buna da son verme ihtimali olan yasal bir atama yapmış. Ama üç-beş siyah, beyazlarla birlikte "özgürlük istiyoruz" diye bağırmaya başlamış. Özgürlüklerinin önündeki engelin o lider olduğunu sanıyorlarmış. O liderden önce öğrenci olarak giremedikleri, o lider olmasa hoca olarak da giremeyecekleri korunaklı kalenin bekçisi olmaya gönüllü yazılmışlar. Adına da "özgürlük" demişler. "Ev zencisi" kavramını bize kazandıran Malcolm X'e rahmet olsun!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA