Türkiye'nin en iyi haber sitesi
KEREM ALKİN

Gıda ve enerjide ‘milliyetçilik’ mi, ‘paylaşım’ mı?

Dünyanın önde gelen ekonomileri, her ne kadar ekonomik, ticari, askeri ve siyasi gerekçelerle önemli ittifakların, önemli uluslararası teşkilatların üyeleri olsalar da, son dönemde küresel krizlerin yönetiminde söz konusu 'müttefiklik' ilişkisine 'yakışır' birliktelikler, işbirlikleri göstermek konusunda başarısız oldular. NATO üyesi olup, uluslararası terör örgütlerinin en tehlikeli, en azılı olanlarıyla mücadele eden Türkiye'nin NATO'nun açık ve net kurallarına rağmen yalnız bırakılması, küresel pandemi döneminde bir başka ülkeye sevk edilmek üzere hazırlanmış maske ve aşılara 'çökme'ler, küresel teşkilatların kuruluş amaçlarına bütünüyle aykırı engeller ve gizli yaptırımlara yönelmeler, son 10 yılda alışageldiğimiz uygulamalar oldu.
Bir tür ilkel 'milliyetçilik' reflekslerinin hortladığı, kimi önde gelen ülkelerin son 40 yılda piyasa ekonomisi kurallarını yere göğe sığdıramaz iken, aynı ülkelerin savundukları ekonomik modele, sisteme bütünüyle aykırı 'ticari korumacılık' eğilimlerini yoğunlaştırdıkları ilginç bir dönemden geçmekteyiz. Küresel pandemiyle birlikte iyice kendisini hissettiren söz konusu 'bencil' hareket ve davranışlar serisi, Rusya- Ukrayna Savaşı ile adeta tavan yapmış durumda. Bu nedenle, önde gelen piyasa uzmanları, iktisatçılar, bu sonbahar ve kışta etkisini iyice arttırabilecek bir gıda ve enerji 'milliyetçiliği'nden ciddi manada endişe etmekteler. Bu durum, hiç şüphesiz ki, küresel değerleri savunan, küresel işbirliği için mücadele eden, başta Birleşmiş Milletler olmak üzere, pek çok uluslararası teşkilatın yoğun çabalarını da zora sokuyor.
Enerji 'milliyetçiliği'ni daha önce yaşadık. Kendi ülkesinden geçen boru hattından, başka bir ülkenin hakkı olan doğalgaza el koyan, söz konusu doğalgazın sahibi ülkeyi zora sokacak işler yapan ülkeler gördük. Veya, hava koşullarını veya teknik sorunları bahane edip, sattığı doğalgazı boru hattına basmayan ülke örnekleri de gördük. Bu nedenle, Avrupa'yı bekleyen zorlu sonbahar ve kış koşullarında, umarız enerji konusunda ilkel 'milliyetçi' duyguların kabardığı, ülkelerin birbirlerini görmemezlikten geldiği, ülkelerin bir diğerin hakkı olduğu enerjiye gasp ettiği bir tablo ile karşılaşmayız. Avrupa'yı, bu manada, 2008 küresel finans krizi ve küresel pandemide örneklerine sıkça rastlayabileceğimiz 'bencilce' tutumlar yerine, önemli bir 'işbirliği ve dayanışma' sınavı bekliyor.
Aynı durum, hiç kuşkusuz, gıda için de söz konusu. Türkiye'nin yoğun diplomatik gayretleri ve 'samimi' diyalog çabalarıyla yaşam bulmuş olan, Birleşmiş Milletler uhdesinde yürüyen 'tahıl anlaşması', gıda 'milliyetçiliği'ne tevessül edebilecek ülkelerin kendilerine çeki düzen vermeleri adına, tarihi bir adım oldu. Önümüzdeki sonbahar ve kış, başta Afrika ve Orta Doğu olmak üzere, BM çatısı adına, gıda desteğine ihtiyaç duyan ülkelerin yardımına koşulması ve ülkelerin bencilce gıda stoklamak yerine, gıda desteği konusunda samimi çaba sarf ettikleri bir dönem olur. Aksi durumda, Afrika'nın ve Orta Doğu'nun gıda desteğinden yoksun bırakılmasına sebep olabilecek ilkel bir gıda 'milliyetçiliği' çaresiz milyonların zorunlu göçüne, yüzbinlerce insanın açlıktan sığınmacı durumuna düşmesine sebep olur ise, bunun sebep olacağı uluslararası kaos, insani kargaşa, pek çok ciddi sorunu da tetiklemiş olacak.
Bu nedenle, Birleşmiş Milletler'in çabalarına samimi destek, G7 ve G20 platformlarının küresel gıda ve enerji arz krizine somut çözümler üretme noktasında samimi çaba içerisinde olmaları, Avrupa Birliği'nin ülkeler arasında adil ve şeffaf bir tedarik mekanizması oluşturma başarısı, Afrika'nın ve Orta Doğu'nun bu mücadelede yalnız bırakılmaması, uluslararası siyasetin makul bir zeminde çabalarını sürdürmesi adına kritik önemde. Bu noktada, küresel tedarik zincirinin önde gelen ülkelerine de, üretim kapasitelerini kısmadan dünya ekonomisinin ihtiyaçlarını karşılamak adına, sıkışmış küresel sistemin zafiyetlerinden yararlanmama noktasında da önemli görevler düşüyor. Türkiye, keynesyen ve heterodoks politikalarıyla, üretim, istihdam, ihracat ve yatırımları destekleyen ekonomi politikaları setiyle, küresel sistemdeki rolünün hakkını veriyor. Umarım, önde gelen ekonomiler de aynı hassasiyet içerisinde olurlar.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA