Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

Diyaneti tartışmak ama neden?

Kanımca Diyanet İşleri Başkanlığı'nın, Diyanet Vakfı'nı da kapsayacak şekilde iç yapısını, çalışma usullerini ve dış teşkilatlanmasını anlatmasına fazlasıyla ihtiyacı var.
Şimdiye dek Diyanet'in kapısından girmemiş veya faaliyetlerine dair -hakiki manada- incelemede bulunmamış ama Diyanet ve din görevlileri hakkında kesin hüküm vermiş kesimlerin bilhassa aydınlatılması ise artık bir zaruret.
"Neden?" diye soracak olursanız...
Diyanet İşleri Başkanı'nın beyanlarını tartışmaya açmak ile Diyanet İşleri Başkanlığı'nı ve dini akideleri tartışmaya açmak arasında keskin bir çizgi var da ondan!
Birincisi...
Diyanet bir cumhuriyet eseridir.
İkincisi...
Diyanet anayasal kurumdur.
Üçüncüsü...
İmam ve müezzinlerimiz 15 Temmuz gecesi okudukları ezan ve salâlarla, milletin maneviyatını tahkim ederek bu ülkeye ve demokrasiye olan bağlılıklarını bir kez daha ispatlamış insanlardır.

***


Dinin, sosyal hayattaki yerine dair normalleşmelerin doğru anlaşılması ve soğukkanlılıkla yönetilmesi esastır.
Laiklik üzerinden başlatılmak istenen bir dalganın, "laikçi zihniyete evrilerek" tarihi hataların tekrarlanmasının manası yoktur
Ülkenin bir köşesindeki din görevlisinin yanlışının, tüm Diyanet camiasına mâl edilmesi hatta İslâm'ın yıpratılmasına malzeme yapılması asla kabul edilemez.
Dinin magazinleştirilmesi ve her yıl dönemsel tekrar eden fantastik konuların neredeyse dini değerleri aşındırması da başlı başına bir meseledir.
Ve nihayet, son din İslâm'ın rehberi Kur'an ve Hz. Peygamber'in (SAV) sünnetidir. Sahih hadisler ile -artık kapalı olduğu düşünülen- içtihat kapısını bir dönem açık tutan müçtehitlerin yol göstericiliği de çok kıymetlidir.

***


Camileri sadece yaşlılara emanet eden, cuma ve bayram namazlarına indirgeyen anlayışın klişe kodları hepimizin malûmudur
Din görevlilerini, ellerine tutuşturulan vaazlar ve cenaze namazlarındaki rolleri ile sınırlandıran zihniyetin ürettiği argümanlar bize yabancı değildir. Biliriz onları!
Bu ülkede TL'den sıfır atılacağı zaman bile "Camilerde hutbe okunmasını" öneren, idari veya ekonomik konularda dahi camileri, din adamlarını ve cemaati göreve davet etmeyi marifet zanneden bir mantık zinciri hâlâ canlıdır.
Cenazelerde cami avlusunda toplanan, -üzülerek belirtmek isterim ki- yer yer dedikodu yapan, merhum veya merhumeye bir Fatiha okumak yerine tabutunu alkışlarla uğurlayanlar da bu toplumun birer parçasıdır
Bir törende dua okunurken "Amin" demekten çekinen, laik devletin temellerinin sarsıldığını öne sürenler de azımsanmayacak sayıdadır.
Üstelik bütün bunlar...
Din ile ahlak arasındaki güçlü bağın örselendiği, şekilci din anlayışının belirginleştiği, dinin özünün insanın özüyle buluştuğu sosyal alanın daraltılmak istendiği bir sırada yaşanmaktadır.

***


İnandığı gibi yaşamak ile yaşadığı gibi inanmak arasındaki ikilemin sürdüğü bu çağda ana doğrultuyu kaybetmemek, muhtelif kişisel yorum ve tavırların arkasına genellemelerle takılmamak mühimdir.
Ve tabii ki Sayın Diyanet İşleri Başkanının omzundaki yük de ağırdır...
Duru bilgiyi yaymak, geniş kapsayıcılık, asırlık bir kurumsal birikime emek veren tarihi şahsiyetlere hürmet göstermek, Anadolu irfan geleneğini hatırlatmak, İslâm'la şereflenmiş olmanın faziletini anlatmak, farklı inanç ve yorumları gözetmek büyük sorumluluktur...
NOT: 9 Eylül 1922'de İzmir'de, Kurtuluş Savaşı'nı zaferle taçlandıran, emperyalizme karşı çıkışın simgesi olan Cumhuriyetin banisi Atatürk ve silah arkadaşlarını rahmetle anıyor, 9 Eylül'ün kimsenin tekelinde olmadığını, bu ülkenin ortak paydasını oluşturduğunu ifade ediyorum.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA