Önce kurgulanmış sürecin etaplarını kısaca hatırlayalım...
Türkiye Ekonomi Programı'na kategorik karşıtlık.
Programı değersizleştirme ve içini boşaltma çabası.
Sistematik kur atağı ile finansal dengeleri sarsma.
Enflasyonu bilhassa içeriden körükleme.
Ve şimdi, en kritik evrelerden birindeyiz.
Nedir o?
Tabii ki "enflasyonda katılık yaratmak!" Yani, enflasyonun gireceği düşüş trendini geçici gibi göstermek, algı yönetimi ile süreci çarpıtmak. Böylece, seçim sath-ı maili olarak adlandırılan Mart-Haziran 2023 dönemine, yüksek enflasyonla girilmesine siyaseten bel bağlamak. Bu manivela sayesinde seçmenin sinir uçlarına basmak, geleceğe değil, kısa vadeye bakmasını sağlayıp, oy verme tercihlerini manipüle etmek!
Unutmayalım...
Bugün "sığınmacılar" üzerinden kızıştırılmak istenen ortamda "sosyoekonomik faktörler" kullanılıyor. "Sığınmacılar, vatandaşın ekmeğini küçültüyor" söylemi üzerinden her alanda ve her türlü araçla gündem zehirleniyor.
İş bununla da kalmıyor. Özellikle Suriyeli sığınmacılara da "Sizin için parayı AB veriyor, Türkiye değil" dezenformasyonu yayılıyor. Ajan provokatör tipler de Suriyelilerin yoğun olarak bulunduğu mahalleleri, çalıştıkları veya açtıkları iş yerlerini hedef göstermek için alttan alta çalışıyor!
Neyse ki...
Devlet aklı, bütün bu olup bitenin farkında. Sürekli nabız tutuluyor, kıvılcım çaktıracak kişiler ve geçmiş olaylar inceleniyor, sığınmacılara yardım görünümlü çeşitli organizasyonlar mercek altında tutuluyor. Toplumsal, ekonomik ve dışsal unsurlara dönük erken uyarı sistemi etkin işliyor.
Aynı şekilde, seçim güvenliğini zedelemeye yönelik iç ve dış merkezli, sosyal medya odaklı yapılanmalar ve hatta yapay zekâ tabanlı algoritmalar üzerinde de duruluyor.
Netice olarak...
Benim gördüğüm husus şu ki... Vatandaş ekmeğinin derdinde. Gerginlik, sokak olayı istemiyor. Ama geçim şartlarını iyileştirecek tedbirleri ve anlık sonuçlarını görmeyi çok önemsiyor! Bu fırsat penceresinin iyi değerlendirilmesi gerekiyor...