Türkiye'nin en iyi haber sitesi
FERHAT ÜNLÜ

33 yıllık Çernobil sızıntısı

Çernobil patladığında ilkokulu bitirmiş, ortaokula yazılmıştım. Facia, daha ziyade ülkemizin kuzey sahillerini, özellikle de Karadeniz'i etkilemişti. Ama bölgemizde de misal 1991'de CNN'in, hâlâ hafızamda kalan War in the Gulf (Körfez'de Savaş) jeneriğiyle duyurduğu haberler kadar etki yaratmıştı.

Bu konvansiyonel medya bombardımanı, o zamanlar sosyal medya olmadığı için

yalnızca halk arasında fısıltı halinde konuşulan "Saddam Hüseyin, Rus yapımı Scud füzelerini Türkiye'nin güney sahillerine atacak" paranoyalarına dahi yol açmıştı.

26 Nisan 1986'da meydana gelen Çernobil Faciası, Home Box Office'in (HBO) ve Sky Yapım'ın beş bölümlük mini dizisi Chernobly ile gündemde. Yeni kuşaklar (Y, Z ve altı…) bu olayı dizi sayesinde öğrendi denilse yeridir.

Dizi, bir türlü ısınamadığım ve üç bölümden öteye geçemediğim Game of Thrones'un (G.O.T.), fanlarını hayal kırıklığına uğratan sekizinci (final) sezonundan sonra HBO'nun sarsılan imajını toparlayan bir yapım olarak görülüyor.

Chernobly'in beş bölümünü izleyen biri olarak dönemin ruhunun ve Sovyet rejiminin yapısının güçlü biçimde yansıtıldığını, kayda değer nükleer araştırmalar ve Çernobil faciası incelemelerinin dizinin hikâyesine hakkıyla yedirildiğini, senaryo, kurgu, görüntü yönetmenliği ve oyunculukların tatmin edici olduğunu söyleyebilirim.

Ancak bu diziden nükleer enerji karşıtlığı üretmek, hele hele Mersin'de geçtiğimiz yıl temeli atılan Akkuyu Nükleer Santrali (ayrıca Sinop projesi de var) aleyhine propaganda türetmek ideolojik körlük ve müzmin muhaliflik ile izan sınırlarını zorlamaktan başka bir şey değil.

Türkiye'nin hatırı sayılır fizikçileri (İstanbul Teknik Üniversitesi Nükleer Araştırmalar Ana Bilim Dalı Eski Başkanı Prof. Dr. Asiye Beril Tuğrul gibi…) ülkemizin, nükleer enerjiye ihtiyacı olan ve bunu maksimum güvenli kapasitede kullanabilecek bir ülke olduğunu söylüyorlar.

TÜRKİYE'NİN Y.E.K. YATIRIMLARI

Türkiye'nin, ağırlıklı olarak Yenilenebilir Enerji Kaynakları'na (Y. E. K.) yönelmesi gerektiğini söyleyen eski nükleer enerji ve şimdinin enerji stratejileri uzmanı Prof. Dr. Tanay Sıdkı Uyar gibi isimler de var. Ama zaten Türkiye, Berat Albayrak'ın Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı döneminde bu yatırımlara büyük ağırlık verdi ve yatırımların semeresini de şimdilerde almaya başladı. (Ayrıntılar için bkz: https://www.sabah.com.tr/ekonomi/2017/09/30/yenilenebilir-enerji-yatirimlari-7-yilda-iki-kat-buyudu)

Y.E.K. yatırımlarına ağırlık vermek bir petrol ve doğalgaz üreticisi olmayan Türkiye'nin nükleer enerjiden vazgeçmesini gerektirmiyor. Zira nükleer, enerji üretiminin yanı sıra vaktiyle (Soğuk Savaş döneminde) Amerika Birleşik Devletleri-Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği arasındaki dehşet dengesini ve bu sayede 'konvansiyonel açıdan barışı temin etmiş' önemli bir stratejik parametre.

Kaldı ki ayrıca Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın son verilerine göre dünyada 448 nükleer santral var. Yirmi dokuz ülkeye yayılmış bu santrallerin en çok olduğu ülke, tahmin edilebileceği gibi ABD. (99.) İkinci sırada 58 santral ile Fransa var.

Japonya'nın 42, Çin'in 39, Çernobil'i yaşayan Rusya'nın ise 35 santrali var. Bunlar bir yana Brezilya'dan Pakistan'a, Litvanya'dan Çek Cumhuriyeti'ne pek çok ülkede reaktör bulunuyor.

Türkiye'de bir santralin daha yeni temeli atıldı, ama Ermenistan'da bile bir tane var, hesap edin. Dünyada yapımı süren 59 reaktör inşaatı mevcut. (Ayrıntılar için bkz: https://www.iaea.org/sites/default/files/publications/reports/2017/gc62-3.pdf

Çernobil Faciası'nın detaylarına gelince… Kaza, 1986'de SSCB'ye bağlı olan Ukrayna'nın Pripyat şehrinin 14,5 km. kuzeybatısında bulunan Çernobil şehrinde konuşlu olan nükleer santralde yapılan bir deney esnasında meydana geldi. Kazanın olduğu zaman santralin 30 km çapa sahip bölgesinde toplam nüfus yaklaşık 135 bindi.

Çernobil Nükleer Santrali'nde bir kişi olay yerinde yaşamını yitirdi, bir kişi de aşırı radyasyona maruz kaldığı için öldü. Faciadan birkaç gün sonra 134 çalışan hastanelere sevk edildi. Birkaç gün içinde hastanelere sevk edilen 28 itfaiyeci aşırı miktarda radyasyona maruz kaldığı için hayatını kaybetti. Ayrıca 14 kişi radyasyon sebepli kanserden dolayı öldü. Çernobil Faciası'nın etkilerinin 1996 yılına kadar hissedildiği söyleniyor. Ancak facianın etkileri hâlâ tam olarak bilinmiyor.

SSCB'NİN ÇÖKÜŞÜNÜ HIZLANDIRDI

Dönemin Sovyet yönetimi, Çernobil Faciası'nı dünyaya duyurmamıştı. Tabii o zamanlar sosyal medya yoktu, Sovyetler kendi konvansiyonel medyalarını kontrol edebiliyorlardı. Hatta diziye göre kentten haber sızıntısı olmamasını bile sağlamışlardı. Ne var ki ilkel zamanların haberleşme metodu dumanın kilometrelerce öteden görülebilmesinde olduğu gibi gözle görünmez radyoaktivitenin İskandinav kıyılarına ulaşması -haliyle- engellenemeyince facia ifşa oldu.

SSCB'nin kazayı gizlemeye çalışmasının politik sebebi şuydu: Ülke, Batı Bloku ile Soğuk Savaş'taydı ve bu savaş nükleer dehşet dengesine dayanıyordu. Ruslar, kazanın duyulmasını kendileri açısından bu dehşet dengesinin bozulması ve savaşın kaybedilmesi olarak görüyordu. Kazayı gizlemeye çalışmak çocukça bir aymazlıktı elbette. Çernobil'den üç yıl sonra Berlin Duvarı'nın ve sonra 1991'de Sovyetler'in yıkıldığı göz önüne alınırsa felaketin SSCB'nin çöküşünü hızlandırdığı gönül rahatlığıyla söylenebilir. Chernobly dizisinin başından itibaren hissedilen bu ana fikir, dizinin sonunda dile de getirilmiş zaten.

Facianın biyolojik etkilerinin abartıldığını düşünen bilim adamları da var. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu eski Başkanı Prof. Dr. Ahmet Yüksel Özemre bunlardan biri. Özemre, 1993'te TBMM Komisyonu'na yaptığı açıklamaları kamuoyu ile paylaşırken metnin girişine şu notu düşmüş:

"Her yıl Nisan ayı geldi mi medyanın petrol ürünleri ve yabancı çay ithalatıyla da ilgili kesimlerinin araçları 26 Nisan 1986'da vuku bulmuş olan Çernobil Kazası'nı bahane ederek nükleer enerji karşıtlığının borazancıbaşısı olurlar. Petrol ürünleri kârlarına kesat gelmesin diye nükleer enerjiyi halka öcü olarak göstermek ve de 'Türk çayı hâlâ radyasyonlu' diye halkı Türk çayından kendi ithalatları olan çaylara yöneltmek için bir de 'Karadeniz'de kanser arttı' çığırtkanlığına soyunurlar. Kimsenin aklına da 'Edirne ve civarına Doğu Karadeniz Bölgesi'nden kat be kat daha fazla radyasyon indi de neden oralarda kanser vakaları artmadı?' sorusu gelmez. Bu, her yıl medyanın artık vukuat-ı adiye hâline gelmiş olan bir ritüelidir. Çernobil Kazası Türkiye'de 1) belirli kesimlerin ekonomik çıkarlarına halel gelmesin diye ya da 2) hükümetlere baskı unsuru olarak manipüle edilmiş ve edilmekte olan bir araç haline getirilmiş ve bunu yapanlar halkta kolektif bir paranoya ya da histeri hali ihdas etmek için çok para ve de gayret sarf etmişler ve hatta 1993 yılında bu konuda bir de TBMM araştırması açılmasını tetiklemişlerdir." (Özemre'nin TBMM Komisyonu'na yapılan açıklamaların tamamı için bakınız:

https://www.ozemre.com/sites/default/files/tbmmarastirmakomisyonunamudafaam.pdf

Özemre, bu ana fikri içeren Çernobil Komplosu adıyla bir kitap da yazdı. Ayrıca Radyasyon Paranoyası adlı makalesinde doğal koşullar da dâhil nerede, ne kadar radyasyon olduğunu ve bunun ne kadarının insana zararlı olduğunu rakamlarla açıkladı. (Merak edenler için: https://www.ozemre.com/makaleler/radyasyon-paranoyasi

Buna göre civarımızdaki en büyük elektro-manyetik radyasyon kaynakları Güneş ve onun radyasyonunun bir bölümünü Dünya'ya yansıtan Ay mesela.

Özemre'nin bu görüşleri elbette tartışılabilir, tıpkı facianın tam olarak bilinmeyen etkileri gibi… Ama Özemre şunda haklı: Faciayı, nükleer enerji karşıtlığına dönüştürmek rasyonel değil.

GÖRÜNMEYE DÜŞMAN: RADYOAKTİVİTE

HBO'un Chernobly'inin son bölümünde duruşmaya -olay bölgesinde yoğun radyasyona maruz kalan- Başbakan Yardımcısı Boris Shcherbina'nın öksürükleri nedeniyle ara verildiği sahnede Scherbina ile nükleer fizikçi Valery Legasov arasındaki diyalogda (Arka fona, ABD sinema endüstrisinin iktidarını temsilen Mickey Mouse da konulmuş!) Hitler'den sonra Stalin'in egemen olduğu o topraklardan bahsedilerek Yahudilik propagandası da yapılmıyor değil.

Yalnız o topraklardan kimlerin gelip geçtiğini en iyi anlatan sahne, yaşlı bir kadının, tahliye kararı sebebiyle kendisini köyünden çıkarmak isteyen emir kulu bir askere şu sözleri söylediği sahne:

"Önce Çar vardı, sonra devrim geldi, sonra Alman askerler geldi, sonra da Stalin'in askerleri geldi. Hepsini gördüm. Hiçbiri geldiğinde buradan gitmedim. Şimdi görünmeyen bir şey yüzünden mi buradan gideceğim."

'Görünmeyen düşman radyoaktivite'yi yaşlı bir kadının ağzından anlatan bu sahne dizinin de belki en iyi sahnesiydi.

ABD'DEN TAHSİL EDİLECEK GERÇEK

Ama Chernobly'in asıl ana fikrini, Legasov karakterinin ağzından dinlediğimiz şu replik özetliyor:

"Söylediğimiz her yalanla gerçeğe borçlanırız. Ve bu borç, er geç tahsil edilir."

Günümüz dünyasında kendi ülkesine ve başka ülkelere en çok yalan söyleyen devlet ABD yönetimi. Amerikalılar, şu an içinde bulundukları tarihsel buhran şöyle dursun, geçmişteki yaşanmış felaketleri bile köklü, sistemik bir eleştiriyle film ya da dizi konusu yapmaktansa kimisi uçuk muhayyel doğal felaketler, apokaliptik atmosferler, hatta zombiler temalı film ve diziler yapmaya meyilliler. (Çernobil gibi çocukluğumuzun hatırda kalan kazalarından 1983'teki Challenger Kazası'nı daha yeni film yaptılar misal.)

İsrail'le tam müttefik ABD Evanjelizmi, tıpkı bir zamanlar Sovyetler'in kendi halkından ve dünyadan gerçekleri gizlediği gibi tüm dünyaya yalan söylüyor. Ve bu yalanların bedeli de 33 yıllık Çernobil sızıntısı gibi er ya da geç ABD rejiminden tahsil edilecek.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA