Türkiye'nin en iyi haber sitesi
YEŞİM TABAK

Bir varmış, daha ziyade yokmuş

Tatsız bir iş ve uzun bir gece. Üç araba dolusu devlet görevlisi, yanlarında katil zanlıları, cesedin gömülü olduğu yeri arıyorlar. Ki dosya kapansın. Şu tepenin ardı, bir sonraki çeşmenin yanı, şöyle bir ağacın dibi derken, sonu gelmeyecek galiba. Yol alsalar da bir yere ilerlemiyor gibiler. Şoför Arap (Ahmet Mümtaz Taylan), Doktor Cemal'in (Muhammet Uzuner) sıkıntısı için hafifletici bir sebep öne sürüyor: "Anlatacak bir öykün olur. 'Bir zamanlar Anadolu'da,' dersin..." Belki der. Belki Arap'ın dediği gibi büyük şehre tayin olup çoluk çocuğa karışmış, bambaşka bir hayata geçmiş olduğu zaman, bu sıkıntılı geceyi ilginç bir serüven olarak hatırlar. Ne var ki kahramanların hiçbiri, 'Bir zamanlar...' diye başlayabilecekleri bir hikayenin içinde gibi görünmüyor. Ezeli ve ebedi biçimde oradalar sanki, ve zamanların değiştiği, değişeceği de yok. Olsa olsa, kendi gölgelerinin koyu taraflarına doğru bir yolculuktalar.

ÖLÜMÜN İZİNİN SÜRÜLDÜĞÜ BİR DÜNYA
Doktorun karamsar duyarlılığı, (yüzündeki yara makyajının yapaylığına takılmamanın epey güç olduğu) savcı Nusret'in (Taner Birsel) rahatsız vicdanı, emeği ölçüsünde iktidar sahibi olamadan ömür tükettiğini düşünen Komiser Naci'nin (Yılmaz Erdoğan) gündelik dertlere boğulmuşluğu, zanlı Kenan'ın (Fırat Tanış) mağrur ve ürkütücü suskunluğu; sabah belirene dek katmanları açılan, polisiye bir olay örgüsünden ziyade karakterlerin bu hassas pozisyonları oluyor. Tabii aynı zamanda, birbirlerine karşı pozisyonları. Birkaç askerin de eşlik ettiği bu erkekler topluluğunda, herkes hiyerarşinin net sınırları içindeki rolünü yerine getirmeye çabalıyor. Gelgelelim, hayatın dengeleri çok daha karmaşık; kişisel hikayelerinin arka planını, kadınlarla ilişkileri belirliyor. Muhtarın (Ercan Kesal) gaz lambasıyla çay servisi yapan yeniyetme kızının güzelliği, gece boyunca karşılarına çıkan tek umut ışığı sayılır. Gerçi o bile hüzün sebebi; 'Allah bahtından güldürsün', ama kaderini kestirmek zor değil. Muhtarın dediğine bakılırsa, köyün en büyük ihtiyacı iyi bir morg. Yaşamın değil, ölümün izinin sürüldüğü, otopsiyle aydınlanmaya çalışan bir dünyada geçiyor film.

SOĞUKKANLI TESPİTLER VE KARA MİZAH
Bir Zamanlar Anadolu'da'nın bu karamsar taşra tasviri, ağıt yakmaktan daha farklı bir şeye, soğukkanlı tespitler ile kara mizahın acı bir buluşmasına denk düşüyor. Nuri Bilge Ceylan'ın Ebru Ceylan ve Ercan Kesal'la birlikte yazdığı filmi, Anadolu'nun gerçekliğine hem detaycı hem de bütünsel bir bakış getiriyor. Ceylan'ın estetik mükemmeliyetçiliğinin hikayeyle kurduğu işlevsel bağı, hatta bizzat hikayenin kendisi olma becerisini bir kez daha izliyoruz. Ama yıllardır diyalog-sevmezliğiyle tanınan Ceylan, bu defa oyuncularını bol miktarda doğal ve akıcı replikle besliyor. En kenardaki karakterler de dahil olmak üzere filmdeki herkesin konumu ve hayata karşı tavrı o kadar ince düşünülmüş (ve oynanmış) ki, onların birbirleriyle etkileşimlerini takip etmek, seyircileri birer iz sürücü olmaya, algısını açık tutmaya mecbur ediyor. Bir Zamanlar Anadolu'da bir değil, birçok cinayetin, kozasından sağ salim çıkmaya hiç fırsat bulamayışın, bir noktada 'kalakalma'nın filmi.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA