Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SALİH TUNA

AKP’li fırıldağın profesörü

Bir süre önce "Erdoğan karşıtı AKP'li bir fırıldağın" sitayişle bahsettiği bir ilahiyatçı/kelamcı profesörün bir konuşmasını bir kenara kaydetmiştim.
Gündemin sıkıcılığından kaçmak için bazen böyle notlarıma bakarım...
Adı lazım değil o profesör "Kur'an'da bazı ayetleri değiştirmek lazım" diyordu.
"Hadisi-sünneti bitirdiler, şimdi sıra ayetlere mi geldi" diyenleriniz çıkacaktır.
Ama "tarihselcilik" zaten böyle bir şey.
Fazlurrahman'dan Muhammed Arkoon'a (gerçi rahmetli biraz farklı ve kaliteliydi) kadar böyle bir "yaklaşım" var.
Kaldı ki, çok da "yabancısı" olduğunuz bir şey değil.
Mesela Demirel, 28 Şubat döneminde Kuran ayetlerini aklınca tasnif etmiş ve "ahkâm ayetlerine dönüşü önermek irticadır" demişti.
Demirel "tarihselci" falan değildi tabii. O sadece seküler / rasyonalist / pozitivistti.
"Tarihselciler çok mu farklı" derseniz, bahsi diğer, geçelim.
Şu kadarını söyleyelim:
Dinin "ham yobaz / kaba softa" marifetiyle dondurulmasına karşı çıkmanız başka şey, maksadını fehmedemediğiniz ayetleri zamana ve şartlara hapsederek dini profanlaştırmak başka şeydir.

***

"Kuran'da bazı ayetlerin değiştirilmesi lazım" diyen o profesör Kehf Suresinde anlatılan Hz. Hızır ile Hz. Musa arasında geçen kıssayı misal veriyor.
Diyor ki:
"Kendisine Allah'tan bilgi verilen bir adamın (Hz. Hızır) yaptığı işler var biliyorsunuz. Sonradan Musa sağduyusuyla onlardan hiçbirine tahammül edemiyor. Ama gerekçeleri anlatılınca anlıyoruz ama bir tanesini anlayamayız / hiçbir zaman anlayamayız... O da çocuğun öldürülmesi... O bilge kişi (Hz. Hızır) diyor ki, bu çocuk ilerde annesine babasına işkence yapacak diye korktuk... Bu gerekçe, 7. yüzyılda Araplara anlatıldığı tarihte bile geçerli olamaz..."
Sonra da müthiş bir taaccüple soruyor: "Böyle bir gerekçe olabilir mi? (...) Böyle bir gerekçeyi bugün insanlığın sağduyusu / vicdanı kabul edemeyeceği ortada. Demek ki Allah bunu anlatırken, bu olayın gerçekleştiği dönemdeki insanlığın ahlaki duygusu veya onur duygusu bunu kabullenmeye müsaitti..."
Bu kafaya göre...
Kehf Suresi'nde geçen mezkur ayeti nazil olduğu dönemden beri "zikredenlerin" içinde yer alan Sevgili Peygamberimiz dahil cümle Müslümanların ahlak ve onuru hiç rahatsız olmadı.
Halbuki...
Kıssada geçen "çocuk meselini" profesörün anladığı şekilde anlayan aklı başında bir Müslüman asırlar boyunca çıkmadı.
Aklı başında olmasından geçtim, tek bir "meczup Müslüman" bile çıkmadı.
Hitler hariç. Ki o da Müslüman değildi.
***

Mizan bellidir; uyulması gereken Allah'ın elçisi Musa'dır.
O sûrenin hikmetlerinden biri de budur zaten.
Ölçü de sabittir: Hiçbir çocuk hiçbir nedenle öldürülemez.
Hikmet veya maksada gelince... Augustinus'tan Schopenhauer'e kadar birçok filozofun kafa yorduğu "kötülüğün kaynağı sorunsalına" kadar hasbıhal etmek mümkün.
Kimi zaman o lakırdıları duyarsınız ya; bu çocuk niye felç, bu neden açlıktan öldü, bu katliama Allah neden izin verdi, ila ahir.
Mezkûr kıssada Rabbin katında muhakkak hepsinin cevabı vardır. Merhametli ve adil olan Allah hiçbir kuluna zulmetmez. Zalim cezasını çekecek, mazlum mükafatını alacaktır.
Ve bu dünya hayatı göz açıp kapatıncaya kadardır...
İncil'de (Yuhanna 11) Lazarus'un kız kardeşleri hasta olan kardeşleri için İsa'ya "Rab, sevdiğin kişi hasta" diyerek haber gönderdiği anlatılır.
Hz. İsa, "Bu, ölümle sonuçlanacak bir hastalık değil" der ve Lazarus'u görmeye gitmez.
Gelgelelim, Lazarus ölür.
Kierkegaard, "İncil'deki bu saçmalığı değiştirelim" demez, fehmetmeye çalışır ve ölümle sonuçlanacak hastalığın "ümitsizlik" olduğunu anlatır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA