Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SALİH TUNA

Dünyayı terk eden ölüm

İnsana vaaz / nasihat olarak ölüm yeter denir. Lakin şu korona günlerinde ölüm yağıyor üstümüze, kimsecikler tınmıyor!
Ölüm düşüncesinden bu kadar uzak bu kadar nasipsiz başka bir dönem yaşanmadı.
"Hayat eve sığar" diyoruz... Ya ölüm neye sığar? İstatistiklere mi?
Her gün ölüm raporları yayımlanıyor tüm dünyada. Sayılardan oluşan ölümler...
"Bugün İspanya'da ne çok ölen oldu birader" gibi lakırdılar arasında kanıksadık ölümü bile.
İlkin, koronavirüs yaşlıları öldürüyor denilmişti.
"Bana bir şey olmaz" dedi yaşlı olmayanlar.
Sonra yaş aralığı aşağıya indirildi.
Fakat o da kanıksandı tedrici bir şekilde.
Halbuki, ölüm her gün inen bir ayet.
Kanıksandı mı rahmet biter.
Zaten ölüm hakkında hiçbir şey bilmeden yaşam hakkında da hiçbir şey bilemeyiz.
Hayatın anlamı ölümde saklı.
Gününü gün etmek / vur patlasın çal oynasın yaşamak, Camus'nün dediği gibi, upuzun uykudan ibarettir.

***

Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz

Koronavirüs günlerinde ölüm, o şaşaalı cenaze törenlerinin ironik ödeşmesi sanki.
Cenazeler koronadan önce adeta gösteriş törenlerine dönüşmüştü ya onu diyorum.
Korkunç siyah büyük gözlüklerle, alkışlarla ve o tuhaf lakırdılarla...
Nedir o "Rahat uyu" falan, mevtanın ardından.
Ölümü yanlış anlamamak gerek. Ölüm uyumak değildir. Tam aksine, bir uykudan uyanmaktır.
Muhafazakarlar da ellerinde cep telefonlarıyla kendi "ünlülerinin" cenazelerini panayırlara dönüştürmüşlerdi.
Tabutla selfie çektireni bile gördüm, daha ne diyeyim!
Hatta bir defasında, "Korkuyorum; birbirlerine 'görünmek' sevdasından bir gün mevtalarını musalla taşında unutacaklar!" demiştim.
Şimdi malumunuz moderni / muhafazakarı kaçıyor, kaçmak zorunda kalıyorlar cenazelerden.
"Ölümün ironik ödeşmesi" dediğim bu!

***

İnsanları ölüm de durup düşünmeye, hayatı sorgulamaya sevk etmiyor, derin uykusundan uyandırmıyorsa o ölüm dünyayı terk etti demektir.
Sokurov bir kahramanını (Aleksei Ananishnov) şöyle konuşturur: "İnsan birçok sebepten dolayı ölür ama hangi sebepten dolayı yaşadığını bilmez..." Yaşamanın nedeni bilinmeden yaşanan hayat, kaçak bir hayattır. Acınası, bedbaht ve beyhude bir hayat...
Bir de ölmeden önce ölenler vardır, yaşanmaya değer hayatı idrak edenler.
Onlar ki, hiçbir zaman mahzun olmayacaklardır.
Gelin kulak verelim onlardan birine, Hazreti Pîr'e: "Öldüğüm gün tabutum yürüyünce / Bende bu dünya derdi var sanma! / Benim için ağlama / 'Yazık, yazık! Vah, vah!' deme! / Şeytanın tuzağına düşersen o zaman 'eyvah' demenin sırasıdır. / Cenazemi gördüğün zaman 'Ayrılık, ayrılık!' deme! / Benim buluşmam asıl o zamandır. / Beni mezara koyunca elvedâ demeğe kalkışma! / Mezar cennet topluluğunun perdesidir. / Mezar hapis görünür amma, / Aslında canın hapisten kurtuluşudur. / Batmayı gördün ya, doğmayı da seyret! / Güneşle aya batmadan ne ziyan gelir ki? / Sana batma görünür amma / Aslında o doğmadır, parlamadır.
/ Yere hangi tohum ekildi de yetişmedi?
/ Neden insan tohumu için bitmeyecek, yetişmeyecek zannına düşüyorsun?..."

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA