Fotoğraflar: Yeşim ÖZCAN & Murat SOLAKOĞLU
FOTOĞRAFLARIN TÜMÜNÜ GÖRMEK İÇİN TIKLAYIN!
Çocukluğumun kimi sabahlarında uyandığımda koşarak anneanneme gider, gördüğüm birbirinden güzel rüyaları anlatmak isterdim. Gülümseyerek, "anlatma, önce gerçekleştir rüyanı, gel sonra anlat, ille de anlatacaksan şimdi git akan suya anlat" derdi. O gün bugündür rüyalarımı gerçekleştirmek için çabalar dururum. "Yine yolculuk vakti" deyip yollara düştüğümde heyecanım diğer yolculuklardan daha da fazla. Bu defa bir devlet başkanının gerçeğe dönüşen rüyasına yolculuk yapacağım.
Kazakistan'ın başkenti Astana bu yıl başkent oluşunun 15. yıldönümünü kutladı. Kazakistan Ankara Büyükelçisi Janseyit Tüymabayev'in davetlisi olarak gittiğim bu şehirde hem etkinliklere katıldım hem de tıpkı diğer konuklar gibi ben de bir rüyaya tanıklık ettim. Bir tarafta nehir kıyısında yükselen muhteşem binalar, parklar, heykeller, anıtlar diğer tarafta kültürünü, dilini, gelenek ve göreneklerini yaşatan, konuksever, dost canlısı insanlar.... Akmolinsk, Tselingrad, Akmola ve Astana! Adı her ne olursa olsun bozkırın ortasında göz alıcı bir ihtişamla yükselen rüya gibi bir şehir Astana...
15 yıllık taze bir başkent olan Astana, Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev'in gerçeğe dönüşen bir rüyası... Uçsuz bucaksız bozkırın ortasında yer alan şehrin mega bir kent olmasını, halkına refah getirmesini ve yeni başkent olarak ülkeyi en iyi şekilde temsil etmesini isteyen Nazarbayev, 1997 yılında başkentin Almatı'dan Astana'ya taşınmasını istemiş. O günden itibaren dünyanın birçok yerinden tanınmış mimarlar, sanatçılar ve büyük bir ekip ile bu rüyasını gerçekleştirmek için durmaksızın çalışmış ve çalışmaya da devam ediyor.
İşim Nehri'nin ikiye böldüğü Astana'da nehrin kıyısında sıralanmaş rengarenk binalar göz alıyor. Şehrin birçok binası Türk şirketler tarafından yapılmış. Teknoloji ile modernizmin birarada sergilendiği bu dev yapılarda Kazakistan'ın göçebe kültürü ile bugünün birleşimini görmek mümkün. Özellikle tiyatro, konser, opera salonlarında Kazak motifleri duvarlara ve birbirinden değerli kumaşlara işlenerek kullanılmış.
Astana'nın simgesi kabul edilen Bayterek, Ak Orda olarak bilinen Cumhurbaşkanlığı Sarayı, bu sarayın hemen yakınında yer alan Astana Şehir Oditoryum'u, alışveriş merkezi olarak hizmet veren Han Çadırı ve Piramit olarak adlandırılan Barış ve Uzlaşma Sarayı mutlaka görülmesi gereken yerler. 1998 yılında başkent olan Astana'ya tarihte sırasıyla Akmolinsk, Tselinograd, Akmola ve son olarak da Kazakça'da başkent anlamına gelen "Astana" adı verilmiş. Günümüzde birçok uluslararası organizasyona, konser, sergi, toplantı ve etkinliklere ev sahipliği yapan Astana'da başkent oluşunun 15. yıl dönönümü kutlamaları çerçevesinde yaklaşık 40'a yakın etkinlik düzenlendi. Konserler, sergiler, gösteriler... Herşey muhteşemdi.
Bundan üç yıl önce bu şehre yaptığım ilk ziyarette şehrin mimarisi, yolları, parkları, kültür ve sanata verdiği değer çok etkilemişti beni. Etkilenmesine etkilenmiştim ama sokaklarda insanları, kalabalıkları görememiştim. İşte bu gelişimde konuksever Kazak halkı ile biraraya gelme fırsatım oldu.
Kazak Mutfağı'nı göçebe yaşam şekillendirmiş
Geçmişte olduğu gibi bugün de Kazakların en belirgin özelliği konukseverlikleri. Kazak konukseverliği özellikle sofralarda gösteriyor kendini. Eskiden "yurt" adı verilen çadırlarda konuklarını en güzel köşeye oturtan Kazaklar bugün de evlerinin baş köşesinde misafirlerini konuk ediyor. "Dastarhan" denilen Kazak sofralarında daha çok bayram, kutlama ve özel günlerde birbirinden nefis Kazak yemekleri ikram ediliyor. Sofraların vazgeçilmez içeceği kımız, şubat ve ayran. Kısrak sütünden yapılan kımızın, deve sütünden hazırlanan şubata göre daha ekşimsi bir tadı var. Ayranın tadına ise diyecek yok.
Kazak Mutfağı, yüzyıllar süren göçebe hayatın etkisiyle şekillenmiş. O zamanlardan bugüne sofralarda et her zaman ana yemek olmuş. Yerleşik hayata geçilmesinin ardından sebzeler, hamur işleri, pilav ve deniz ürünleri de sofralarda yerini almış. Özellikle koyun, at, sığır, deve ve av hayvanlarıyla yapılan et yemekleri oldukça revaçta. Atın kaburga etlerinden hazırlanan "Kazkarta", davetlerin baş yemeği, benim de favorim haline gelen "Beşparmak", saygın konuklara ikram edilen "Miypalav" denilen kelle ve özel tencerelerde pişirilen, tadından yenmeyen "Kazak mantısı". Kazak mantısı bizim kıymalı mantıya göre hayli büyükçe hazırlanıyor. Bohça biçiminde şekillendirilen mantının tenceresi çok katlı. En altta su kaynıyor, onun üstündeki tencereler delikli olup onlara yerleştirilen mantılar suyla temas etmeden buharda pişiyor.
Mayalanmış hamurdan yapılıp kızartılan ve özellikle çayın yanında ikram edilen "Bavursak" ve "Çelpek" özel günlerde yine sofranın olmazsa olmazı... Pilav burada içine erik, üzüm, kayısı gibi meyvelerin kurutulmuşları konularak pişiriliyor. "Sorba" denilen çorbalardan ise özellikle et, pirinç ve yoğurtla yapılan "Kazak sorba" mutlaka tadılmalı. Bu kentte, halkın gittiği yerel yiyecek, giysi ve hediyelik eşya pazarlarına uğrayın... Özellikle sebze-meyve pazarlarında yaşanan renk cümbüşü görülmeye değer. Birbirinden lezzetli meyveler, çayın yanında ikram edilen kurabiye, bisküvi ve rengarenk şekerler, sonra birbirinden lezzetli peynirler, soğuk ikram edilen ve bizim sucuklara benzeyen iştah açıcılar… Hepsi bu pazarlarda! Halkın ayakkabı, mutfak eşyası, giyecek, oyuncak vb. ihtiyaçlarını karşıladığı yerel pazarlarda ise bölgenin kültürünü yansıtan halılar, yolluklar, kumaşlar var...
Astana'da bir rüyanın gerçekleşmesine tanıklık ettim. İçinden seyahat geçen tüm rüyalarınızın gerçek olması dileğiyle...
31 Ocak 2013
28 Aralık 2011
09 Mart 2011