Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Siyaset halkın umurunda değil!..

Sevgili Yavuz (Donat) beni çıldırtmaya devam ediyor.. Karadeniz bitti, Akdeniz, Ege bitti. Doğu bitti. Şimdi de İç Anadolu.. Hem de bu defa benim can yoldaşım (Gerçek anlamda.. Yol arkadaşım. Hatay'ı birlikte gezmiştik de ne muhteşem tatil olmuştu) Hüseyin Yayman'ı da almış yanına.. Niğde'ye doğru yola çıkmışlar..
Okur okumaz Yayman'ı aradım..
"Eskiler 'Geçti Bor'un pazarı, sür eşşeği Niğde'ye' demişler. Burada Bor ben oluyorum" dedim.. Gülüştük..
Yavuz'un bu gezileri, ülkemi ve insanımı günü gününe tanımamızı sağlıyor.. İnsanım ne yapıyor, ne yiyor, ne içiyor, ne konuşuyor, öğreniyoruz. Halkın gerçek gündemi ne anlıyoruz.
Çünkü Yavuz, Vali, Kaymakam, Belediye Başkanı, Genel ve Yerel Görevlileri de ziyaret ediyor ama asıl, halkın arasına giriyor, kenar mahallelere, köylere kadar. Onlarla oturup laflıyor.. Onların nabzını tutuyor.
Dört bir yandan yazdığı ayni..
"Halkın siyasetle ilgisi yok.. Hepsinin her yerde konuştuğu iki şey var..
Corona salgını ve ekonomi.." Peki, başkalarını geçin, Yavuz'un bunları yazdığı gazeteyi, bizler, bu gazeteyi çıkaranlar ve yazarları okuyor muyuz?.
"Hayır!." İşimiz gücümüz siyaset.
Dün gene baktım. CHP'li belediyeler olmasa, Günaydın, güya magazin ve esas ev kadınları için ekimiz Günaydın boş kalacak.
Birinci işimiz, CHP'li belediyelerde pire bulup, deve boyutunda vermek.
İkinci işimiz de "Sosyal medya gençlerin elinde" inancı var ya..
Sosyal medya eğilimlerine göre gazete çıkarmak ve ona göre köşe yazmak..
Aslında bütün popüler gazeteler sosyal medya sözcüsü gibi.
Gazeteci meslektaşlarımla mümkün olduğunca buluşuyorum.
Benim organize ettiğim buluşmalarda şartım açıktır.
"Telefon yasak.."
Ben birisinin davetine gidersem, yasağım kendime geçer.
Telefonumu sessize alırım. Eve davet ettiklerim dahil, benim telefonumun sesini duyan arkadaşım yoktur. Telefonumu gören de..
Üstelik bende WhatsApp başta, öyle Twitter, Facebook, falan filan gibi uygulamalar da yoktur. Bir tek SMS.. Bu yüzden, öyle dakka başı ekranım aydınlanmaz. Titremez..
Yani sosyal medya denen şeyi, biz yani yazılı basın haber yapmasak ruhum bile duymaz..
O zaman tüm yazılarımı hiçbir etki altında kalmadan, bağımsız ve özgür yazarım.
Geçenlerde bir gün, çok önemli ve de yönetici bir arkadaşımla buluştuk. Güya sohbet edeceğiz..
Et edebilirsen.. Cep telefonu masada duruyor. Her çaktıkça alıp okuyor.
Bazılarına cevap da yazıyor.
Abartmıyorum Dakka başı. Bazen daha da sık..
Şimdi zırt pırt kesilen sohbet olur mu?.
Ne oldu?.
Gözlem..
Dakka başı bir mesaj alan ve cevap veren birisi, o telefondan bağımsız yazı yazabilir, sayfa yönetebilir mi?.
Bu ülkede görüyorsunuz başta Yargı tüm güçleri, en çok da "Dördüncü Güç" denen medyayı, sosyal medya yönetiyor..
Hangi sosyal medya?.
Kimin trolü büyükse "Onun" sosyal medyası..
Bir de en sivri, en iğrenç mesajı atanların..
Hayır!. Onlar sandığınız gibi aşırı uçlar, radikaller değil.. Ne kadar iğrenç olurlarsa, o kadar başkalarına da iletileceklerini, "TT" denen zirveyi vuracaklarını ve biz gazetelere hatta kupürleri basılıp haber olacaklarını bilen ve hepimizi kullanan uyanıklar..
Şovu da onlar yapıyor.. Reklamı da onlar götürüyor. Yazılı basınım, yani bizim kökümüzü asıl onlar kurutuyor..
Biz de onlara göre yazıp, onlara göre gazete çıkararak sonumuzu hızlandırıyoruz.
Pes!.

***


Benim güzel Hatay'ım!..

Ortaokulu okuduğum Hatay'dan, benim güzel Hatay'ımdan çok güzel haberler aldım, Hüseyin Yayman dostumla konuşurken..
Kültür Bakanı Yardımcısı'yken ağbimlerle beraber Antakya'da buluşmuş, o güzel ilimizi nasıl özlem, nasıl keyif, nasıl gururla dolaşmıştık.
Çocukluğumun Hatay'ında en fazla gittiğim yerlerden biriydi, Fransızlardan kalma tarihi müze binası. Dünyanın mozaik cennetiydi o müze. Roma İmparatorluğu'nun en büyük mozaik ustaları Anadolu'da yaşadı. Bu yüzden Anadolu bir mozaik cennetidir. Depremlerle çok çöken, katman katman Hatay'da toprağı parmakla kazsanız, tarih çıkar. Her inşaatın temelinden de mozaik..
Biz ordayken Hilton "Müze Otel" inşaatı devam ediyordu. Kazı sırasında öyle büyük, öyle muhteşem mozaik çıkmıştı ki, projeyi değiştirdiler. Otel sütunlar üzerine kaldırıldı. Lobi, baştan aşağı camlardan oluşturuldu. Otele girenler altlarında gördükleri mozaiğin üzerinde yürüyor, oturuyorlar. Dünyada benzeri var mı?.
Mozaik o kadar boldu ki, Hatay'da, benim müzemde çoğu bahçeye yığılmış dururdu, karın, yağmurun, toz toprağın altında.
Bu gittiğimizde yeni yapılan muhteşem Mozaik müzesinde saatler geçirdik.
Dünya çapında bir müze. Kendisi sanat eseri bir gurur anıtı...
"Eskisi ne oldu" diye sormuştum, Yayman'a.. "Onu da restore ediyoruz" demişti..
İşte o restorasyon bitmiş. Eski müze şimdi "Şehir Müzesi"ne dönüştürülmüş ve açılmış.
Hemen, dünya neşelisi, unutulmaz Hataylı dostum, İl Kültür ve Turizm Müdürü Hüsnü Işıkgör'ü aradım.
"Müzemizde, Hatay'da ticaret, üretim, gündelik hayat, giyim kültürü, Hatay evi, avluhane kültürü gibi konularda iç düzenlemeler yapıldı.
Ayrıca ünlü yemeklerimizle ilgili çok geniş bilgilerin yer aldığı bölümler de var. Şehir Müzesi Hatay için olmazsa olmazlarımızdandı, çok emek verdik" dedi.
Eski Kültür Bakan Yardımcısı, yeni Hatay Milletvekili Hüseyin Yayman ve Kültür Müdürü Hüsnü dostlarım, arı gibi çalışıyorlar. Geçen ay da Kırıkhan'da gene tarihi bir binayı restore ederek Kütüphane yapmışlardı. Daha önce kaymakamlık ve okul olan bina için Yayman "Şimdi orası yaşayan kütüphane" dedi, bana..
Salonunda bilgisayarlar var.
Wi-Fi şifreleri de öğrencilere ücretsiz verilmiş. Ayrıca 21 bin 500 kitap, 7 bin 500 de çocuk kitabı var. Büyük ansiklopedi ve sözlükler de cabası.
Öcal Ağbim, hazır ol.. Bize gene Hatay yolları gözüktü. Tabii Yayman'ı, yıllar önce senin Ankara Tercüman bürosunda oda paylaştığın Yavuz Kardeşinden kurtarabilirsek.

***


Maske ne işe yarar?..

Vallahi de, tallahi de, bin kişi anlattı, Sağlık Bakanı'ndan başlayıp tüm uzmanlar.. Dünya uzmanları.. Ama hala "Maske ne yarar" anlamamakta direniyoruz.
Dün Yüksel Aytuğ'u okuyorum.
İşte aynen dedikleri..
"Bundan 6 yıl önce Uzak Doğu'da başlayan kuş gribi ve domuz gribi vakalarından korunmak için şirkette maske ile dolaşmaya başlamıştım.
Herkes bana 'uzaylı' gibi bakıyordu. Hatta haber merkezimizden gelip benimle röportaj bile yaptılar. Fotoğrafları hâlâ SABAH arşivinde duruyor. Ülkenin ilk 'maske savunucusu' olmak benim için de büyük bir onur..."
İyi güzel de Yüksel "Korunmak için" diyorsun.
Yanlış.
Maske insanı her türlü grip, yani corona tipi virüslerin hiç birinden korumaz. Çünkü üzerine konan o görülmesi için dahi özel mikroskop kullanılan minnacıktan da minnacık virüs maskenin üzerine bir tükrük damlası ile gelip kondu mu, nefes aldığında aynen içeri süzülür ve ciğerlerine gider, sen de, İspanyol, Domuz, Tavuk, Kuş, Covid-19 her ne tür ise virüs, o tür grip olursun.
O virüsü geçirmeyen tek maske N95 denen ve operatörler tarafından ameliyata girerken takılan, çok pahalı ve tek kullanışta biten, atılan maskedir.
O da bizde yok.
Peki biz niye zorunlu maske takıyoruz?.
Hasta isek eğer, bizdeki virüsü, hapşırdığımız, öksürdüğümüz zaman ağzımızdan fırlayan tükrük damlacığına yükleyerek, başka insanın, eline, yüzüne, üstüne, dokunduğu yerlere fırlatmamak için.
Sağlamsak, takmamıza gerek yok.
Ama sağlam olduğumuzu bilmiyoruz ki?. Hastalık bizde hiç belirti göstermeyebilir.
Test sonucumuz negatif çıktığı halde, eve dönerken bile virüs kapmış olabiliriz.
Onun için.. Her ihtimale karşı.. Varsa eğer bizde olan virüsü yaymamak, "Yay-ma-mak için" maske takıyoruz.
"Ko-run-mak için" değilllllll!.

***


Fenerbahçe kaptanlığı!..

SABAH Foto Muhabiri Mustafa Nacar, gene harika bir gazetecilik yaptı. Yayıncı kuruluşun ısrarla ve inatla yayından kaçırdığı, yayınlamaktan korktuğu şeyleri minnacık kamerasıyla o yakalıyor ve büyük bir yürekle gazeteye getiriyor. Spor müdürüm de onu ayni yürekle sayfaya koyuyor.
Bunlar, hele Fenerbahçe'yi eleştiren şeyler bizim medyada ben bildim bileli, yani 1955'lerden beri "Gizli" yasaktır ya.
Bu yüzden alkışlıyorum.
Hasan Ali Kaldırım, Fenerbahçe Kaptanlık Bandı'nı kolunu rahatsız ettiği için, çıkarmış, saha dışına atmış.. Bunu söyleyen kendisi. Kızdığı kişi de, bu anı tespit eden Mustafa Nacar..
"O muhabiri meşhur etmemek için adını vermiyorum" demiş, açıklama yaparken..
Bak, benim adını yazmaktan hiç çekinmediğim Hasan Efendi..
Senin bu yaptığına eskiler "Merd-i Kıpti şecaat arzederken sirkatin söyler" derler.
Özür beyan ederken, suçunu söyler, yani..
Bu köşede ne kadar sevdiğim ve saydığımı ve herkesin de sayması gerektiğini defalarca yazdığım Kıptileri ayrı tutarak sana diyorum ki, yaptığın tam da bu..
"Fenerbahçe Kaptan Pazubandı"nı saha dışına atmak ne demek.
Bu yaptığının, o kulübün formasını fırlatıp atmaktan daha ağır ayıp olduğunun farkında değil misin?.
Sıkıyorsa o nazik kolunu, kenara gelir söylersin, gevşetir, ya da değiştirirler.
O pazubend'i bu güne dek kimler, hangi "Anıt" adamlar taşıdı, biliyor musun sen, "Küçük" Adam?.

***


Kıpti!..

Hindistan'da yaşayan bir kavimde Çen adlı prens ile Gen adlı prensesin evlenmelerine yerel geleneklerle izin verilmez. Onlar da, taraftarlarını alıp, ülkeyi terk eder ve gider Mısır'a (Egypt) yerleşirler. Kendilerine de, onları vatanlarından ayıran aşka hürmeten Çengen derler. Mısır'dan Avrupa'ya yayıldıkları için, bazıları onlara "Egyptli" anlamına Kıpti der. Bazıları da Çingen, Çigan, Zigan..
Hep göçebe oldukları için hakir görülür, aşağılanırlar.
Çingene ve Kıpti sözcükleri "Hakaret" anlamına kullanılır olur. Bu yüzden, günümüzde kendileri bile kullanmaz olur, "Roman" derler.. Roman, Hindistan'daki kökenleri olan kavmin adıdır.
Bir resim gördüm bir yerel gazetede.. Çeşme Belediyesi, her yıl gelen ve Çeşme'nin dışında kamp kuran Romanların çadırlarını buldozer ile darmadağın etmiş.
Çeşme Belediyesi de CHP'li, İzmir Büyükşehir de.. Yani başkaları yapsa, isyan edecek olanlar.. Altı Ok nedir?.
Simgesi Altı Ok olanlar, bir sınıfı öteki sınıflardan aşağı görür mü?. Aşağılanan insanların üzerine buldozerle mi gider, destek, yardım ekipleriyle mi?.
CHP Belediyesi, dünya tarihinin bir parçası olarak dünyaya yayılmış insanlara destek mi olur, yoksa yok etmeye mi çalışır?.
Bu millet siyaset konuşmayı sevmemekte ve konuşmamakta haklı..

***


TEBESSÜM
Öğretmen, pazar sabahı sınıfını, servis otobüsüyle kiliseye götürüyordu. Küçük çocuklara sordu..
"- Kilisede niçin sessiz olmalıyız?."
Küçük kız arkadan parmak kaldırdı..
"- Herkes uyuyor da ondan.."

SEVDİĞİM LAFLAR
"Sevgin yoksa, dost arama." Sadi Şirazi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA