Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Bu millet niye gazete okusun ki?..

Pazartesi öğleden sonra Haber Global kanalındaydım, 40 yıllık dostum, sevgili kardeşim Jülide Ateş, yıllar sonra ekranlara dönüş yaptı. "40" diye bir program sunuyor. Her birine 2 dakika cevap hakkınızın olduğu 40 soru.. Ama ne sorular.. Benim tüm yaşamımı, yazılarımı taramış bir ekip sanki. Ordan ahiretlik sorular çıkarmışlar..
Meraklısı perşembe gecesi, yani yarın 20.55'te Global'de izler.. Ben bugün bir sorudan söz edeceğim..
Jülide "Televizyon ve sosyal medya çıkınca, yazılı gazetecilik öldü" gibisinden başladı söze.. "Hayır ölmedi" dedim.. "Biz öldürdük.. Sen gazete yapmazsan, millet ne okuyacak, niye okuyacak ki.."
Aslında bu sorunun yanıtını, 8 Ocak 2020 tarihli köşemde vermiştim uzun uzun.. İşte o yazıdan alıntılar..

*

2019'da Türkiye genelinde yayınlanan 1106 gazeteden 100 tanesi kapanmış.. Her gazetede ortalama 10 kişinin çalıştığını düşünsek, bu 1000 meslektaşımızın daha işsiz kaldığı anlamına geliyor..
Hemen her ilde bulunan üniversitelerimizin hemen hepsinde var olan 'Basın/ Yayın' fakülteleri durmadan yeni gazeteci adayları yetiştirirken, gazetelerin kapanması ve yüzlercemizin işsiz kalması ne demek?.
Hele araştırmalara göre günümüzde her 4 gazeteciden 1'i zaten işsizken, bu gençler geleceğe nasıl umutla bakacaklar peki?.
..Ve peki, bu gazeteler neden kapanıyor?.
Efendim, sanal medya.. Millet internetten okuyor..
Efendim, başta kağıt artan maliyetler..
Ekonomik kriz zorluyor..
Tabii bunların ikisi de tartışılmayacak kadar önemli etken.. Etken de, biz kendimize bakıyor muyuz hiç?.
Biz acaba, "Okunacak Gazete" yapıyoruz da, millet mi almıyor?.
Bakın.. Gazete "Haber" demektir. İnsanlar, televizyonda kısaca görüp öğrendikleri haberlerin, ayrıntılı iç yüzünü öğrenmek isterler..
İnsanlar, televizyonlarda hiç yer almayan haberleri de merak eder, okumak isterler..
İnsanlar, gazetelerinde "Doğru, eksiksiz ve doyurucu haber" isterler..
Dünyanın her ülkesinde, her gazetenin eğilimi vardır. Bu eğilim, köşe ve fikir yazılarında kendini gösterir. Gazete için önemli olan, savunduğu fikirlerin okunmasını sağlamaktır. Bunun için de satması gerekir.
Satmak için de "Gazete.. Okunan Gazete" olmak şarttır..
Yoksa kendin yazar, kendin okursun.. Bir gün de kapanır gidersin, kimsenin umurunda olmaz..

***


Gazetecilik yapmayı düşünen var mı?..

DigiTurk 11 ve 12'nci kanallarında "Resmi Sırlar/ Official Secrets" adlı harika bir film oynuyor bugünlerde.. Serpil'le Kemal'e tavsiye ettim..
Ailecek izlediler Ankara'da.. İkisinden de hemen ayni mesaj geldi..
"Enfesss.."
Serpil "Nefes almadan izledik" diye eklemiş..
Bu filmi, bu yılın başında sinemada izlemiş ve yazmıştım..
Önce o yazıyı okuyun, lütfen..

*

İstanbul sinemalarında muhteşem bir film oynuyor.
Resmi Sırlar/ Official Secrets..
Duydunuz mu?. Görmek istediniz mi?.
Oysa birinci sayfadan, hatta manşetten girecek bir olay var filmin içinde..
Var da, "Gazeteci" hani?.
Resmi Sırlar, İngiliz Gizli Haber Alma Servisi'nden haber sızdıran eleman Katherine Gun'ın gerçek öyküsü..
2003 Irak operasyonu öncesinde, savaşı Birleşmiş Milletler Güvenlik Kurulu'na onaylatmak isteyen Başkan Bush, İngiltere Başbakanı Blair ile bir gizli anlaşma yapar. Blair, konseyin 5 daimi üyesi dışında kalan dört küçük ülke temsilcilerini "Evet" demeye mecbur etmek için onlar hakkında şantaj yapacak özel bilgiler toplatıp Bush'a verecektir. İngiliz İstihbarat bürosu çalışmaya başlar.
Kate, bu tezgahla onaylanacak haksız savaşın binlerce insanın ölümüne sebep olacağını düşünür ve haberi bir İngiliz gazetesine sızdırır.
Dünyada skandal patlar. BM Güvenlik Konseyi oylamayı bile reddeder. Ama Bush, BM onayı olmadan da savaşı başlatır.
Haberi sızdırdığı anlaşılan Kate, Devlet Sırları'nı Açıklama suçundan mahkemeye verilir. Kate'in yasal savaşı, Washington ve Londra'nın en üst basamaklarında işlerin nasıl yürüdüğünü ortaya koyar.
Saddam'ı bitiren savaşın, Irak'ı nasıl bir kaosa sürüklediğini dünya biliyor. Ama en çok da biz biliyoruz.. Yasal yönetimini kaybeden Irak'ın kuzeyinde PKK hızla güçlenip yayılırken, batısında da, dünyayı sarsan ISIS/ DEAŞ kuruldu.
Bu yetmez mi, filmin Türkiye'yi ne kadar ilgilendirdiğini anlatmaya..
Ama durun dahası var..
Katherine Gun, olaylar sırasında Yaşar Gün adlı bir Türk'le evli.. (Filmdeki soyadı Gun, İngilizcede ü harfi olmadığı için.) Yaşar, Kürt asıllı bir Türk ve İngiltere'de göçmen statüsüne girme mücadelesinde..
..Ve asıl, bizde gazetecilik olsa, hem de nasıl "Atlatma" nasıl "Özel" olacak habere geliyorum.
Film dava ile birlikte bitiyor. Peki ondan sonra, Yaşar'la Kate ne oluyorlar?.
Gene benim merakım depreşti. Gene internet hazinesi ve gene 5 dakikada buldum..
Olaylar yatışınca, İngiltere Yaşar'ı sınır dışı ediyor.
O da karısını alıp ülkeyi terk ediyor..
Nereye gidiyorlar peki..
Türkiye'ye..
Yaşar ile Kate ve burda doğan kızları Türkiye'de yaşıyorlar iyi mi?.
Bu muhteşem filmin kahramanlarını bulmak ve onların yaşamını hatta en az üç gün süren bir tefrika yapmak, bir gazeteyi okutur muydu, okutmaz mıydı?.
Ne sinema yazarlarımız merak etti "Yahu bu Yaşar kim, ne oldu" diye, ne de onların yönlendirmesiyle polis adliye muhabirleri işin peşine düştü.
Şimdi söyler misiniz, ajanslardan gelen tıpkısının aynisi haberlere farklı imzalar atıp özelmiş gibi yayınlamayı marifet sanırsanız, millet sizi niye okusun?.

*

Bakın o yazıdan ve filmin sinemalarda oynamasının üzerinden 8 ay geçti. Şimdi DigiTurk'te 11 ve 12'nci kanalda, canınızın istediği zaman da BeIn Connect'te izlemeniz mümkün.
Ama bu kadar gazetenin bir sinema yazarı filmin bizimle ilgisine dikkati çekip "Mutlak izleyin" dedi mi?.
Bir tek polis adliye muhabiri, "Yahu bu Yaşar'la Kate nerde yaşıyor, şunları bulayım da bir nefis tefrika yapayım" dedi mi?.
Ya da benim yazımı lütfedip okuyan bir yönetmen, bir istihbarat şefi "Kate ve Yaşar Gün'ü bulun. Konuşun, yeni yaşamlarını ve yaşadıklarını bol resimli anlatın" dedi mi?.
Resimlerine kadar ajanslardan gelen haberlere "Özel Haber" diye özel imzalar koy. Yayınla..
Sonra "Kabahat internette.. Gazeteler satmaz oldu.."

***


Güneri mi, 212 Sayılı Yasa mı?!.

Belli başlı gazetelerimizin hepsi, takım halinde evime gelir. Pandemi var. Yani bol vakit var. Hepsi elimden geçer. En hoşuma giden yazı, geçen hafta sonu Hürriyet'te idi. Tam bir sayfa ayırmış ve Güneri Cıvaoğlu'nu anlatmışlar.. Merakla daldım. Bütün sayfayı yutar gibi keyifle okudum.
Güneri ile hayatımız nerdeyse paralel. Güneri Ankara Atatürk Lisesi'nde okudu. Ben Kurtuluş'ta.. Güneri Hukuk'u bitirdi. Ben komşu Mülkiye'yi.. Hemen ayni yıllarda öğrenciydik yani.. İkimiz de mesleğe Rüzgarlı Sokak'ta başladık. Ama ben, M. Ali Ağabeyin (Kışlalı) sürpriziyle 3 yıl evvel..
Şimdi adını bile hatırlayan yoktur. 1960 öncesi, gazeteleri alenen, resmen ezen iktidar uygulamasına karşı, kurucu meclis, çalışan gazetecilere, en özgür ülkelerde bile olmayan haklar tanıyan 212 sayılı Basın Yasası'nı çıkarmıştı.
Bu yasa, bizzat 27 Mayıs'ın gerçek lideri Alparslan Türkeş tarafından çıkarılan Öncü gazetesinin çalışanlarıyla yaptığı sözleşmeden nerdeyse satır satır alınmıştı.
Sonra ne oldu?.
Türkeş ve arkadaşları sürülünce uygulanmaz oldu. Gazeteciler gene sürünür hallere düştüler..
Sonra.. Sonra işte, kimsenin adını koymadığı "Güneri" devrimi geldi Bab-ı Ali'ye..
Güneri, yeni gazete Güneş'i kurmak üzere tüm yetkileri alıp kolları sıvayınca, transfer teklif ettiklerine öyle maaşlar, öyle haklar verdi ki, inanılmaz..
Gidenler o harika koşullara atladılar.
O ayrı.. Ama kalanlar da yararlandı Güneri devriminden..
Sabah işe diyelim 7 bin lira maaşla gidenler, akşama yanına bir "0" eklenmiş, 70 bin liralık sözleşmelerle döndüler. Güneri Güneş'e kapmasın diye 10 misli zamlar yapıldı maaşlara..
212'nin yapamadığını Güneri tek başına yaptı. Çalışan hemen bütün gazeteciler onları insan gibi yaşatacak koşullara sahip oldular..
Ayrıntılı yazıyorum.. Çünkü Hürriyet'in tam sayfasında bu "Güneri/ Güneş" faslı hemen hiç yoktu, nedense..
Güneri, yaşamı ile gazetecinin sefalet edebiyatı yapma değil, "İyi yaşama" hakkı olduğunu gösterdi hepimize..
O günlerde alay ederek naklederdik, Güneri Hikayeleri'ni..
Efendim Marmaris'te ıstakozları yan yana dizer, yarıştırırmış da, kazananı yermiş. Çünkü o ıstakoz içlerindeki en lezzetlisi olurmuş.
Efendim İzmir bürosuna toplantıya giderken ondan önce mesajı gidermiş.. İzmir'de Amerikan askerleri için PX denen özel dükkan ve buradan bir şekilde çıkarttıkları Amerikan mallarını satan "Amerikan Pazarı" var ya.. "Oraya gidin, bana falanca kokuyu bulun" dermiş Güneri.. Günün moda kokusu hangisi ise o..
Yani hani Cevdet Sunay fıkraları gibi, Güneri fıkraları..
Gazetecinin "İyi Yaşam Hakkı" olduğuna inanan ve bu iyi koşulların oluşmasında 212 sayılı Basın Yasası'ndan daha etkili olan Güneri'ye hem de nasıl teşekkür borçlu olduğumuzu, işte o Hürriyet tam sayfasını keyifle okurken düşündüm..
Yaşa be Güneri!. Tekrar tekrar teşekkürler!.

***


Masal!..

Bugün "yazan ve yazdıkları okunan" bir "gazeteci" olduysam, bunu büyük çapta okuma yazmayı öğrendiğim günden beri, bu ülkede yayınlanan yerli yabancı tüm masalları okumama borçluyum.. Babam basılanı hemen alır getirirdi. Ben de dalardım içine..
Dede Korkut Masalları.. Dünya Çocuk Masalları..
Andersen Masalları.. Grimm Kardeşler Masalları..
Einstein "Hayal bilimden önemlidir" demiş.. Hayal gücümü daha yedi yaşında okumaya başladığım o masallar geliştirdi.
Günümüzde çocukların elinde, kitaplar değil, 4 yaşından başlayarak akıllı telefonlar ve tabletler var..
Sabahtan akşama ekrana bakıyorlar..
İşte çocuklarını susturmak için önlerine "ekran" koyan anne ve babalar ve de ekran bağımlılığından kurtarmak için çalışanlar için iki haber..
İş Sanat, YouTube kanalından dünyaca ünlü masalları 10'ar dakikalık bölümlerde anlatmaya başlamış.
Alis Harikalar Diyarında'dan başlayarak.
En son Jack ve Fasulye Sırığı..
Bu masalı çok ama çok sevmiştim, ilk okuduğumda. Sonra kaç defa daha okudum.
RNA İletişim diye bir kurum da Dede Korkut Masalları'nı gene YouTube kanalından naklediyor..
Geleneksel Türk Masalları Dede Korkut, sevgi, dostluk, mertlik, sözünde durma, zayıfa yardım etme, çevreyi sevme gibi duyguları veren öyküler..
Çocuklarınıza bu iki YouTube kanalını da öğretin..

***


Ah İlkin ah!..

Kimbilir gene hangi ajans verdi de, İlkin Tüfekçi magazin sayfalarına bol resimli haber oldu. Efendim oyuncu İlkin Tüfekçi Instragram'da "Hikaye" midir, nedir orda paylaşımlar yapıyormuş.. Onları izleyen 300 bilmem kaç bin kişi arasında, futbolculuğundan çok Spice Girls/ Baharat Kızlar adlı müzik gurubunun Posh/ Havalı takma adlı üyesi Victoria'nın kocası olarak ün yapan David Beckham da varmış..
Peki İlkin'in, o muhteşem kızın hayatında onu izleyen eski futbolcu Beckham mı önemli, yoksa kendi izlediği eski futbolcu babası İlyas Tüfekçi mi?.
İlyas, milli takımın, Fener'in ve Galatasaray'ın "Unutulmaz" dediğimiz ama çarçabuk unuttuğumuz efsane futbolcusu İlyas, tedavisi şimdilik imkansız kas hastalığı ALS'a yakalanıp yatağa nahkum olunca, onu hayata bağlayan kızı İlkin oldu.. Gittim, gördüm, yazdım, tıbbın yapamadığını yapan İlkin mucizesini.
Babasına böyle bakarken, oynadığı dizi Şili'de gösteriliyor ve İlkin o Güney Amerika'da iki yıl üst üste "Yılın Kadın Oyuncusu" seçiliyordu, üstelik..
Söyleyin bakalım magazin müdür ve muhabirleri, hangi öykü daha güzel ve daha özel..
İlkin ve Beckham mı?. İlkin ve İlyas mı?.
Tabii Beckham.. Çünkü o önünüze hazır geliyor.. Al sayfaya koy..
Öteki için nazik popoların bizahmet doğrulması gerek..
Kim uğraşacak şimdi?. Salla başını al maaşını..
Sonra.. İnternet çıktı, satmaz olduk..

***


SEVDİĞİM LAFLAR
"Bakmayın siz hamsinin ufak olduğuna.. Sülalesi kalabalıktır."
Karadeniz Deyişi

TEBESSÜM
- 35'ten sonra çocuk yapmak doğru mudur?.
- Pek değil. 35 çocuk yeterli görünüyor..

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA