Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Aida muhteşem AKM’de... Ben Ay’da!..

Aynen öyleydi sevgili okurlar.. Yeni AKM'nin opera salonunda, bugüne dek gördüğüm sayısız Aida'lar arasında en muhteşemini, coşkuyla, gururla, harikulade bir kavuşmayla biten özlem duygusunun, yıllar sonra nihayet gerçekleşen hayallerimin mutluluğu içinde "Bu gece hiç bitmese" diye izlerken, kendimi Ay'da hissediyordum adeta..
Öyle uçuyordum dostlar!.
AKM'ye kavuşmak, yeniden onun içinde olmak bile bana yetecekken, bir de böyle muhteşem performansla Aida izlemek..
Perde arasında, AKM'nin 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'nda açılmasında büyük emekleri olan Kültür ve Turizm Bakanımız M. Nuri Ersoy'u kutlar ve teşekkür ederken, "Bana AKM'yi göster Tanrım, diye ne dualar ettim, bilemezsiniz bakanım" dedim. Öyleydi gerçekten. Dünyanın en talihsiz opera binalarındandı AKM çünkü..

Ve işte gene açılmıştı.. Ve işte ben içerdeydim gene.. Ve işte sevgili kardeşim, çok ama çok sevdiğim İsmet Ağabeyimin (Sezgin) yeğeni, Devlet Opera ve Balemizin Genel Müdürü, dünyaca ünlü tenor Murat Karahan'ın yapımını ve başrolünü oynadığı Aida'yı izliyordum.
Yanımdaki koltukta İsmet Ağabeyim oturuyordu sanki.. Oyun başlarken tavanın içine gömülüp kaybolan o görkemli avizenin yerinde de, Mustafa Kemal, operayı ülkeme getirmeyi hem de daha Kurtuluş Savaşı devam ederken düşünen, planlayan ve Ankara Devlet Konservatuvarı'nın ilk taşın koyan Atatürk'üm de yukardan bizi izliyordu işte..
Hissediyordum.
Bu Aida karşımdayken, ben Ay'da olmayacaktım de nerde olacaktım ki?.
Uçtum uçtum.. İnsanoğlu'nun ayak bastığı ilk uzay noktası Ay'a kadar..

*

Aida'nın benim için çok büyük bir özelliği var.. O benim hayatta izlediğim ilk opera... Daha lise öğrencisiyken, ayni apartmanda komşu oturduğumuz Nuri Dayımın (Kışlalı) eşi Semiha Yengem, ikişer bilet alıp, benden küçük, ortaokuldaki oğlu Necip'le ikimizi önce tiyatro, sonra klasik konserlere göndermiş, nihayet opera sıramızın da geldiğine kanaat verince, bir gece bizi Büyük Tiyatro'ya yollamıştı.
Işıklar içinde yat, bana bu kapıları açan sevgili yengem..
O temsil işte Aida'ydı. O geceden aklımda kalan da nefesli sazların çaldığı o unutulmaz Zafer Marşı'ydı..
Bu defa da o marşı muhteşem üfledi, dört bando borusu sanatçımız, benim heyecanla beklediğim o sahnede.. Balkar Tamuçay, Cankut Yılmaz, Doruk Gönentür ve Sevgi Sezen Özden.. Ve nasıl alkışlandılar..

Onları öne aldım, dedim ya hayatta izlediğim ilk Aida'dan aklımda kalan, hâlâ içimden mırıldanarak ve tempo tutarak izlediğim bir unutulmaz melodiyi başarı ile hem de sahnede, karşımızda seslendirdikleri için.. Oyunculara gelmeden, seyirciyi adeta büyüleyen dekorları yazmam lazım..
Özgür Usta'yı kucaklamak ve alnından öpmek isterim.. Bir yanda dedim ya, insanı büyüleyen ve alıp eski Mısır'a götüren, ki oralara iki defa gittim.
Bu köşede ikisini de tefrika ettim..
"Hıncal'ın Gördükleri" kitabıma da koydum, o inanılmaz güzellikleri..
İkincisi, sahne aralarında dekorun hızla değişmesini sağlayan pratiklik..
Ve kostümler.. Savaş Camgöz ve Gürcan Kubilay!.
Sahne apayrı bir güzellik.. Bir efsane..
Bir de akustik.. Daha 2005 yılında, AKM'nin nasıl pespaye bir akustik harabesi olduğunu yazmaya başlamıştım. Her tarafı dökülüyordu.. En ön sıralarda oturduğum halde, üç metre ötemdeki baritonu duyamıyordum, sahnenin kenarına gittiğinde..
Zamanın Bakanı Atilla Koç, "Bu salon elden geçmeli" dediği için linç edilmişti. Edenleri hayat boyu operada gördüğümü hatırlamıyorum. Daha sonraki Bakan Ertuğrul Günay, hiç değilse salonu rahat oturulur, rahat dinlenir hale getirmek istediğinde durmadan dava açanları ve anında "yürütmeyi durdurma" kararı veren mahkemeleri karşısında bulunca, gene kolları sıvayıp AKM'nin utanç verici bir facia olduğunu yazmaya başladım.

İstanbul Belediye Başkanlığı da yapmış Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da "Bugünkü bina ihtiyaçlara cevap vermeye yetmiyor. Yandaki otoparkı da içine alan yeni bir merkez yapalım" dedi.. Paris'in göreceli yeni Pompidou Kültür Merkezi gibi, 7-24 açık devasa bir merkez.. Onu da linç etti, sahte Atatürkçüler ve ben onlara "İstemezükçüler" diyorum, İzmir'de de varlar ya, onlar..
Ve İTÜ'nün "Depreme dayanıksız" raporu verdiği leş AKM kapandı..
Sonra, sonra işte, şimdilik sadece tamamlanan ana binası açıklanan proje yürürlüğe kondu. AKM tam tepede, zirve.. Arkasında diğer binaları ile tüm merkez, Galata sahillerine kadar iniyor. Tamamı dünya çapında bir kültür merkezi olacak.
Neyse.. Öyle mutlu oturdum ki bilgisayar başına, her şeyi yazmak istiyorum.
Akustik derken nerelere geldik.
Dünyanın en büyük, en ünü salonlarında müzik dinledim. Bolşoy.. La Scala.. Carnegie Hall, Lincoln Center, Olimpia, Albert Hall, Wigmore Hall, Berlin Filarmoni Salonu.. Los Angeles, Sydney ve Viyana operaları..
AKM'nin akustiği hepsiyle yarışacak güçte..
Ve o sahnede, bir yandan sesleri, en güzel akustikle dinlerken, bir yandan da hayran hayran oyunculukları izliyoruz..
Geçen yaz dünyanın en ünlü Opera Festivali Arena di Verona'da 4 opera sahneye konmuş, dördünde de Murat Karahan başrolü seslendirmiş, oradan da Moskova'ya, Bolşoy'a geçmişti. Paylaşılamayan tenordu Murat, dünyada..
Nedenini nihayet Türk seyircisi de gördü. Harika sesinin yanında müthiş de bir aktördü Murat. Rolünü sadece söylemiyor, çok da iyi oynuyordu..
Aslında sahnedekilerin hemen hepsi çok da iyi oyuncuydular..
Mısır Prensesi Amneris'te Ezgi Karaya, kadının çok çakışan, karmaşık duygularını, sevgi ve kıskançlığını, öfke, kin ve nefretini, pişmanlık ve şaşkınlığını nasıl yansıtıyordu mimikleriyle.
Eralp Kıyıcı (Habeş Kralı), Tuncay Kurtoğlu (Mısır Baş Rahibi) hem harika sesleriyle salonu sallıyor, hem oyunculuklarıyla "pes" dedirtiyorlardı.
Bu müthiş oyunculukta, oyunu sahneye gerçekten müthiş bir başarı ile koyan yönetmen Vincenzo Grisostomi Travaglini'nin titizliğini de hissetmedim değil..
Bir kocaman "Bravo" da ona.. Baştan sona harikaydı, Vincenzo Bey!.
Koro muhteşemdi. Koro şefi Mahir Seyrek ve Paolo Villa'ya da alkış. Ve Aida temsiline harika bir güzellik katan o muhteşem balelerin koreograf ve yönetmeni Sergey Tereçenko'ya da.. Hele o müthiş çocuk balesi.. Nasıl güzel, nasıl şirin ve nasıl başarılı..
Ve en son, ama en başta.. Genç şefimiz Can Okan yönetimindeki harikulade opera orkestramız..
Perde kapandığında gece yarısı olmuştu ama, alkışlar bitmedi.. Tekrar.. Tekrar..
Tekrar.. 15 dakikayı geçtik..
Sanatçılar ve sahne gerisindekilerin sadece bir bölümü selamlıyordu ancak ve sahne gene tıklım tıklım doluydu.. Oysa emeği geçenlerin tamamı için, aslında salondaki koltukları da kullanmak gerekirdi.
Böylesi akıllara seza bir yapımı gerçekleştiren Devlet Opera ve Balesi'nin önünde saygı ile eğilir, temsili herkesten heyecanlı izlediğine şahit olduğum Kültür Bakanı Mehmet Nuri Ersoy'u da yanaklarından öperim.
Zaferiniz kutlu olsun Türk Opera ve Balesi..
Yarın 10 Kasım.. Atamızı anacağız..
Ama onun bu ülkeye getirdiği operamız, onun adını taşıyan anıt yapıda 3 gün önce andı bile..
O Zafer Marşı, Atam için çaldı.
Teşekkürler!.

***


D&R'A SİTEMİM VAR!..
Dün Ömür Ceylan aradı beni.. Hani Ömürlük Şarkılar adlı kitabın yazarı.. Hani içinden ikisini alıp yayınlamıştım.. Yesari Asım ve "Ömrüm Seni Sevmekle Nihayet Bulacaktır" ile Faruk Nafiz Çamlıbel ve "Artık Bu Solan Bahçede Bülbüllere Yer Yok!."
"Size teşekkür ederim" diye söze başlarken, sözünü kestim..
"Asıl biz, o kitabı okuma mutluluğuna erişen vatandaşlar ve Türk musikisi sanatçıları, biz size teşekkür borçluyuz. Harika öyküler bulmuşsunuz, harika yazmışsınız" dedim..
Ömür kardeşim kendini tanıttı..
Edebiyat profesörüymüş.. "Yıllar yılı kalan şarkıları kaç kuşak ezberlemişken, o şarkıları yazanları ve o şarkıya ilham veren yaşantılarını kimse bilmez" demiş kendine ve işte bu düşüncenin sonunda o emsalsiz kitap ortaya çıkmış..
Çıkmış da, okurdan da şikâyet geldi.. Bulmada güçlük çekiyormuş, hele iki öyküyü bizde okuyup bayılan ve kitaptaki tüm öykülere sahip olmak isteyenler..
Ömür Hocam da söyledi.
Bizim D&R raflarını büyük yayınevlerine ayırıp, küçük yayınevlerinden gelen kitaplara pek itibar etmiyormuş.
Ömür Hoca kendi denemiş. Gözleriyle görmüş ki, şikâyetler haklı..
O şikâyetlere ben de katılıyorum..
Yahu bir Sabah yazarı tarafından bir aydır tanıtılan bir kitap da Sabah gurubuna bağlı D&R'dan biraz yakın ilgi görmez mi?.
Hiç değilse hemen girişe konan "Yeni Yayınlar" standına alınmaz, vitrine konmaz mı?.
Ben ilk açılan D&R'ın kurdelesini kesen adamım. Rakip gazete yazarı olduğum halde.. Doğan Gurubu'nun D&R'ı bana "Uğurlu geldin" diye 16 açılış daha yaptırdı.
Şimdi benim D&R'ım hem de benim tanıttığım kitapla ilgilenip, yazarı Prof. Ceylan'a, yaşadığı İzmir'de bir imza günü düzenleyeceğine, rafına bile koymuyor.
Sade Ceylan Hocam değil, ben de alındım, D&R'cı dostlar!.
Ömürlük Şarkılar'ı almak isteyenlere, sosyal medyayı tavsiye etmek dışında elimden bir şey gelmiyor. Ya da telefon edin..
Kesit Yayınları
Tel: 0212 512 5633
Faks: 0212 512 5663
www.kesityayinlari.com kesit@kesityayinlari.com

***


TEBESSÜM
Adam tweet atmıştı..
"Dün gece geç saatlere kadar arkadaşlarla partideydim.. 7 kadeh şarap, 3 duble rakı içtim. Gene de en ufak alkol belirtim yoktu. Rahatça arabamı kullanabilirdim. Ama sorumluluk duygum ağır bastı. Taksi çağırdım."
Tweet'e 120 like, 40 alkışlayan yorum gelmişti ki, en alta en yakın arkadaşının notu düştü..
"Yahu parti senin evindeydi. Taksiyle nereye gittin?."

***


SEVDİĞİM LAFLAR
"Çocuklarınıza verebileceğiniz en büyük armağan, sorumluluk duygusunun kökleri ve özgürlüğün kanatları olacaktır." Denis Waitley

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA