|
|
Futbolun şiddet salan taraftarları..
Bir izleyicim, yolladığı e-posta da "Eşinizin Fenerbahçeli olduğunu söylemiştiniz. Biliyorsunuz ki; Fener şampiyonluğu aldı. Sizin evde Fenerbahçe maçları nasıl seyredilir, eşiniz nasıl taraftardır?" diye sormuş. Madem bu kadar merak ettiniz, sorunuzu yanıtlayacağım. Ama dertlerimi de yeniden yazacağım. (Aslında ortak olan dertlerimizi...)
*** Evet Galatasaray taraftarıyım, eşimse Fenerbahçe. Dediğiniz gibi, bu gerçeği uzun zaman önce tüm çıplaklığı ile yayında açıklamıştım. Eşimin bana evlenme teklifinde bulunduğu sıralarda, neredeyse Galatasaraylı olura yakın bir durum yaşadığını da sizlerle paylaşmalıyım. Gerçi o şimdi, "Asla böyle bir şey olmadı, sen rüya gördün herhalde" diyor, ben de pek uzatmıyorum. Malum, 'erkek tabiatı işte' klişesini aklıma getiriyorum, böylece acı gerçeğin üzerinde durmuyorum. Evde Fenerbahçe maçları da, dünya yüzündeki tüm maçlar da ne yazık ki seyredilir. Seyredilir, ama maç biter, maç seyretme tutkusu bitmez. Gece haberlerinde özetlere bakılır, spor yorumcuları ille de dinlenir. Dışımız zaten futboldur bizim. Memleketin en önemli konularıdır futbol, siyaset... Her yerde herkes bunları konuşur, ahkâm keser. Evimize girip kapıyı kapatınca sanırız ki her şey biter. Aslında yeni başlamıştır. Dışımızın futbol olduğu yetmemiştir çünkü. Sevgili beyler sayesinde, sonuna kadar açık televizyonlar ve bağırış çağırışla içimiz, beden ve beynimizin tüm derinlikleri de futbolla buluşur. Ben bu buluşmaları en azından evde yaşamamak için her türlü tedbiri alırım. Yüksek desibelli bağırtılardan izole olmak için başka bir odada, başka bir uğraşla iştigal ederim. Eşim takımına sonuna kadar bağlı bir taraftardır. Fener galip gelince gözleri öyle bir parlar, yüzü öyle bir güler ki, adam resmen ışıldar yani... O anda bazı kadınların, kocalarının maç seyretmesini neden istemediğini daha iyi anlarım. Koca, takımdan kıskanılmaktadır da ondan. Yani 'bu adamın gözlerini bu takımın galibiyeti nasıl böyle parlatır' sorusunun akıl edilip kestirilemeyen cevabı, çıldırtır bir kadını...
*** Buraya kadar eğer koca tam bir maç delisi, manyağı olup ful konsantre değilse, sorun yoktur. Yani tuttuğu takım kaybedince kendini içkiye vermiyorsa, kapıyı bacayı kırmıyorsa, evin oksijenine kötü laflarla, küfürler katmıyorsa ne ala... Peki ya maç atmosferine katıldıktan sonra zehir etkisi yapan, yöneltildiği kişide ne yazık ki genellikle hakem kaynar su yemiş hissi yaratan argo ve küfür yığınına ne demeli... İğrenç, tek kelimeyle iğrenç... Bence sporun tanımında yer alan anlamlı pek çok kavrama gölge düşüren bu hareketlere karşı en güzel cevabı Beşiktaş Başkanı Serdar Bilgili verdi. "Hayır" dedi, "Yeter" dedi. İyi de yaptı. Birilerinin dur demesi gerekiyordu. Sırf bu yüzden hakemlik mesleğine nokta koyan, vazgeçen nice insan var. Futbola aşığım, hastayım nidalarıyla maça koşan bazı taraftarlar, sahalarda böyle terör estiriyor işte... Hem ayıp, hem de yazık...
*** Bazıları da sokaklarda, caddelerde sevinçlerinden terör estiriyor. Geçen pazar olduğu gibi... Fener'in şampiyonluğu kesinleşmiş. İyi, güzel, tebrikler. Binin arabalarınıza, sallayın bayrakları, söyleyin marşınızı, diyeceğimiz yok. Ya da bürünün tepeden tırnağa sarı laciverte yürüyün, koşun, coşun kime ne?.. Ama silah atmayın. Ateşle, barutla hangi sevinci ortaya koyuyorsunuz anlamadım gitti. Yahu evinde oturup da sizin gibi sevinmek isteyenlerin de hakkı değil mi balkondan bayrak sallamak? Değil, çünkü siz içinizdeki kimbilir hangi tarih öncesi duyguya tercüman olacak silahları ateşliyor, sıkıyor da sıkıyorsunuz. Millete camı, balkonu haram ediyorsunuz. Bu yüzden kaç kişi öldü, kaç insan kaybettik hiç hatırlamıyor musunuz? Ben hatırlıyorum. Hatırladığım için silah sesleri arasında balkona çıkmamayı, şampiyonluğa vesile atılan havai fişekleri görmemeyi tercih ettim. Bencil, sorumsuz, kendini bilmezler yüzünden kapalı kapılar ardında kaldım. O sinirle 'hala nasıl oluyor, kim atıyor bu silahları, duymuyor musunuz' demek için 155'i aradım, aradım, aradım. Ne olduğunu merak ediyorsunuz değil mi? Yine cevap alamadım. Telefon açılmadı.
*** Şimdi anladınız mı sayın okur ve izleyici; dertlerden ne kastettiğimi. Gördünüz işte, bir dokunuyorsunuz, cevap bin ah...
|