|
|
|
|
|
|
'Kimin ak kimin kara olduğu ortaya çıktı'
* Başınıza gelen bu olayları bir kriz olarak adlandırırsak, kriz yönetimini nasıl yaptınız? Hastanede başıma gelenleri düşündüm. İki şansım vardı; ya depresyona girip evde oturacaktım, ya da devam edecektim. Ben asker çocuğuyum, Erol Köse ne engelleri aştı. Türkiye ikincisi olarak Tıp Fakültesi'ne girdim, orayı bitirdim. Geri durmayı ne bana, ne de ailemin verdiği terbiyeye yakıştıramazdım. Benim bir günahım yoktu ki, sadece çalışıyordum. Bir grupla bir sene ortaklık yapmanın bedeli bu olmamalıydı. Polyannacılık oynadım, bu bir film ve geçecek demiştim. Hep fonun el koymasını bekledim ve beklediğim de oldu. Medya grubuna ve bizim şirketlerimize 14 Şubat'ta el konuldu. Evde yatıyordum o günü kendime bayram ilan ettim. Doğru geldi, eğri gidecek ve doğrular içinde bizim de doğru olduğumuz görülecek diye düşündüm. Ben hep üretmek adına patolojik derecede çalışan, hayata böyle tutunan birisiyim. Hayata böyle tutunuyorum. Fon geldi, şirketleri inceledi, kimin ak kimin kara olduğu ortaya çıktı. Adalet her zaman yerini buluyor ve bulacaktır. Eskiden bir çalışıyorduysam, şimdi beş çalışıyorum. Çünkü onların bana güvenlerini boş çıkartmamak için çok çalışmaktan başka çarem yok.
* Tüm bu olaylar yaşam felsefenizi de değiştirdi mi? E, tabii. Çevrenizde olduğunu sandığınız insanlar aslında yoklarmış, hayaletlermiş. Tabii öbür taraftan da korkuyorlardı. Devamında ben düze çıkıp, işlerime koşturmaya başlayınca, üretimler yapınca, "A Erol'cuğum seni çok özledik, nerelerdesin" diye ortaya çıkmaya başladılar. Ama ben bunu kimsenin yüzüne vurmadım. Bir tiyatrodur, oynuyoruz... Herkes bir şey olmamış taklidi yapıyor. Ama benim bir de görül hanem var, orada herkesin gerçek yeri belli oldu. Bu yaşadığım deprem sayesinde belki de bu sektörün girdaplarındaki gerçek dostlarımı daha iyi seçme şansım oldu. Eskiden güvendiğim insanların yarısından çoğuna güvenmiyorum ama kimseyle bunun tartışmasına girmem. İnsanın hayatta tutunacağı tek şey sağlığı ve işi, gerisi de zaten yalan.
* O dönemdeki hızlı büyüme sizi hiç korkutmamış mıydı? Şundan korkuyordum ben, bir ters orantı vardı. Biz büyüyorduk, sektör küçülüyordu. Ama o küçülmenin nedeni biz değildik. Herkesin kendi payı vardı. Açıkçası bu ürkütüyordu. Biz pastanın hepsini alalım diye düşünmedik hiç. Ben konfeksiyon değil, butik olmak istiyorum. Her şey benim olsun derdinde değilim. Bir Prestij Müzik örneği var. Sanatçılarının sayısını kendileri bilmiyordu. Hilmi Topaloğlu prodüktör diyebileceğim birisiydi. İstihap hakkını aşmışlardı. Büyümek önemli değil, mühim olan kontrollü büyüme. Ben o yükü aldıkça korkuyordum. O kadar büyümek istemiyordum. Beni aşmıştı. Beraber ortak olduğumuz insanlar piyasaya hakim olmak istiyordu. Biz durunca sektör de durdu, o süreyi pop star yarışmaları doldurdu. 10 saat çalışırken 20 saat çalışıyordum o yapımları bitirebilmek için. Ama artık benim de vaktim kalmaz olmuştu, sonra bu olay patlak verdi. Benim bundan sonraki amacım; butik olmak, yaptığı prodüksiyonlara hakim olmak. Şimdi müzik sektörü biraz daha arındı. Artık herkese kaset yapılmıyor. Çünkü kaset ya çok satıyor ya hiç satmıyor. Şarkı iyiyse satıyor. Sektör dibe vurdu, şimdi yukarı çıkma zamanı. Yoldan geçen kaset dönemi bitti.
|
|
|
|
|
|
|
|
|