İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanı Kırman, "Yabancı sermaye ile çalışmak, her şeyin yabancı sermaye tarafından yönlendirilmesi şeklinde olmamalı. Gelişmiş hiç bir ülke buna izin vermez" dedi.
İş Bankası özel bir banka. Aynı zamanda sanayici. Dünyada bu iki faaliyet alanı ayrışıyor. Bu ayrışma sizde nasıl şekilleniyor? Aslında sektörel bazda, reel sektörün kredilendirilmesine, mevduata ve bankacılık alanında dikkate alınan ana göstergelere bakıldığında, İş Bankası'nın diğerlerine göre kıyaslanamayacak yoğunlukta bankacılık yaptığını görebilirsiniz. Bizim bankacılığa daha fazla yoğunlaşmak gibi temel düşüncemiz de var tabi. Ama şunu gözden kaçırmamak lazım. Türkiye'de hep uçlarda geziyoruz. Dünyada bu iki faaliyet alanının tamamen ayrıştırıldığından bahsetmek mümkün değil. Bu konuda değişik ülkelerin, değişik tercihlerde bulunduğunu gözden kaçırmamak gerekir. Örneğin bir AB ülkesinde faaliyette bulunan yakın zamanda Türkiye'de mevduat toplama izni alan Deutchebank'ın portföyünde çok sayıda farklı iştirak var.
İŞTİRAK KRİTERİ * Arada bir fark yok mu? Deutchebank'ın büyüklüğü içinde iştiraklerinin küçük pay aldığı için tartışma konusu olmayabilir. Onun içerisinde bizimki gibi önem arzedecek iştirakler var ama bankanın büyüklüğü içerisinde kayboluyor. Ayrıca AB ile uyum anlamında bankaların farklı alanlarda yatırım yapmaması, bunlarla uğraşmaması sadece mali iştiraklere sahip olması gibi kısıtlayıcı kural yok. Biz bugüne kadar 300 civarında iştirak kurmuşuz. Bunlar şu anda 55 civarına inmiş. İlginç olduğu için örnek vereyim. Türkiye'de ilk radyo istasyonu, Emlak Kredi Bankası, Halk Bankası, Yapı Kredi Bankası ve daha pek çok banka ve şirketin kuruluşunda Türkiye İş Bankası vardır. Çimento fabrikalarının, şeker fabrikalarının kuruluşunda da olmuş. Özellikle bu noktada globalleşmeden ne anlamak gerektiğini belirlemek gerekiyor. Kanımca, globalleşmeden anlaşılması gereken "yabancı sermayeyle çalışmak" başlığı altında "her şeyin yabancı sermaye tarafından yönlendirilmesi" olmamalı. Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir ekonomi egemenlik haklarının tamamından vazgeçmemekte, buna izin vermemektedir. Bunun aksinin akılcı olmadığı da açık. Sizin yabancı sermayeyi, ülkenizde en uygun şartlarda çalıştırmak, en uygun şartlarda onlarla birlikte olmak için yönlendirmeniz lazım. Bu arada kendi milli varlığınızı da koruyacaksınız. Milli varlığınızı da geliştireceksiniz. Ayrımcılık olsun anlamında söylemiyorum, ama dünyada halen kabul edilen yaklaşımlara uygun olan ve bununla örtüşen bir işleyiş varken, biz başka bir şey yapacağız diyerek bunu mutlaka değiştirme çabasına girmek doğru mu? Bu noktada dünyanın her yerinde, temel ilkelere dikkat edilmesi kaydıyla ülke gerçeklerinin dikkate alınması suretiyle hukuki tabanın oluşturulması esastır. Tamamen ithal çözümlerin, özellikle hukuk alanında toplum gereksinimleri ile uyum sağlayamadığı ve kısa zamanda değiştirilmek zorunda kalındığını gösteren çok sayıda örnek bulunmakta, AB'nin kendi içindeki süreçte de bunlara sıkça rastlanmaktadır. Kaldı ki, ülkemizde de bu örnekleri halen yaşamaktayız.
SATMAK KOLAY MI? Değişik vesilelerle söylediğim gibi bu tür varlıkların paraya çevrilmesinde yeterli yerli sermayenin olmaması, satıcı üzerinde yaratılan baskıya bağlı olarak yabancı sermayenin milli değerleri, değerinin altında sahiplenmesine yol açacaktır. Bu belirlemelere ek olarak bugüne kadar yaşanan kötü örneklerden yola çıkılarak, iyi örneklere yönelik gerçeklerin göz ardı edilmesi ve iyi örnekleri tamamen ortadan kaldırıcı düzenlemelere yönelinmesi kanımca yerinde değildir. Bu konudaki görüşlerimi değişik vesilelerle yetkililerle paylaşmaya çaba sarf ediyorum.