Hedeflenen ile gerçekleşen büyüme
Hükümetin geçenlerde açıkladığı "Katılım Öncesi Ekonomik Program" önümüzdeki üç yıllık dönemde Türkiye'nin yıllık yüzde 5 oranında büyüyeceğini söylüyor. Özellikle, 2000'den sonra, büyüme öngörülerinin yüzde 5 oranı ile otomatiğe bağlanması bir gelenek oldu. İleriye dönük olarak yapılan varsayımlar sonucu "çözülen ekonometrik denklemler mi bizi yüzde 5 oranına götürdü, yoksa biz yüzde 5'i mi esas alıp denklemleri çözdük?" sorusunun yanıtı bilgim dışında. Tabii ki birinci alternatifin geçerli olması gerekir, ama uygulamalar daha farklı. Karşılaştığımız gerçek ise son dört yılda hedeflenen oranların hiç birini tutturamamamız . Grafikten de izleneceği gibi, çoğu yıllar daha yüksek olmak üzere, başlangıçta hedeflediğimiz oran ile gerçekleşen oranlar birbirinden farklı. Kanımca bunun iki nedeni var. Birincisi, yüzde 5 cazip bir oran. Başlangıçta sizi zorlamıyor. "Bunu nasıl tutturacaksınız?" sorusunu yılın başlarında sordurmuyor. Ekonomi bürokrasisi ve hükümet rahat ediyor. İkincisi ise, çeşitli nedenlerle bu oran aşılırsa "bakın hedefi aştık" övgüsüne olanak sağlıyor. Altında kalırsa, nedenleri ve özellikle sorumluları bulmak daha kolay. Önceden yüzde 8 deyip, sonra yüzde 3 ya da 4 gerçekleşme olursa hesabı zor verilir. 80'li yıllarda IMF'de görev yaparken, Afrika ülkeleri için yazılan raporların bir çoğunda büyüme tahmini olarak hep yüzde 4 rakamının konulması dikkatimi çekmişti. Konuyu, İcra Direktörleri Kurulu'nda Afrika ülkelerinin ekonomik durumlarına ilişkin görüşmeleri yapılırken gündeme getiriyordum. Raporun teknik ekibi ile bunu onaylayanların verebilecekleri bir yanıt da yoktu. Bu ülkelere ilişkin veri eksikliği, raporu yazanları yüzde 4 büyüme otomatiğine bağlamıştı. Gelen geçen ülke için " her halde bu da yüzde 4 büyür" denilip, kabulleniliyordu. Gerçekleşmeler de eksik veri tabanına göre tahmin ediliyor ve bu orana yakın çıkıyordu. Oyunun kurallarını anlayınca işin üzerine fazla gitmedim. Şimdi umarım biraz değişmiştir. Gerçekte büyüme tahminleri yapmak hem zor hem de riskli bir iştir. Değişen koşullarda başka faktörleri de dikkate almak gerekir. Örneğin, "enflasyon artışına neden olmadan ulaşılabilecek büyüme hızı " ekonomi literatürüne yeni girdi. Bir çok gelişmiş ülkenin merkez bankaları bu kavrama uygun büyümenin hesabı peşindeler. Ancak, bu kolay bir iş değil. Bazı ülkeler bu tanıma bir de " maksimum büyümeyi " ekliyorlar. Öngörülecek büyümenin hem ulaşılabilecek en yüksek büyüme olması, hem de ülkenin mevcut teknoloji kapasitesi ve alt yapısı çerçevesinde enflasyonist eğilimleri arttırmayacak bir oran olması şartını arıyorlar. Ona göre tahminlerini yapıyorlar. Biz daha bu düzeyde değiliz. Enflasyonu yeni indirdik. Buna dayalı veri tabanından, bilimsel açıdan, anlamlı ilişkileri elde etmek için yeterli süreyi henüz geçirmedik. Ancak, bu gerekçenin bizi, "yüzde 5 otomatiğe" bağlanma zorunluluğuna sürüklememesi gerekir. İçinde bulunduğumuz yıl da olduğu gibi, başlangıçta yüzde 5 büyüyeceğim deyip daha sonra yüzde 10 üzerinde büyümeye ulaşırsanız işin ciddiyetini sorgulama yanında kredibilite kaybı da ortaya çıkar. Büyümeyi yüzde 100 hata ile tahmin ettiğiniz taktirde, gerçekleşen diğer veriler için de soru işaretleri oluşur. Yapacağınız öngörülere inanç oranı düşer.
|