|
|
|
|
|
'Çok sıkı pazarlıkçı'
|
|
Mütevazı ve sakin Fethullah Gülen'in Patrik ile takır takır pazarlık ettiğini görünce gerçekten şaşırdım.
Gazetemizin Ankara temsilcisi Aslı Aydıntaşbaş, Fethullah Hoca ile ilgili izlenimlerini bakın nasıl anlatıyor. 'Pazarlık' bölümüne dikkat! Fethullah Gülen'le üç defa birlikte olma imkanı buldum. Üçü de bu gizemli ve güçlü cemaat liderinin kişiliğiyle ilgili farklı ipuçları taşıyordu. Bu karşılaşmaların etkisini günlerce hissettim, konuşulan konuları, soruları kafamda evirip çevirdim. Neydi bunun sebebi? Gülen'in karizması mıydı? Yoksa etrafındakilerin ona gösterdiği yarı mitolojik, şatafat mıydı bilemiyorum. Anlatayım. Önce mekan. İlk görüşmemiz, Altunizade'deki FEM Dersanesi'nin en üst katındaki Gülen'in kaldığı 'misafirhane'deydi. Garip bir mimariden geçerek varıyordunuz bu mekana. Labirentler, yan binalara açılan kapılar, koridorlar. 1996 yılı olmalı. En medyatik olduğu (ve daha kimseyle görüşmediği) dönemde birkaç gazeteci "sohbete" çağrılmıştık. Taha Akyol, Özcan Ercan ve sanırım Şahin Alpay vardı. İlk röportajıydı. Devasa bir salonda Gülen'in yeri yükseltilmiş özel bir koltuktu. Yanında dinleyicilerin oturduğu yerler. Biraz geç geldi. Herkes bize son derece saygılıydı. Etrafta 'Hocaefendi'nin üzerine titreyen ve ancak 'nur yüzlü' diye tanımlayabileceğiniz genç adamlar vardı. Yumuşak huylu ve güleç insanlardı. Sık sık 'mütevazı' lafı kullanılıyordu Hoca'yla ilgili. Özellikle sağlığı ve şekeri konusunda herkes çok endişeliydi. Yatak odasında tek dekorasyon olarak Mescid el-Aksa'nın resmi olduğunu söylemişlerdi. Gülen'le sohbetimizden aklımda kalan üç şey: Refah Partisi'ne mesafeli duruşu (başörtüsü 'furuattır' demişti), ciddi bir Türk milliyetçisi oluşu (örneğin 'İran rejiminin' Türkiye için tehdit olduğunu ve 'Acemler'in' tarihte de Osmanlı'yla uğraştığını atlattı) ve üçüncüsü zaman zaman Immanuel Kant ya da Akinolu Aziz Thomas gibi Batı felsefesinden önemli isimleri referans göstermesiydi. Etkileyici ve doyurucu bir sohbetti. Sonrasında mercimek çorbası içtik. İkinci buluşma Fener Rum Patriği Bartholomeos ve Fethullah Gülen arasında Polat Renaissance Oteli'ndeki tanışma toplantısıydı. Her iki tarafın da davetiyle toplantının bir bölümüne katıldım. O zamanlar Yeni Yüzyıl gazetesinde çalışıyor ve din konularıyla yakından ilgileniyordum. İki adam da aynı yaştaydı. İkisi de evlenmemiş, yakın zaman önce annelerini kaybetmişti. 'Hoşgörü' temasını dini kişiliklerinin önemli bir unsuru haline getirmişlerdi. Önce tatlı bir sohbet, hediye alışverişi (ki bu din adamlarının hep yaptığı bir şey) ve hatır sormalar. Sonra ciddi bir siyasi diyalog başladı. Adeta pazarlık gibiydi ve her iki ruhani de son derece açık konuşuyordu. Patrik, Heybeliada'daki Ruhban Okulu'nun açılması için destek istiyordu. Gülen, Selanik'te bir Atatürk lisesi açılmasını tavsiye ederek, bunun özellikle TSK'nın tavrını olumlu etkileyeceğini söyledi. Bir anda iki din adamı değil koalisyon pazarlığı yapan iki siyasetçi gibiydiler. Patrik Selanik konusunda Yunanistan'daki hükümete sözünü geçiremeyeceğini söyledi. Sohbetin o noktasında ben dışarı çıktım. Sonuçlanmasa da buluşma Müslüman-Hıristiyan diyaloğu açısından önemliydi. İrtibarı koparmadılar sanırım. Umarım. Ve Gülen'i son olarak görüşüm 1997'de ABD'de gördüm. New Jersey'nin zengin sayılabilecek banliyölerinden birinde yine cemaatten talebeleriyle yaşıyordu. 28 Şubat'tan Refah Partisi'ni sorumlu tutuyordu. Evdeki 'minimalist' ortam bana acıklı geldi. Mobilyalar vardı olmasına ama aynı Altunizade'de olduğu gibi mekanda bir sıcaklık, bir yaşanmışlık duygusu yoktu. Sohbetimiz yine de ilginçti.
|
|
|
|
|
|
|
|
|