| |
Kim bu akaryakıt kaçakçıları?
Türkiye'nin "resmi politikaları"nın dışında farklı tezler ileri sürenlere karşı milliyetçi ve hoşgörüsüz bir tepki gösterenler, aynı hassasiyeti "hukuk dışı" konularda sergilemiyor... Orhan Pamuk'a kızanlar, Diyarbakır Savcılığı tarafından sekiz faili meçhul cinayetle ilgili olarak bir emekli binbaşı, iki asker ve altı itirafçı hakkında açılan JİTEM davasına aynı hararetli ilgiyi göstermiyorlar. Radikal gazetesinin manşetinden duyurduğu bu haber hakkında çok fazla yoruma rastlamıyorsunuz. Ölçü bizde hukuk değil çünkü, milliyetçi salçaya bulanmış resmi tezleri tekrarlamak... Farklı bir görüşe tahammül yok ama devlet içinde yuvalanan planlı programlı çetelerin cinayetlerine ses çıkarmak da yok... Böyle bir çifte standart ile toplum güçlenebilir mi?.. Bireyler demokratik bir hoşgörüye kavuşabilir mi? Diyarbakır Savcılığı JİTEM'cileri "çete kurmak, sözde devlet adına davranarak taammüden adam öldürmek, adam kaçırmak, PKK yandaşı olduklarına inandıkları kişiler aleyhine kişisel çıkara yönelik gasp ve işkence yapmak" ile suçluyor... Ama medya bunları genellikle görmezden geliyor... Hukuku fiilen katleden bir çetecilik karşısında susarak, kendimizi hangi konuda, hangi resmi tezle temize çıkarırız, seslendirilen milliyetçilik ne kadar haklı olur?
Üstelik bu çeteler dünde kalmış da değil... Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Dairesi Başkanı Hanefi Avcı, Polis Akademisi'nin dergisi "Akademik Bakış" ta bu durumu şöyle somutlaştırıyor: "Para kazanma hırsı ve gelecek kaygısı, bazı insanları çetelerin içinde yer almaya yöneltiyor. Bu çetelerin içinde resmi görevlilere de rastlanıyor. Zaten bir tarafında devletin resmi görevlileri olmadan bu işlerin yapılması mümkün değil."
Hanefi Avcı, Türkiye'deki en büyük kaçakçılık faaliyetlerini de gene aynı dergide sıralıyor... Türkiye'de devletin en büyük kaybının "akaryakıt kaçakçılığından" kaynaklandığını öğreniyoruz... İkinci sırada "TEKEL" var... Üçüncü sırayı "elektronik malzeme" kaçakçılığı alıyor... Dördüncü olarak "hayali ihracat" geliyor...
Eğer Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanı, ülkede "devletin resmi görevlileri olmadan" yasadışı işlerin yapılmasının mümkün olmayacağını söylüyor ve devletin en büyük gelir kaybının "akaryakıt kaçakçılığında" yaşandığını vurguluyorsa, orada kamuoyu hep birlikte "kim bu kaçakçılar" diye sormaz mı? Biz sormuyoruz ve Hanefi Avcı'nın demeç verdiği dergiyi yayından kaldırıyoruz... Böylesi bir ülkede, resmi görüşleri tekrar etmek, cinayetlere, kaçakçılara tepki vermemek tabii ki doğal hale gelir... "Vatanseverlik" ile "hukuk sevmezlik" böylesine el ele verebilir mi? Bu, toplumun yararına mıdır?
Akaryakıt kaçakçılığının ulaştığı boyutlar ve onun içinde yer aldığı iddia edilen etkili ve yetkili şahısların kimliklerine ait dedikodular ayyuka çıkmış vaziyette... Bunlar doğru mu, değil mi? Durum ne? Konuyla ilgili ses çıkmıyor, çıkınca da bunun söylendiği dergi yayından kalkıyor... Derginin yayından kaldırılması bile başlı başına şüphe uyandırıcı...
Milliyetçi hamaset bir yanda, hukuk bir yanda olamaz... Ermeni sorununda, Kürt meselesinde, JİTEM'e yönelik iddialarda, akaryakıt kaçakçılığında hukuksal süzgeçleri çalıştırmadan, istediğimiz kadar kendi kendimize propaganda yapalım... Bu davranış, ne gerçekleri ortaya çıkarır ne de toplumu güçlendirir. Toplumsal sağlık, yargı denetimini yok etmekten değil en etkili bir biçimde çalıştırmaktan geçiyor çünkü. Orhan Pamuk'a kızabilmek için, Diyarbakır Savcısı'nın JİTEM'e ait iddialarıyla da ilgilenmek gerekir... Birisine kızıp dava konusu haline gelen cinayet iddiasına duyarsız kalmak, hiç kimseye fayda sağlamayan bir amigoluğa dönüşür...Sadece bağırırsınız. Katiller cinayetlerine, kaçakçılar da kaçakçılıklarına rahatça devam eder bu arada.
|