| |
|
|
Eski ile yeni arasında kalmanın dayanılmaz ağırlığı..
Türk toplumu da, insanlığın yaşadığı " Çağ Dönümü "nün bütün sancılarını hissetmekte ve bütün ikilemlerinden bunalmakta... " Eski " öylesine kökleşmiş ve " Yeni " öylesine çarpıcı ki, arada kalanların bunalmaması mümkün değil. Yeni Çağ'ın en ağırlıklı niteliği " Bireysellik " olabilir. Gen araştırmaları sonunda ortaya çıkan bulgular, her canlının (ve insanın), birbirinden farklı yapılara sahip olduğunu kanıtladı. Aynı diyeti uygulayan iki insandan biri zayıflarken diğeri kilo alıyor mesela. Veya aynı ilaç aynı hastalığa karşı kullanıldığında, iki hastada farklı sonuçlar veriyor. Algılamalar da öyle. Her beyin aynı kavramı farklı algılıyor. " Bireysellik "in bir başka yüzü de teknoloji aracılığı ile iletişime yansıdı. İnternet, uydulu televizyon yayıncılığı ve cep telefonları, kitlesel iletişimi bireyselleştirdi. Şimdi adeta herkes kendi haberini kendisi yapıyor. İnternet siteleri ve tematik kanallar, bireyin kitleden ayrı kamuoyları oluşturmasına yardım ediyor. SMS'ler, MSN'ler, e-mail grupları, milyonlarca bağımsız medyalar oluşturuyor. Bireyselleşmenin toplumsal ve siyasal yansıması ise " Alt Kimlik "lerin her alanda üst kimlikler kadar ağırlık kazanmasıdır. Vatandaşlık, milliyet, etnisite, din, mezhep ve benzeri olgular, bireylerin toplumsal kimliklerini açıklamaya yetmiyor artık. Eşcinsellik (veya gay'lik) bile pek çok ülkede kabul edilen farklı toplumsal kimlik haline dönüşmedi mi mesela? Veya aynı ulusal bayrak altında yaşayan kitleler, nasıl oluyor da farklı futbol kulüplerinin bayrakları altına birbirlerini can düşmanı gibi görebiliyor? Tüketimin bireyselleşmesi ise, nerdeyse her alıcıya farklı model otomobil üretme noktasına dayandı. Artık markalar değil, aynı markanın farklı modelleri ağırlıkta. Bir hipermarkette, 30-40 bin değişik ürün arasından seçim yapmak durumunda tüketiciler. Eskiden " Bana ekmek ver" demek bakkalla diyaloga yeterdi. Şimdi bir markette, ekmeklerden ekmek beğenmek durumundayız. Yeni Çağ'ın bireyselleşmeyi öne çıkaran eğilimi karşısında Eski Çağ'ın kitleselliği de yerinde durmakta. "Devlet" kavramı da bu kitlesellikler üzerinde bugüne kadar geldi. Bireyin devletle eşit olabilmesi, devletle birey arasındaki ilişkinin "Sadakat" değil " Hizmet " biçimine dönüşmesi, evrensel insan haklarının ulusal egemenliklerin üzerine çıkması "Eski" tarafından kolay kabul edilebilir olgular değil. Ayrıca ideoloji, milliyetçilik ve benzeri kavramlar da, eski kitlesel eğitimin topluma yerleştirdiği temel değerler olarak yeni çağla gelen kavramlarla çatışma halinde. Militarizm sivillikle, ulusalcılık küreselleşme ile, gelenekler modernleşme ile sürekli çatışıyor. Eskinin temel çelişkisi varlıklılar ile yoksullar, Güneyle Kuzey, kapitalizmle komünizm arasında aranırdı. Şimdi ise "Eski ile Yeni " çelişkisi gündemde. Bilimsel buluşların, teknolojinin, iletişimin, küreselleşmenin, bireyselleşmenin yansımaları statükoyu temelden sarsmakta. Buna Komünist Çin bile direnemiyor. Sovyetler Birliği bile dayanamadı. Keşke Türk siyaset ve düşünce hayatının gündemi, bunların da tartışıldığı bir foruma dönüşebilse.
|