Siyasallaşma ve apartheid
Sezer'in 'vekil bürokrat uygulaması' ile ilgili eleştirilerini 'uzaylı tayin etmiyoruz' diye cevaplayan Erdoğan tartışmayı aslında yanlış yerden alarak kavram bağlamında vahim bir saçmalığa ortak olmuş, açıkçası bindiği dalı kesme durumuna düşmüştür. Saçmalık gerçekten vahim: Sezer 'siyasallaşmayın' diyor. Erdoğan da 'bizi siyasallaşmakla suçlayanlar dikkat etsin, kendileri siyasallaşmasın' diye tepki gösteriyor. Hayret ki ne hayret! Zerrece siyaset ve hukuk terbiyesi almış kişiler böyle saçma bir tartışmaya taraf olabilir mi? Bir siyasi partiye 'siyasallaşmayın' demekle, bir otobüs firmasına 'kişileri araba sürsünler diye direksiyona oturtmayın' demek arasında hiç fark yok. Peki ne yapalım? Kişileri araba sürmek için direksiyona değil de, şafta mı oturtalım? - Efendim devlet ayrı, hükümet ayrı. Ne var bunda, ilkokul bebeleri bile bunu biliyor. İki siyasi kurumun ve durumun farklı olduğunu vurgulamak için 'siyasallaşma' gibi bir kavramla eleştiri getirmek acıklı bir çaresizlikten kaynaklanıyor. Devlet işi de, hükümet işi de nihayetinde 'siyasi' bir iş olduğuna göre böyle bir kavramla güya ayrıma dikkat çekmek ülke adına ne kahredici bir zihin darlığıdır. Sezer 'ideolojik tayin yapma' dese bunun bir mantığı vardır. Her ne kadar 'ideolojik tayin' deyimi de yoruma ve tartışmaya açık olsa da en azından hukuku ve mantığı iğfal eden bir çarpıklık doğurmaz. Oysa 'siyasallaşma' demek, 'direksiyona oturabilirsin ama asla araba süremezsin' demek kadar akıllara ziyan bir çarpıklıktır. Ne var ki Erdoğan da bilinen üslubu ile 'sen siyasallaşma be' derken kendini inkar etme durumuna düşmektedir. Başbakan 'ne demek siyasallaşmamak; benim işim siyaset' diyecek ve ekleyecekti: - Asıl siz, bir zamanlar Güney Afrika Cumhuriyeti'nin beyaz yönetim eliyle yerli Siyahlar'a uyguladığı apartheid'ı Türkiye'deki dindar insanlara yönelik bir ırkçılık türüne dönüştürmekten vazgeçin! Başbakan bu çağdışı ayrımcılıkla mücadele etmek durumundadır. Sezer'in yaklaşımına göre mesela karısı başörtülü olan kişi, bir zamanların Güney Afrika'sındaki Zenci gibidir; devletin herhangi bir yerinde asla yer bulmamalıdır. Çok iyi biliyoruz ki Köşk'ten dönen pek çok tayinin onaylanmama gerekçesi bağnaz laikçi kafaların ideoloji çekmecesinde mahfuz, başörtülü eş sahibi olmak veya benzeri özelliklerden ibarettir. Yalnız; hükümetin tayinler konusunda aşırı gittiği muhakkaktır. Sadece üst düzey kadrolar için değil, basit şeflik makamları için bile yüz kızartacak yoğunlukta partizan tayinler yapılmış ve yapılmaktadır. Esasen bu, hükümetin kendi yüzünü dahi kızartacak bir genellemeciliktir. Zira aynaya bakan vicdanlı bir iktidar yetkilisi 'Yahu bu memlekette benden önce hükümet edenlerin tayin ettikleri bir tane dahi ehliyetli adam yok mu ki hepsini değiştiriyorum' demekten kendini alamaz. Sanki önceki hükümetler zamanında tayin edilenler Saddam'ın tetikçileridir ve sanki şimdiki hükümet de Saddam'ı devrine ABD ordusudur. Hükümet aynen oradaki gibi davranmakta, Saddamcı ayıklar gibi bütün eski yönetim kadrolarını tek tek değiştirmeye şartlanmış bulunmaktadır. Lakin Sezer ve benzeri zihniyette olanların apartheid uygulamaları, bu tür toptan tasfiyeci ve kökten işgalci iktidar yaklaşımlarını engellemeye değil, aksine mazur hale getirmeye yaramaktadır. Sözgelimi devlet işlerini uzun süre ve yaygın şekilde vekil bürokratlarla yönetmek asla tasvip edilecek bir yaklaşım değildir ama bunun böyle olmasında Sezer'in sorumluluğu Erdoğan'dan daha fazladır. Zira hemen her tayin edilen bürokratla ilgili olarak Sezer kendi ideolojik inançlarına uygunluk aramakta, bulamadığı için de onaylamamaktadır. Kediyi duvardan yukarı tersine tersine tırmanmaya zorlarsan o da böylece yaygın biçimde 'vekille idare etme' yöntemiyle teamüllerin yüzünü tırmalar. Meselenin özü Türkiye türü apartheid uygulamasıdır. Laikçilerin bu amansız ayrımcılığı, önce belediyelerde şimdi de merkezi idarede yaygın bir kadro işgaline yol açan ana etkendir. Devlette kilit makamları ellerinde tutan seçilmemişler oldum olası dindarlara 'Zenci' muamelesi yaptıkları için şimdi gün dönmüş, hesap dönmüş, iktidar keseri de aynı ağırlıkta bir misilleme ile sadece kendine doğru yontmaktan taviz vermez olmuştur. Bu zincirleme etkitepki süreci, farklı görüşteki bürokratları sadece 'çıkar ve yolsuzluk' alanında uyumlu çalışabilir hale getirmiştir. Biri Köşk'ü ideolojisi adına 'fethedilmiş kale' gibi görmeye devam ederse, öteki de her fırsatta 'onay makamı'nı delme yollarını arar. Men dakka dukka!
|