Yorumlar neden utandırıyor?
Ankara'daki Trabzon yorumlarından utanıyorum. Konuştuğumuz yetkililer, günlerdir "Papaz cinayetinde dört ihtimal var" diye söze başlıyor. "Nedir bu dört ihtimal?" diyorsunuz. "Efendim, karikatür yüzünden olmuş olabilir, ama bu zayıf bir olasılık." Peki başka ne olabilir? "Bölgedeki fuhuş çetelerine engel olmuş olduğu için olabilir." Etti iki. "Ayrıca misyonerlik faaliyetleri içinde olduğu için de öldürülmüş olabilir. Ya da bazı kişisel ilişkiler söz konusu olabilir." "Kişisel ilişkiler" de ne? Bazı gazeteler, "yetkili" ve siyasilerin ballandıra ballandıra anlattığı bu dördüncü ihtimali "kişisel husumet" diye bir "kod" kullanarak ima ediyor. Nasıl yani? "Yani gençleri daha önceden tanıyor olabilir. Anlarsınız ya..." Burada kast edilen, rahip Andrea Santaro'nun homoseksüel olduğu ve bu yüzden öldürülmüş olabileceği! Aman Allahım! Tanrı'nın evinde dua ederken canice öldürülen bir din adamıyla ilgili nasıl böyle konuşulur, diyeceksiniz. Kim, elinde en ufak bir delil olmadan bu kadar fütursuz analizler yapabilir? Haklısınız. Bu cahilce bir önyargı . Ve de tehlikeli... Ancak maalesef Ankara'da son günlerde azımsanmayacak sayıda siyasetçi ve devlet yetkilisinden duyduğum teorilerden biri de bu. Gel de utanma Ankara'dakilerin zenofobik aklından! İşin komiği, milletvekilinden bakanına, siyasetçisinden gazetecisine Ankara'da kimse Trabzon cinayetinin "karikatür" yüzünden olabileceğine inanmıyor . İnanmak istemiyor. "Ben bile karikatürden olduğuna inanmak istemiyorum. O kerata nereden görmüş olabilir ki o karikatürü" diyor bir meslektaşım. Gerçekten de karikatüre yönelik tepkinin Türkiye'de de şiddet boyutunu zorlayabileceğini düşünmek son derece tatsız. Acı verici. Avrupa ve dünyadaki imajımız açısından utandırıcı. Ama gerçek acı da olsa içilmesi gereken bir şurup. Karikatür kasırgası tüm dünyayı sarmadı mı? 16 yaşındaki O.A. silahı çekerken tekbir getirip, polise verdiği ifadesinde karikatür nedeniyle yaptığını söylemedi mi? Niye hala başka teoriler üretmeye çalışıyoruz? İşte!.. Çünkü toplum olarak her zaman gerçeklerle yüzleşmekten hoşlanmıyoruz. Mafyanın kol gezdiği, kapkaççıların insanları sürükleyerek ölüme taşıdığı bir ülkede yaşasak bile, masum bir din adamının dua ederken öldürülmüş oluşunu kabullenmek istemiyoruz. Komplolar daha güzel. Duyduğum "ihtimal" hesapları arasında en "masumane" olanı, rahip Santore'nin " misyonerlik " faaliyetleri nedeniyle öldürüldüğü. O.A. ve diğer gençlere ara sıra para verdiği, bölgede misyonerlik faaliyetleri yaptığı söyleniyor. Kim söylüyor? Gazeteler, siyasetçiler, yetkililer. Kim bilir... O kadar yazılıp çizilen arasında ben daha ne olup bittiğini çözebilmiş değilim. Ama şunu biliyorum ki toplum (ve Karadeniz insanı) "misyonerlik" konusunda o kadar " doldurulmuş " vaziyette ki, her taşın altında gizlenen misyonerlerin Türkiye'yi bölmek, zayıflatmak, Hıristiyanlaştırmak için amansız bir kampanya yürüttüğüne inanmış durumda. Karadeniz'de misyonerlerin Pontus Devleti'ni kurmak istediği kafadan bir veri olarak kabul ediliyor. Ankara'da bile böyle anlatılıyor. Bu, gerçekten öyle mi yoksa paranoyanın pençelerine mi düşmüş durumdayız? Bilmiyorum ama Türkiye'nin ciddi bir misyonerlik tehlikesiyle Hıristiyanlaştırılacağına inanmak çok zor. Bildiğim tek şey, devletin istihbarat kurumları, bakanları, milletvekillerinin durumu ciddiye alıp "misyonerlik" konusunda kırmızı alarma geçmiş olduğu.
|