Yılmaz Güney ve Kemal Yazıcıoğlu
Hürriyet gazetesinde dün iki ayrı köşe yazısında, iki farklı kimlik ele alınmıştı. Birincisinde ünlü aktörümüz Yılmaz Güney, bir film çekiminde rol alan küçük bir çocuğa sert tutumu nedeniyle ağır bir eleştiriye tabi tutulmuştu. Oysa henüz 6-7 yaşında Urfa Orduevi'nde Danyal Topatan'la birlikte tanıdığım Yılmaz Güney, hafızama çocuklara karşı çok sıcak bir insan olarak kazınmıştı. Saatlerce kucağında oturduğum Güney, bir yandan rakısını yudumlarken bir yandan da bitmek bilmeyen sorularıma sabırla yanıt vermişti. Yılmaz Güney, Kürt kökenli bir sanatçımızdı. Yaşamının sonunda açıkça bu davanın adamı oldu. Bölge halkının sıkıntılarını, acılarını anlatan filmlere imza attı. Bu tavrı kimilerini rahatsız etmiş olabilir elbette. Ben, burada Fatih Akın'la benzer biçimde düşündüğümü, Güney'in sinemamıza müthiş katkısı olduğunu belirtmekle yetineceğim. Yılmaz Güney'in çocuklara karşı sert tutumunun anlatıldığı gazetenin yine birinci sayfasındaki bir başka köşeden, bir bürokrata övgü yağdırılmıştı. Bir çocuğun kulağını çeken Güney ile onlarca genç çocuğu işkenceden geçirmekle suçlanan Kemal Yazıcıoğlu'na layık görülen muamele gerçekten çarpıcıydı. Gençler hatırlamaz. Yazıcıoğlu, 12 Eylül döneminde Ankara'da görevli bir komiserdi. DAL olarak bilinen "Derin Araştırma Laboratuvarı"nın grup sorumlusuydu. Burada gözaltına alınan çok sayıda genç hayatını işkence sonucu yitirdi. Onların kulakları çekilmekle yetinilmedi. Kum torbalarıyla dövüldüler, cinsel organlarına elektrik verildi, Filistin askılarına asıldılar. Ankara Emniyet Müdürlüğü kayıtlarına bakanlar, işkenceden bunalıp kendisini ünlü 6'ncı kattan atıp intihar edenlerin listesine ulaşabilir. Yazıcıoğlu'nun marifetleri bununla da bitmedi. Değişik kesimlerle değişik ilişkiler sürdürdü. İstanbul Emniyet Müdürü iken, Ömer Lütfü Topal cinayetine adı karışan üç polis memurunu sorgudan kaçırıp Ankara'ya yolladı. Bitmedi... Hürriyet gazetesinin 30 Mart 2000 tarihli haberine göre, Erol Evcil ifadesinde Yazıcıoğlu-Çakıcı ilişkisine değindi, şöyle dedi: "Çakıcı, Emniyet Genel Müdürlüğü'ne de Kemal Yazıcıoğlu'nu getirmek istiyordu." Kısaca, çocuk kulağı çekmekten çok daha ağır, insan vicdanını çok daha fazla yaralayan eylemlere imza attı Yazıcıoğlu. Ama valilikten emekli olduğu gün ona övgüler yağdırıldı. Ne DAL yılları, ne Çakıcı ile ne de Topal'ın katil zanlılarıyla ilişkisi gündeme getirildi. Bir kısım medyanın kutsamasıyla bütün günahlarından arındırıldı. Bir kahraman ilan edilmediği kaldı. Geçmişin tüm kiri, günahı bir çocuğun kulağını çeken Yılmaz Güney'in üstüne yıkıldı. Bu ülke eskiden aydınının hapse atılmasına, kurşunlanmasına alışmıştı. Şimdi, aydınlara yönelik farklı bir girişim var, itibarsızlaştırma... Ahmet Kaya'dan Orhan Pamuk'a kadar farklı ses yükseltenlerin başına bu geldi. Güney'i itibarsızlaştır, Yazıcıoğlu'na övgü döşen. Türkiye'nin geldiği son nokta işte bu.
|