| |
|
|
Bu antrenörlerle bu kadar
Atletizmdeki "büyük umutlarımız" her yarış sonrasında "hüsrana" dönüşüyor. Önce Süreyya, ardından Elvan. İkisinin de "evrensel boyutta" yetenekler olduğu kuşkusuz. Ancak yetenek tek başına işe yaramıyor. Her ikisi de bunu kanıtlıyor. Sorun çok açık: Her iki atletimiz de potansiyeline uygun antrenörlerle çalışmıyor. Dünya çapında atletleri, bu çapta olmayan çalıştırıcılarla başarıya ulaştıramazsınız. Ne yazık ki, Türkiye'de bu düzeyde antrenör yok. Çünkü bu düzey, anatomiden, psikolojiye, farmakolojiden, teknolojiye kadar uzanan geniş bir alanda bilgi birikimi gerektiriyor. Bazen bunun için ciddi bir ekip kurmak gerekiyor. Biz ise üstün yetenekli atletlerimizi, bilgisiz ellere teslim ediyoruz. Oysa dünyada bunun nasıl yapılacağını gösteren ülkeler var. Örnek mi? Fas. Fas bir dönem ve hatta hala çok büyük atletler çıkardı. Bu atletler dünya ve olimpiyat şampiyonlukları elde etti. Bilir misiniz, bu atletlerin hiçbiri Fas'ta yaşamıyordu. Hemen hepsi, Amerika'da en iyi atletizm kulüplerinde, en üst düzey antrenörlerin, spor hekimlerinin elindeydi. Bütün hazırlıklarını burada yapıyor, ülkelerini görmüyorlardı bile. Biz ne yazık ki, bunu yapamıyoruz. O nedenle de yeteneklerimiz yarış bile tamamlayamadan sönen umutlar olarak geziyor.
|