| |
|
|
Sahiden "Sihirbaz" olsaydı..
ÇOCUKLUĞUM Zati Sungur öyküleri içinde geçti de ondan mı bilemem, pek merak sarmıştım, sihirbazlığa, ilk gençlik yıllarımda.. Babam anlatırdı keyifle, o zamanların uluslararası ünlü ilüzyonisti Zati Sungur'u, fıkralarla.. Bakkal bunu kazıklarmış hep.. Bir gün gene yumurtayı ateş pahasına satmış. Zati Sungur yumurtayı orada kırmış. İçinden bir altın çıkmış. Atmış altını cebine Üstad, yürümüş gitmiş.. Arkasından bakkal bir sepet yumurtanın hepsini kırmış tahmin edersiniz.. Bir defasında da manavla takışmış. Elmaya dünyanın parasını istemiş manav. Üstad almamış, yürümüş gitmiş.. Arkasından tezgâhtaki elmalar birer birer yollara dökülmemişler mi tek sıra.. Kitaplar aldım.. Türkçesi pek azdı. Yurtdışına çıkınca, ilk aradıklarım sihirbazlık kitapları ve araçları oldu.. Yakın dostlara küçük küçük numaralar da yapmağa başladım. Özellikle iskambil kağıdı numaralarında bayağı da başarılı oldum. Hepsinin bir el çabukluğu, hepsinin bir göz yanılsaması olduğunu biliyordum, ama içimden geçen hep sihirbazlık oluyordu.. Yurtiçinde dışında sayısız ilüzyonist izledim. Hepsinin numara yaptığını biliyordum. Ama içimdeki çocuksu ses durmadan, bunların gerçek sihirbaz olduklarına inanmamı söylüyordu.. The New York Times'da Stephen Holden'in Sihirbaz filmi için yaptığı eleştiriyi okurken, böyle düşünmekte tek olmadığımı gördüm. Holden, dünyanın her yerinde insanların, kalplerinin en derinlerinde sihirbaza inanmak arzusunun yattığını söylüyordu.. Filmde de Sihirbaz'a inanmak istiyorsunuz, izlerken.. Saksıya ektiği tohumun birkaç dakika içinde büyüyüp üzerinde meyveleri ile portakal ağacına dönüşünü, gerçek sanmak istiyorsunuz.. Ya da sahnede yarattığı görüntünün, sahiden öbür dünyadan gelen ruh olduğunu.. Film, 1900'lerin başındaki Viyana'da geçiyor.. (Sahneler Prag'da çekilmiş, çok da güzel çekilmiş.. Prens (Rufus Sewell) babasını devirip yerine imparator olmak istiyor. Bunun için Macar asıllı kontesle (Jessica Biel) ile evlenmesi gerek. Ne var ki, kontes çocukluk arkadaşı sihirbaza (Edward Norton) vurgun.. Prens başa geçerse bakanlık vaad ettiği polis müdürünü (Paul Giamatti) peşine taktığı sihirbazdan kurtulma savaşında.. Sihirbaz da prens için hayatının en büyük numarasını hazırlıyor.. Bu müthiş numarayı filmin en son dakikalarında öğreniyorsunuz.. Holden soruyor, "Başından beri kurgulanan bilmeceler burada çözülüyor mu?.. Ya da bu çok hayali bir final mi?.." Yanıtı da kendisi veriyor.. "Hangisi olursa?.. O kadar önemli değil.." Gerçekten de öyle.. Final önemli değil.. Film sizi başından sonuna sarıyor, meraklandırıyor, eğlendiriyor.. Daha ne olsun?.. Bu sarıp sarmalamada oyunculuk önemli tabii.. Bu filmden en az iki Oscar adayı çıkarsa şaşmam.. Edward Norton, tam da kendisi bir rol bulmuş sonunda.. Esrarengiz bakışları, küçük ağzı ve dümdüz sesiyle melek mi, şeytan mı anlamanız mümkün değil.. Polis şefinde Paul Giamatti olağanüstü. Orson Welles'e benzetiyor, Holden.. Haklı.. Prenste Rufus Sewell de ödüllük oynuyor.. Jessica Biel'i ilk defa izledim. İlk anda kayıtsız kaldım. Film ilerledikçe bayılmaya başladım. İnsanı giderek etkileyen bir güzellik ve oyunculuk.. Sihirbaz' şiddetle tavsiye ederim..
|