|
|
Vatikan'da kıskanç bir gün
Görevli rahibe 15 dakikada tamamlaması gereken akreditasyon işini 2 saate yakın bir sürede tamamlarken gülüyordu. St. Pietro Meydanı çevresinde iğne atsan yere düşmeyecek haldeki restoranların garsonları da, 3 kat şişirilmiş hesabı uzatırken gülüyorlardı. Taksiciler, otelciler, marketçiler de gülüyorlardı. Yediğim kazıklara rağmen ben de gülüyordum. "Sonuçta insanın durumdan istifade eden yanı, her yerde aynı" diyordum. Seviniyordum çünkü Mekke'de en pahalı çayı, Kabe'ye en yakın yerdeki dükkanda içmiştim. Tokyo'da en pahalı tütsüyü, adını hatırlamadığım tapınağın hemen yanındaki dükkandan almıştım. Papa 2. John Paul'ün cenaze töreni başlayıncaya kadar bu sevincim sürdü. St. Pietro Meydanı'na çıkan 600 metrelik yolda yaklaşık 300 bin kişi vardı. Millet kucak kucağaydı ama tek bir kavga çıkmadı. Törenin yapıldığı meydanı çok net gören ve yerden yaklaşık 10 metre yüksekte olan yayın yerine gazetecilerden başka kimse girmedi. Kurulan 3500 portatif tuvaletin yüzde 90'ı, gün sonunda hala kullanılacak haldeydi ve en şaşırtıcı olanı, tören bittikten sonra kalabalık çok kısa bir sürede dağıldı. 16 saatlik mesainin ardından Türkiye'den gelen haberciler kendi aramızda sohbet ediyorduk. Biri, "Bu tören İstanbul'da olsaydı ne olurdu?" diye sordu. Diğeri, "Çok sayıda yankesicilik, çok sayıda taciz ve kavga, bir miktar da izdiham" diye yanıtladı. Dünyanın en fazla kapkaç yaşanan şehirlerinden Roma'da oturup böyle bir senaryo üzerine konuşmak insanın canını sıkıyor. Hatta biraz da kıskançlığa yol açıyor. O gün töreni yöneten Kardinal Ratzinger şimdi Papa olarak Türkiye'de. Yanında kıyafetleri iskambil kağıtlarındaki jokere benzeyen İsviçreli muhafızları da var. Benimse aklımda aynı soru: O cenaze töreni İstanbul'da olsaydı acaba ne olurdu? 29 Ekim'de yüzlerce kişinin taciz ettiği kızlar aklıma geldikçe bu soruyu unutmaya çalışıyorum.
|