Oyuncu Arzu Yanardağ'ın yemeğe yakşamı pek çok kişiinn tersine biraz mesafeli olsa da,damağıyla buluşan her lezzetin gerçekten tadını çıkarmaya çalışıyor. Titanic Port Otel Bakırköy'de gerçekleştirdiğimiz söyleşide Yanardağ, hem kendi iştah dünyasını hem de hayata bakışını paylaştı bizlerle...


Üzerimizde taşıdığımız etiketler, roller her ne olursa olsun, aslında hepimiz kendi yaşam sebebimizi bulmanın telaşı içindeyiz… Bazen okuyarak, dinleyerek, seyahat ederek, konuşarak, bazense sadece düşünerek… Araçlar değişse, kimimiz daha az, kimimiz daha fazla farkında olma hali yaşasak da, aslında hepimizin içinde var olan o gizli ve özel ses, gözümüzü açtığımız andan itibaren, kapadığımız saate kadar fısıldıyor kulağımıza; "burda ne yapıyorsun?" diye… Bazen de burda ne yaptığını düşünenlerin yolu, umulmadık bir zamanda, öylesine bir anda kesişebiliyor… Sözkonusu olan kişi başarılı, güzel, biraz aykırı bir duruşu olan ama adını ortaya koymuş bir oyuncu olunca, belki söze daha farklı başlamalı, onun mesleki kariyeri hakkında birkaç cümle sıralamalı… Ama ben bunu başka röportajlara bırakıp, Arzu Yanardağ'ın belki de hiç bilmediğiniz, ya da tahmin edemeyeceğiniz başka bir yönü ile tanıştırmak istiyorum sizi… Yaşama kafa yoran, hayatı yudum yudum sindirmeye çalışan, bu konuda söyleyecek bolca sözü olan bir kadın ve kızı Alara'yı 'Tanrı'nın hediyesi' olarak hayatının temeline koyan sevgi dolu bir anne… Yazılan çizilenler bir kenara, benim gördüğüm Yanardağ'ın tek derdi, kendini daha huzurlu ve mutlu hissetmekle… Sohbetimizden yazıya yansıyanlardan sonra bakalım sizin zihninizde nasıl bir Arzu Yanardağ canlanacak?

- Arzu Yanardağ'ın gündemindeki yeni projeler nelerdir?
Tiyatroya devam! Yeni sezonla birlikte Yıldız Kabare'de, kadın-erkek ilişkilerini konu alan bir oyunda oynayacağım. Bunun yanı sıra atv'deki Kalp Ağrısı dizisindeki rolüm devam ediyor… Yeni projeler de olacak, tabii kriterlerime göre!

- Hangi kriterlere göre?

Eskiden çok fazla kriterim yoktu, daha doğrusu eski çalışmalarıma bakınca bunu görebiliyorum. Ama şimdi öncelikli kriterim yönetmen. Çalıştığım yönetmen daha önce yaptığı işlerde kendini kanıtlamış olmalı.

- Genç yönetmenlere sıcak bakmıyorsunuz anlamı çıkabilir mi buradan?
Genç yönetmen önce başkalarıyla çalışıp, deneyim kazandıktan sonra benimle çalışabilir. Ama bu demek değil ki, genç sinemacıları desteklemiyorum. Kısa filmlerde oynarım, öğrencilerin final ya da bitirme projelerine destek olurum. Ama mesleki anlamda, artık çalışacağım yönetmenin deneyimli olması benim için önemli. Ayrıca rolüm bir sahnelik olsa da (ki benim için rolün küçüğü büyüğü yok), orada bir ışık sunabilecek miyim, canlandırdığım role bir şeyler katabilecek miyim bu önemli. Eğer rolün bir ışığı, enerjisi yoksa, isterse başrol olsun benim için anlamı yok. Bir de daha önce oynadığım rollerden farklı olmalı, çünkü birbirini tekrarlamak benim için çok can sıkıcı bir şey… Mümkün olduğunca kendi karakterime ters rolleri canlandırmak da hoşuma gidiyor.

- Mutfak hayatınızın neresinde?

Benim için önemli bir yerde değil! Açıkçası ben öyle çok fazla yemeği sevmem. Yemekte sohbet etmekten de hiç hoşlanmam. Sessiz sessiz yerim yemeğimi… Yemek benim için Allah'ın verdiği nimettir, aldığım her lokmanın, içtiğim her yudumun tadına vararak, sessizlik içinde, yemekle baş başa kalarak bitiririm.

- Yemek son zamanlarda ciddi bir sosyal aktivite de sayılıyor aslında pek çok kişi için… Ama anladığım kadarıyla sizin için böyle bir niteliğe sahip değil?
Kesinlikle benim sosyal aktivitem değildir yemek. Son yıllarda en büyük aktivitem zaten kızımla paylaştıklarım... Onunla yaptığım arkadaş ziyaretleri, gezmeler, deniz kenarına ya da parka gitmelerim benim için çok keyifli… Başka bir arkadaşa da ihtiyaç duymuyorum. Bir ara çok fazlaydı arkadaşçıklar uyanabiliyor. Mesela karpuzla orucunuzu açıyorsanız, o karpuzun tadı o kadar şahane, lezzetli geliyor ki, onun boğazınızdan aşağı inmesi, dilinizde tadını hissetmek öyle güzel ki, bence insanların aç kalmaktan korkmaması lazım.

- Bedeninize çok dikkat ettiğiniz kesin!

Benim inancıma göre, ruhum bedenimin içinde ikamet ediyor. O zaman benim ne yapmam lazım, bedenime çok iyi bakmam lazım. Fast food'larla, ne idüğü belirsiz içeceklerle, katkı maddeli yiyeceklerle vücudumu beslersem bende bir uyanış olmasını bekleyemem. Bu da inançla bağlantılı. Allah'ın yarattığı vücuduma tabii ki çok iyi bakmam gerekiyor ki, onun sevgili kulu olabileyim. En başta vücudumu iyi tanımam ve beslemem gerekiyor. Bu benim ömrümü de uzatır.

- Anladığım kadarıyla spritüel konularla bir hayli uğraşıyorsunuz?
Onlar benle uğraşıyor!

- Onlar sizinle uğraşırken, siz neler yapıyorsunuz?
Kişisel gelişim çalışmaları benim uzun yıllar öncesinden ilgimi çekiyordu. Hindistan'a kadar gittim bunun için, nedir bu diye… Hiçbirşey çözülmedi çünkü Hindistan'dan İstanbul'a dönmek zorundasın. Önemli olan bir yere gitmek değil, mevcut bulunduğun yerde o gidişi yaşamak. Aslında tasavvufta şöyle bir kavram vardır; ölmeden önce ölmek! Hiçbir inanışta, hiçbir yerde bulamadığımı yine bizim topraklarımızda, Anadolu'da buldum. Burası öyle bir kültür ki, ilim ve irfan yeri. Oysa biz elimizde olan mevcutların farkına varmayıp, birtakım kitaplara, çalışmalara hücum ediyoruz. Tasavvuf ilminin üstadı olan hocalarımızın anlattıklarını göz ardı ediyoruz. Ben son dönemde, bu ustalarla çalışıp, hiçbir yerde bulamadığım huzuru, tadı, keyfi yine kendi topraklarımda buldum.

- Öze dönüş yolculuğu yani?
Her şeyin bir sebebi var; bizim bu topraklarda doğmamızın, bu dine sahip olmazın sebebi var. Hep dışarılara gözümüzü dikip, 'yok kabalayı merak ediyorum', 'ben yoga yapıyorum'la olmuyor; tabii ki bunları da yapabilirsin. Önemli olan ise, bunların kaynaşması, evrensel bir güzellik olması… Önce kendi var olduğumuz, kendi doğduğumuz topraklardaki kültürün bir farkına var, ondan sonra diğerlerinin peşine düş! İstersen yüzlerce kitap oku, onu deneyimlemeden, kalbinde hissetmeden anlamı yok!