Ali Bayramoğlu

04 Aralık 2012, Salı

Tarihi atlamamak

Bundan bir süre önce Türk Silahlı Kuvvetleri değişim sürecinde ilk kez ciddi olarak devreye girdi. Son Yüksek Askeri Şura'da tutuklu ve süresi dolmuş generallerin emekli edilmesi bu açıdan son derece önemliydi. Özetle adı darbe girişimlerine karışmış generaller kitlesel olarak tasfiye edildiler. Demokratik ilkeler ve arkasında yatan somut deneyimler göstermiştir ki, demokrasilerin "olmazsa olmaz" koşulu onun "sivil" niteliğidir.

Sivil kurumlar ve sivil değerler hak ve özgürlüklerin ana şemsiyesidir. Önce sivil kurumlar gelir. Zira bir ülkede sivil alanın genişlemesi, genişleyen bu alanda sivil değerlerin filizlenmesi, sivil kurumlaşma temeli üzerinde yükselir. Ve bu açıdan iş döner dolaşır askeri otoritenin siyasi iktidara bağımlılığına gelir. Bu, Türkiye'nin hemen her zaman etrafında dolaştığı bir soru ve sorun olmuştur. Askeri bir imparatorluk, onu takip eden askeri cumhuriyet, ülke hayatına egemen olmuş 30'u aşkın sıkıyönetim yılı, darbeler, muhtıralar, uyarılar, açıklamalar… Herhangi bir askeri açıklamayı alın okuyun, aynı tonu görürsünüz. En laik ve en devletçi olanlara, "Ecevit ve Yılmaz" ikilisini hedefleyen 20 Mart 1998 tarihli askeri açıklamadaki şu cümleler bile Türkiye'deki hakim rejim karakterini özetler: "TSK, Anayasa ve yasaların kendisine verdiği görevleri yerine getirirken hiç kimsenin bu görevini hatırlatmasına ihtiyacı yoktur. Makamı, konumu ve görevi ne, olursa olsun, hiç kimse Türk Silahlı Kuvvetleri'n zayıflatacak, tereddüte düşürecek veya kararlılığını gölgeleyecek hiçbir tavır, tutum, beyan ve telkinlerde bulunamaz..." Durum böyle olunca, Türkiye'nin son yıllarda yaşadığı en önemli değişimin askeri vesayet yapısının geriletilmesi ve bozulmasına ilişkin değişim olduğunu teslim etmek gerekir. Yaşanan sivilleşme süreci, ülkedeki güç mücadelelerinden, hatta iktidarın el değiştirmesinden, zaman zaman karşımıza çıkan hukuk ihlallerinden bağımsız, onları aşan, onların gerekliliğini ve önemini ortadan kaldıramayacakları nitelikte bir süreçtir…

Cesameti ordudaki general mevcudunun yaklaşık yüzde 20'sini tutuklu olmasıyla ölçülebilir, tasfiye ve temizlik hamleleri Türk siyasi hayatının en önemli kalemini bu nedenle oluşturuyor. Türkiye bu konuda yol almış görünüyor… Ancak hâlâ gerçekleştirilmesi gereken pek çok reform, atılması gereken pek çok adım var. Üç gruba ayıralım bunları… Önce yasal düzenleme ihtiyacı geliyor: Yüksek Askeri İdare Mahkemesi'nin varlığı ve Genelkurmay Başkanlığı'nın statüsü başta olmak üzere, askeri otoritenin devlet içinde özerk konumuna değen ve bekleyen pek çok hukuki düzenleme kalemi var. Bunları uygulama ihtiyacı takip ediyor: Askeri alanın iç işleyişinin sivil denetimi, askeri harcamaların fiili ve sürekli yönetimi yapılan yasal düzenlemelere rağmen hayati birer uygulama meselesi olarak karşımızda duruyor. En nihayet, karargah eliyle gerçekleştirilmesi gereken bir geçiş sorunu var: Bu, vesayetçi ordudan demokratik düzen ordusuna geçiş sorunudur. Bu geçişi sağlayacak olan ise yeni bir asker ve ordu konseptidir, yeni bir zihniyettir ve kadro yenilenmesidir. Bu üçüncü nokta diğerleri arasında en önemli olandır. Bir değişimin köklü olması içeriden yapılmasıyla, söz konusu askeri alansa, ordunun o değişimin hem nesnesi hem öznesi olmasıyla mümkündür. Bu ise, ciddi bir yüzleşme, iç hesaplaşma süreci ve temizlik işlemi gerektirir. Üzerinde JİTEM yükü olan, JİTEM'de görev yapmış personeli hâlâ kritik görevlerde tutan bir ordunun sivil ve demokratik bir anlayışa doğru yeteri kadar yol aldığı söylenebilir mi?

Elbet hayır. Ancak bununla birlikte bundan bir süre önce Türk Silahlı Kuvvetleri değişim sürecinde ilk kez ciddi olarak devreye girdi. Son Yüksek Askeri Şura'da tutuklu ve süresi dolmuş generallerin emekli edilmesi bu açıdan son derece önemliydi. Özetle adı darbe girişimlerine karışmış generaller kitlesel olarak tasfiye edildiler. Bu, bir anlamda ceza yargısından bağımsız idari bir tasarruftu. Bu tarihi bir adımdır. Aktüel Dergisi'ne yazdığım ilk yazıyı hasretmemin nedeni de bu adımın önemidir.

SON DAKİKA